28 Ağustos 2018 Salı

Bir Kedi Yalnızlığı

Bir kedi yalnızlığı bendeki Blog. Bir yere ait olmak istememe; ama bundan da rahatsız olma durumu. Belki biraz nankörce, ama sevimlice bir yalnızlık bendeki. Çok doldum aslında. Hem anlatacak bir kişi oldu hayatımda hem de anlatacak kimsem olmadı şu sana yazamadığım 2.5 aylık dönem içerisinde. Yine de merhaba diyeyim, tabii kabul edersen...

Temmuz ayından başlayayım. Hayatımın en tuhaf doğum gününü geçirdim galiba. 30 oldum bu arada. Kutlanmadı, kutlamadık, kutlayamadık. Allah sağlık versin yeter ki, dedim geçtim. Yani şu halime ne kadar daha sağlık(!) verebilirse... Bir psikologum oldu, hatta yarın üçüncü görüşmemi yapacağım. Hayatımdaki son 5 senedir, belki de 10, beni doğru düzgün dinleyen tek kişi. İster o O'nun işi de, istersen para için yapıyor de, ister öylesine dinliyor de... Hiç fark etmiyor benim için. Mis gibi devletimin hastanesindeki bir psikolog. Zamanında özelde gittiğim psikologtan çok da farkı yok. Bunun dışında babam emekli oldu, çok şükür. Haliyle Ankara'nın en ücra köşesindeki ilçesinden Gebze'ye taşınma dönemi başladı bizim için. Evin tamiratları, yeni eşyalar vs. Birkaç haftaya veda edeceğim Nallıhan ismindeki Ankara'nın ilçesine... Hayatımın yarısından çoğunun geçtiği ilçeye yani.

Gönül kapım kaç yıldır kapalı acaba... Onu da unuttum. Belki bana yasak sevmek/sevilmek, belki hak etmiyorum(!), belki geçti gitti benim için... bilemeyiz. Hayatımızın öncelikleri hep başka başka oldu kimilerine göre çünkü. Sonuçta hayatını kuramamış biri var sana yazan sevgili Blog.

Nallıhan deyince aklıma sayısız şey geliyor tahmin edersin ki; ama sanırım şu son 1 yılda bana az biraz huzur veren birkaç sevimli canlıyı özleyeceğim en çok. Her zaman sahip olmak isteyip de hep sokaklarda sevgisini paylaştığım kedileri diyorum. Her gördüğümü minnoş, gel pisi pisi diye çağırıp sevdiğim hayvanları yani. Hele turuncu olanı... Sesimi uzakta duysa koşa koşa geliyor. Ellerimi kollarımı bazen cırmalasa da yine de seviyorum doya doya. İnatla kucağıma alıyorum yatırıyorum. Çok hoşuna gidiyor çünkü. O yüzden diyorum işte, bendeki de Bir Kedi Yalnızlığı...

Ağlamasam bari ayrılırken. Bu arada blogumun instagram profilini epey yoğun kullanmaya başladım. Kişisel hesabıma bakmaz oldum. Sürekli kitap çekilişlerine katılıyorum. Kazanırsam eğer çok mutlu oluyorum. Seviniyorum çünkü şanslı hissettiğimde, sanki çok şanssız biriymişim gibi...

Epey bir kilo aldım. Yüzüm hala sevimli ama çok şükür. Yine de işe yaramıyor bence. Bugün son kez hamburger yedim diyete başlamak için. Biliyorum çok klasikleşti bu yalanlar, ama bu sefer son. Gerçekten!

Sanırım ayda 1 ya da 2 kez bloguma yazı yazmak benim için daha rutin ve hoş olacak. Sen ne dersin Blog? Merak etme, seni de kediler kadar çok seviyorum!

12 Haziran 2018 Salı

Evde Yokum

Allah'dan blogumu takip eden kimse yok. Buna şükredeceğimi düşünmezdim yıllar önce blog yazmaya başladığımda, ama demek ki şükredecek yanı da varmış bu durumun. Şükretmemin de çok sebebi var, şimdi saymayayım, sonra dönüp okuyabiliyorum zamanın bir döneminde.

Geçen hafta içinde Instagram profilimi sıfırladım. Sildim fotoğraflarımı. Kullanmıyorum zaten. Profillerimi tamamen silemediğimi aylardır ancak kavrayabildiğim için, sıfırlama yoluna gittim sosyal hesaplarımı. Öylesine duruyor varlıkları. Tam da istediğim gibi yani.

Ramazan ayı bitmek üzere Blog. Son 10 gününü boş yere geçirmişim gibi hissediyorum. Yani boş yere aç kalıyormuşum gibi. Allah daha iyi bilir tabi de, bendeki hissiyat bu şekilde. Son 5 gündür de hava hiç olmadığı kadar sıcak ve gittikçe daha da ısınıyor. Tabi ki zorlanıyorum, ama bir önemi yok. Dün akşam biriyle yüzyüze dertleştiğimde sorunumun/sorunlarımın ne kadar önemsiz ve değersiz olduğunu duydum. Öyleymişler, hatta çok bencil biriymişim be Blog. Öyleymişim yani...

2018 için verdiğim sözlerin ne kadarını tutabildiğimi düşünüyorum şu anda. O yüzden böyle daha fazla kendime mahcup olmamak adına, sana da yazmayı düşünmüyorum artık Blog. Keşke domainini de yenilemeseydim. Neyse.

Şuraya da şarkımı bırakayım...

28 Mayıs 2018 Pazartesi

Haykırış Misali

Şu var Blog, hayatımın belli bir dönemindeki mutluluğumu hiçbir zaman elde edemedim. O şartları tekrar sağlamak benim elimde falan da değil. Değil yani. Ben öyle süper zengin biri değilim, aynı yaşta ve ilgi çekilicilikte de değilim. Yani giden gitmiş durumu var. Bu halime de şükrediyorum. Yine de çok şükür öyle bir uç nokta yaşamışım hayatımda; ama gönül ne isterdi diye sormayalım istersen. Çünkü hayatımı, o kısacık ama süpercik zaman diliminde hapsedip sonsuza kadar orada kalmak isterdim.

Gel gelelim sonuca; o anda takıldım kaldım ben. Her şeyi orayı baz alarak değerlendirdim: Hayatımın gidişatını, çevremdeki insanları, kendime olan güvenimi, hayata bakış açımı... beni ben yapan her şeyi yani.

Geriye gitme şansım yok. Öyle bir zaman dilimi yaratma şansım da yok. Ne var peki? Boş vermek? Unutmak? Yeni güzel hayatları "o zaman dilimiymiş gibi" kendimi kandırarak yaşamak?

Kendimi kandırmak yani.

Mesele bu bence. Arada çiziktirdiğim bir sözlükte de yazmıştım: Kendini kandırabilen insanlar sanırım daha mutlu, diye. Bu kadar gerçekçi, dürüst ya da açıksözlü olmak zorunda mıydım? Kişilik değişmiyor. Bunu anlamak için benim gibi 29 yaşına gelmenize gerek yok. Tavır değişebilir. Daha az umursarsınız, o da ya yorulmuşsunuzdur ya da canınız çok yanmıştır vazgeçiyorsunuzdur. Benim o konuda henüz sıram gelmedi galiba. Yoksa ben ne güzel vazgeçerdim. Ah bir bilsen Blog...

Her pazartesi diyete başlayıp akşamına vazgeçmek gibi yaşıyorum hayatımı. Hatta bazen sonraki saat dilimi içinde bile değiştireceğim kadar hızlı bir çöküş olabiliyor. İyi değil. İyi değilim. Yok o duygu durum bozukluğu değil. Başka bir şey.

Biraz birikmiş birikimim var. Onu kullanacağım "sözde" bir yer vardı; ama vazgeçtim, neyse. Çünkü sonumu bir tabutta ve arkamda ailemi gözü yaşlı bırakacak bir tablo şeklinde görüyorum.

Ne kasvetli şeyler yazdım değil mi?

O değil de Yıldız Tilbe'nin Yıldızlı Şarkıları Vol. 1 ve Vol. 2 albümlerini dinledim bugün. Yani her biri ayrı güzel seslendirilmiş Yıldız Tilbe şarkılarının. Ama ben en çok şunu sanırım beğendim, diyerek yazımı bitireyim burada...

Öperim.