Böyle her şey güzel olacak diye düşünmeye çalıştıkça, hani arkadan zeki bir ses "yorulmadın mı bu kendini kandırma yönteminden? Hayır yani yaratıcı olabiliyorsun bence, daha etkilisini bulabilirsin artık" der ya, bendeki de o misal. Böyle o sesler ara ara gelip gidiyor. Sonra bir bakmışım, acıkmadığım halde elimde bir şey yiyerek kendimi mutlu etme çalışıyor oluyorum ya da uyuyor oluyorum bir köşeye kıvrılmış.
Epeydir yazamadım sana Blog. Sebebi malum: Gebze'ye taşınma evresi. Bahanem belki de bu oldu, ama biraz da yazasım gelmedi. Zira şu anki ruh halimi yakalayabilmek için bile gecenin bir vaktini seçtim, akşamdan uyudum ki gözlerimle savaşmayayım.
Kedimi daha doğrusu kapımızın önündeki tüm kedilerimi özledim. Havalar soğudu, ne yapıyorlardır diye düşünüyorum; ama elimden bir şey gelmiyor. Sokakta kedi görünce sevmeye çalışıyorum mesela. Aslında sevilmeye duyduğum ihtiyacı ne kadar baskılarsam, kedilere o kadar çok düşüyorum. Bu da bu gecenin itirafı olsun Blog.
Uzun bir süredir şahsi sosyal medya hesaplarımdan uzak kaldım. Başlarda kasıtlı olarak uzak duruyordum, ama son aylarda artık umursamaz boyuta geldi. Blogumun Intagram profili dışında ilgilenmiyorum hiçbir şeyle. Kitap okuyorum, bol bol kitap çekilişlerine katılıyorum. Demiştim hani, o şanslı kişi olma sevinci bana uzunca bir süre etkili olarak yetiyor. Hatta arada çok hoş muhabbetlerim de oluyor diğer kitapseverlerle. Bence insanlar arasındaki en zararsızları onlar.
Diyet meselesinden, psikologtan vs. bahsetmeyeceğim hiç. Her biri kendi içinde epey dallanıp budaklanabilecek durumda çünkü. Onlar değil de, önümüzdeki zaman diliminde beni neler bekliyor epey merak ediyorum. Ve feci şekilde Kadıköy'e gitmeyi istiyorum. Uzun bir zaman oldu başımı alıp o taraflara gitmeyeli. Oysaki fırsatım da vardı hep. Hatta şöyle güzel bir kahve içmeyeli de uzun bir zaman oldu. Yeni biriyle tanışmayalı da. Hiçbir şey yapmamışım adeta. Bu konuya da hiç girmeyeyim. Uzun aralar verince böyle özet geçer gibi oluyor Blog. Biliyorsun. O değil de 2018 senesi de bitince ne yapacağız biz? Bunu düşünelim bir ara seninle.
15 Ekim 2018 Pazartesi
28 Ağustos 2018 Salı
Bir Kedi Yalnızlığı
Bir kedi yalnızlığı bendeki Blog. Bir yere ait olmak istememe; ama bundan da rahatsız olma durumu. Belki biraz nankörce, ama sevimlice bir yalnızlık bendeki. Çok doldum aslında. Hem anlatacak bir kişi oldu hayatımda hem de anlatacak kimsem olmadı şu sana yazamadığım 2.5 aylık dönem içerisinde. Yine de merhaba diyeyim, tabii kabul edersen...
Temmuz ayından başlayayım. Hayatımın en tuhaf doğum gününü geçirdim galiba. 30 oldum bu arada. Kutlanmadı, kutlamadık, kutlayamadık. Allah sağlık versin yeter ki, dedim geçtim. Yani şu halime ne kadar daha sağlık(!) verebilirse... Bir psikologum oldu, hatta yarın üçüncü görüşmemi yapacağım. Hayatımdaki son 5 senedir, belki de 10, beni doğru düzgün dinleyen tek kişi. İster o O'nun işi de, istersen para için yapıyor de, ister öylesine dinliyor de... Hiç fark etmiyor benim için. Mis gibi devletimin hastanesindeki bir psikolog. Zamanında özelde gittiğim psikologtan çok da farkı yok. Bunun dışında babam emekli oldu, çok şükür. Haliyle Ankara'nın en ücra köşesindeki ilçesinden Gebze'ye taşınma dönemi başladı bizim için. Evin tamiratları, yeni eşyalar vs. Birkaç haftaya veda edeceğim Nallıhan ismindeki Ankara'nın ilçesine... Hayatımın yarısından çoğunun geçtiği ilçeye yani.
Gönül kapım kaç yıldır kapalı acaba... Onu da unuttum. Belki bana yasak sevmek/sevilmek, belki hak etmiyorum(!), belki geçti gitti benim için... bilemeyiz. Hayatımızın öncelikleri hep başka başka oldu kimilerine göre çünkü. Sonuçta hayatını kuramamış biri var sana yazan sevgili Blog.
Nallıhan deyince aklıma sayısız şey geliyor tahmin edersin ki; ama sanırım şu son 1 yılda bana az biraz huzur veren birkaç sevimli canlıyı özleyeceğim en çok. Her zaman sahip olmak isteyip de hep sokaklarda sevgisini paylaştığım kedileri diyorum. Her gördüğümü minnoş, gel pisi pisi diye çağırıp sevdiğim hayvanları yani. Hele turuncu olanı... Sesimi uzakta duysa koşa koşa geliyor. Ellerimi kollarımı bazen cırmalasa da yine de seviyorum doya doya. İnatla kucağıma alıyorum yatırıyorum. Çok hoşuna gidiyor çünkü. O yüzden diyorum işte, bendeki de Bir Kedi Yalnızlığı...
Ağlamasam bari ayrılırken. Bu arada blogumun instagram profilini epey yoğun kullanmaya başladım. Kişisel hesabıma bakmaz oldum. Sürekli kitap çekilişlerine katılıyorum. Kazanırsam eğer çok mutlu oluyorum. Seviniyorum çünkü şanslı hissettiğimde, sanki çok şanssız biriymişim gibi...
Epey bir kilo aldım. Yüzüm hala sevimli ama çok şükür. Yine de işe yaramıyor bence. Bugün son kez hamburger yedim diyete başlamak için. Biliyorum çok klasikleşti bu yalanlar, ama bu sefer son. Gerçekten!
Sanırım ayda 1 ya da 2 kez bloguma yazı yazmak benim için daha rutin ve hoş olacak. Sen ne dersin Blog?Merak etme, seni de kediler kadar çok seviyorum!
Temmuz ayından başlayayım. Hayatımın en tuhaf doğum gününü geçirdim galiba. 30 oldum bu arada. Kutlanmadı, kutlamadık, kutlayamadık. Allah sağlık versin yeter ki, dedim geçtim. Yani şu halime ne kadar daha sağlık(!) verebilirse... Bir psikologum oldu, hatta yarın üçüncü görüşmemi yapacağım. Hayatımdaki son 5 senedir, belki de 10, beni doğru düzgün dinleyen tek kişi. İster o O'nun işi de, istersen para için yapıyor de, ister öylesine dinliyor de... Hiç fark etmiyor benim için. Mis gibi devletimin hastanesindeki bir psikolog. Zamanında özelde gittiğim psikologtan çok da farkı yok. Bunun dışında babam emekli oldu, çok şükür. Haliyle Ankara'nın en ücra köşesindeki ilçesinden Gebze'ye taşınma dönemi başladı bizim için. Evin tamiratları, yeni eşyalar vs. Birkaç haftaya veda edeceğim Nallıhan ismindeki Ankara'nın ilçesine... Hayatımın yarısından çoğunun geçtiği ilçeye yani.
Gönül kapım kaç yıldır kapalı acaba... Onu da unuttum. Belki bana yasak sevmek/sevilmek, belki hak etmiyorum(!), belki geçti gitti benim için... bilemeyiz. Hayatımızın öncelikleri hep başka başka oldu kimilerine göre çünkü. Sonuçta hayatını kuramamış biri var sana yazan sevgili Blog.
Nallıhan deyince aklıma sayısız şey geliyor tahmin edersin ki; ama sanırım şu son 1 yılda bana az biraz huzur veren birkaç sevimli canlıyı özleyeceğim en çok. Her zaman sahip olmak isteyip de hep sokaklarda sevgisini paylaştığım kedileri diyorum. Her gördüğümü minnoş, gel pisi pisi diye çağırıp sevdiğim hayvanları yani. Hele turuncu olanı... Sesimi uzakta duysa koşa koşa geliyor. Ellerimi kollarımı bazen cırmalasa da yine de seviyorum doya doya. İnatla kucağıma alıyorum yatırıyorum. Çok hoşuna gidiyor çünkü. O yüzden diyorum işte, bendeki de Bir Kedi Yalnızlığı...
Ağlamasam bari ayrılırken. Bu arada blogumun instagram profilini epey yoğun kullanmaya başladım. Kişisel hesabıma bakmaz oldum. Sürekli kitap çekilişlerine katılıyorum. Kazanırsam eğer çok mutlu oluyorum. Seviniyorum çünkü şanslı hissettiğimde, sanki çok şanssız biriymişim gibi...
Epey bir kilo aldım. Yüzüm hala sevimli ama çok şükür. Yine de işe yaramıyor bence. Bugün son kez hamburger yedim diyete başlamak için. Biliyorum çok klasikleşti bu yalanlar, ama bu sefer son. Gerçekten!
Sanırım ayda 1 ya da 2 kez bloguma yazı yazmak benim için daha rutin ve hoş olacak. Sen ne dersin Blog?
12 Haziran 2018 Salı
Evde Yokum
Allah'dan blogumu takip eden kimse yok. Buna şükredeceğimi düşünmezdim yıllar önce blog yazmaya başladığımda, ama demek ki şükredecek yanı da varmış bu durumun. Şükretmemin de çok sebebi var, şimdi saymayayım, sonra dönüp okuyabiliyorum zamanın bir döneminde.
Geçen hafta içinde Instagram profilimi sıfırladım. Sildim fotoğraflarımı. Kullanmıyorum zaten. Profillerimi tamamen silemediğimi aylardır ancak kavrayabildiğim için, sıfırlama yoluna gittim sosyal hesaplarımı. Öylesine duruyor varlıkları. Tam da istediğim gibi yani.
Ramazan ayı bitmek üzere Blog. Son 10 gününü boş yere geçirmişim gibi hissediyorum. Yani boş yere aç kalıyormuşum gibi. Allah daha iyi bilir tabi de, bendeki hissiyat bu şekilde. Son 5 gündür de hava hiç olmadığı kadar sıcak ve gittikçe daha da ısınıyor. Tabi ki zorlanıyorum, ama bir önemi yok. Dün akşam biriyle yüzyüze dertleştiğimde sorunumun/sorunlarımın ne kadar önemsiz ve değersiz olduğunu duydum. Öyleymişler, hatta çok bencil biriymişim be Blog. Öyleymişim yani...
2018 için verdiğim sözlerin ne kadarını tutabildiğimi düşünüyorum şu anda. O yüzden böyle daha fazla kendime mahcup olmamak adına, sana da yazmayı düşünmüyorum artık Blog. Keşke domainini de yenilemeseydim. Neyse.
Şuraya da şarkımı bırakayım...
Geçen hafta içinde Instagram profilimi sıfırladım. Sildim fotoğraflarımı. Kullanmıyorum zaten. Profillerimi tamamen silemediğimi aylardır ancak kavrayabildiğim için, sıfırlama yoluna gittim sosyal hesaplarımı. Öylesine duruyor varlıkları. Tam da istediğim gibi yani.
Ramazan ayı bitmek üzere Blog. Son 10 gününü boş yere geçirmişim gibi hissediyorum. Yani boş yere aç kalıyormuşum gibi. Allah daha iyi bilir tabi de, bendeki hissiyat bu şekilde. Son 5 gündür de hava hiç olmadığı kadar sıcak ve gittikçe daha da ısınıyor. Tabi ki zorlanıyorum, ama bir önemi yok. Dün akşam biriyle yüzyüze dertleştiğimde sorunumun/sorunlarımın ne kadar önemsiz ve değersiz olduğunu duydum. Öyleymişler, hatta çok bencil biriymişim be Blog. Öyleymişim yani...
2018 için verdiğim sözlerin ne kadarını tutabildiğimi düşünüyorum şu anda. O yüzden böyle daha fazla kendime mahcup olmamak adına, sana da yazmayı düşünmüyorum artık Blog. Keşke domainini de yenilemeseydim. Neyse.
Şuraya da şarkımı bırakayım...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)