21 Nisan 2014 Pazartesi

Ben de Bir Cevap'tım


Nereye bakmalıyım ışığı görmem için? Çok karanlık buralar bir süredir. Biri var elimden tutup götürüyor beni. Emin değilim doğru yolda gidip gitmediğimden. Şimdilik önümde engeller yok, yolum düz ve açık. Peki ya 3 ay sonrası? Ya 5 ay sonrası? Ya 1 yıl sonrası?.. Peki ya ben hayatımdaki korkularımla yüzleştiğim anlarda nasıl olacak?

Kiminle gülüp kiminle ağladığınız çok önemli aslında. Ya da kime güvenip kimden uzak duracağınız... Ya da önemli değil mi yoksa? Herkesi hayatınıza alsanız, herkesle gülüp eğlenseniz; ama kimseyle ağlamasanız, yaralarınızı göstermeseniz ve kimseye güvenmeseniz, daha mı iyi acaba? Sanırım hayat, insan ilişkileri konusunda bu iki durum arasında ince bir çizgiyle sunuluyor bize. Hangisini seçmemiz gerektiğine biz yaşayarak karar veriyoruz. Dilerdim ki ben de karar verebileyim, ama tek yaptığım o çizginin etrafında gezinmek. Ötesi yok.

Sonra bir de aldığım nefes var. Bazen hafif bir dağ esintisiyle açıyor ciğerlerimi, damarlarımdan kanıma oksijen, pompayla vuruluyor adeta. Bazense sızıntısı olan nükleer bir santralin bahçesinde oturuyormuşum gibi hissediyorum; o anlık her şey iyi, ama acısını sonraları alacağımı bilerek nefes alıyorum.

İnsanlara bakıyorum bazen Blog. Acımasız ve duygu yoksunu insanlara bakıyorum. Sevdikleri insanları belli bir yere koyamayan aciz sevgililere bakıyorum. Kim neyi hak ediyor?

Bir de bütün hayatını Instagram'e taşıyan, o imrenilesi insanlara bakıyorum. Başkalarının sahip olmak için savaş verdiği, ama onların rahat bir şekilde sahip olduğu ve insanların gözlerine sokarcasına sergiledikleri hayatlara bakıyorum. Sonra soruyorum kendime ve elimden tutup götüren kişiye/kişilere: PEKİ ONLAR NEYİN SAVAŞINI VERİYOR?

Cevabını ne ben ne de onlar biliyor aslında. Bazen bazı sorular sessizce bir kenarda bırakılmayı hak ediyor. Bazı soruların sorulması en büyük hata oluyor bazen.

En acısını da ben yaşıyorum şu sıralar: Birilerinin cevabı olmaya çalışmıştım bugüne kadar ve hala devam ediyorum aynı hatayı sürdürmeye.

Ve hayat... İnan senden çok bir şey istemiyorum artık. N'olur, bırak da ben de biraz güleyim.

13 Nisan 2014 Pazar

Yenilik? Belki...

Bu kaçıncı profil değiştirmem Blog? Ben bile sayamadım artık kaçıncı olduğunu. Son profilimde, bir daha kesinlikle yenilemeyeceğime dair aşırı emindim kendimden. Ama bugüne kadar duygularımla ilgili nelerden emin olup da devamının geldiğini gördüm ki? Hepsi bitiyormuş Blog. İlişkiler, en iyi dediğim arkadaşlıklar... Bitmeyen bir ailem kaldı. Onu da alır mı bir gün elimden kader?

Son Facebook yenilememde, hiçbir şey paylaşmamaya ve özellikle profilimi kullanmamaya çalıştım. %90'lık bir oranda başarılı da oldum. Sadece internet üzerinden görüşebildiğim kişilerle mesajlaşmama olanak sağladı. Onun dışında tamamen gereksiz bir sosyal site.

Son zamanlarda ikiyüzlü olan eski "en iyi" arkadaşlarımla olan uyuşmazlıklar, zincirleme şekilde devam etti. Onlarca birlikte çekildiğim fotoğraflar ve yazışmalar, tamamen havada kaldı. Bunlar 2-3 ay önce gerçekleşti bu arada.

Peki neden bugün yenileme kararı aldım?

Bir ara üniversitedeyken çıktığım kişi bana mail atmıştı. Onunla mailleştim bir süre. Beni şimdi daha iyi anladığını söylüyordu özetle. Benim yaşadıklarımı yaşamakta şu anda kendisi sanırım. Bunun dışında geçirdiğim bazı muhabbetler, bitirdiğim bazı ilişkiler beni eskiye reset(!) atmaya itti. En sevmediğim şeydir, biri sizden küsünce, diğer arkadaşlarının da muhabbeti sizinle kesmesi durumu. Ne kadar çocukça, ikiyüzlüce, değil mi? Ve bunu yapanlar 30 yaş üstü insanlar olduğunu varsayarsak... diyecek söz bulamıyorum. Komik. Bu aslında birbirimizi iyi tanımadığımızı gösteriyor belli ki. Bu etkili oldu mesela. Bunun dışında birçok arkadaşımı sahip oldukları "sözde" aydın ama aşırı derecede ırkçı ve bölücü düşünceleri yüzünden hayatımdan, Facebook profilimden, çıkarmam da etkili oldu yenilememde. Bir de eski sevgililer falan var tabii. Şimdi açtığım profilde yaptığım ilk iş geriye dönük olarak çıktığım ve Facebook'da profilini bulabildiğim 4-5 kişiden oluşan "eski sevgili takımının" profillerini engellemek oldu. Çünkü tuhaftır bir şekilde denk geliyorum onlara. İçinde bulunduğum ortam o kadar dedikoducu, ikiyüzlü ve sahte ki... adeta herkes birbirinin boydan kullanma klavuzunu çıkartabilecek kadar bilgili birbirlerine karşı. Ürkütücü, değil mi? Bence de.

Henüz eklemeyi düşündüğüm arkadaşlarımı taşımadım yeni profilime. Zamanla, boş vakit buldukça, taşımayı düşünüyorum. Sanırım toplamda 30-40 kişi olur kendileri. Evet, ne yazık ki(!) internet ortamındaki çoğu insan gibi, bulduğunu ekleyen, tanışmaya çalışan ya da merhabalaştığı kişiyi direkt arkadaş listesine çeken biri değilim. Ve aşırı sosyal olmadığım için de galiba fazla arkadaşım yok. Gerçi ben sadece "aşırı samimi" olduklarıma 'arkadaşım' dediğimi varsayarsak bu durumda arkadaş listemin sayıca az olması daha da muhtemel oluyor.

Bu sefer mesajlaşmak dışında bir şey yapmayacağımdan şüphen olmasın Blog. Dersimi fazlasıyla aldım.

Dipnot: Amerika'daki eski sevgilimi bile engelledim. Nabeeeer?

10 Nisan 2014 Perşembe

#Torku

Nedir bu Torku?

Duymayan kalmamıştır herhalde. 2007 gibi eskilere dayanan ama son 1 yıl içinde bir patlamayla marketteki raflardan, evlerimize kadar yerini almış bir adet Türk markası oluyor. Şeker mi şeker...

Başta ön yargılı olmuştum ne yalan söyleyeyim. Sonuçta Ülker ve Eti gibi isimlerle aynı pazara girip rekabete katılmak ve "acaba iyi midir, ağzımın tadını nasıl değiştirir" gibi düşüncelere sürüklemesi kaçınılmazdı. Tabii ürünlerini alıp test ettikten sonra hepsi değişti.

Bazı ürünlerini denemiştim ama geçen günlerde bir arkadaşımın Instagram üzerindeki bir fotoğrafta bana tavsiyesi üzerine "Banada" isimli kakao fındık kremasını denedim. Arkadaşımın önerisine karşı verdiğim ilk tepki:

+ Nutella'dan daha mı iyi?
- Ooo, Nutella yanında ağlar.
+ Hımm...

Nutella ile ben daha çok Sarelle'ninkini kıyaslıyordum. Nutella'nın tadı değişik, iyi anlamda bana göre; ama insan düşünmüyor değil, acaba içinde ne var? Türk malına daha fazla özen gösterilmesi gerektiğine inananlardanım. Tabii bu durum ağız tadımı milli düşüncelerim adına bozacağım anlamına da gelmemeli.

Sonuç olarak denedim. Beğendim. Yani belki kendimi kandırıyor da olabilirim, ama en azından ağzımda daha gerçekçi bir şeker tadı olduğunu söyleyebilirim. Nutella gibi kafamda soru işaretleri de bırakmıyor.

Ülker'inkini de denedim, hatta 1-2 marka daha denemişliğim var; ama onlarınki yapay bir şeyler yiyormuşum hissi oluşturuyor bende. Bilemedim.

Şu sıralar diyet modunda olduğum için. Arada bir tadımlık olarak yiyorum. Yoksa bana kalsa, ohoo, şimdiye yarılamıştım kavanozu.

Bunun dışında hayatım şeker gibi diyemiyorum. Keşke elimde bir fırsat olsa ve yurt dışına gidip hayatımı orada devam ettirebilsem. Ama bu sanırım hep hayal olarak kalacak bende.

Dipnot: Torku reklamı için hiçbir ücret almadım. Tamamen destek amaçlı yaptığım bir tanıtım diyelim. Afiyet olsun!