4 Eylül 2016 Pazar

Yitik Hayaller

Ve benim mevsimim geldi... Sonbahar!

Kendimi en çok bütünleştirdiğim mevsim sanırım. Şu anki hallerimi de anlatıyor. Renklerini yavaş yavaş kaybediyor her şey. Soluyor renkleri çiçeklerin. Bulutlar sanki bütün yaz boyunca tozun toprağın içinde oynamışçasına, pis bir şekilde geziniyor gökyüzünde.

Hüzün var havada. Öyle anlar geliyor ki bardaktan boşalırcasına ağlıyor gökyüzü. Sonrasında gelen biraz rahatlamayla, az biraz güneşi yüzüne yansıtıp etrafa renklerini saçıyor gökkuşağıyla. Adeta dans ediyor duyguları... doğanın.

Aynı ben, değil mi Blog? Bence de.

Seviyorum bu mevsimi. Çünkü içinde iyi ya da kötü ne varsa gösteriyor. En çok da gözyaşlarını gösteriyor. Hani şu çoğumuzun sakladığı gözyaşlarını...

*****************

Bugün kötü bir haber öğrendim. Yani üzerinden 1 ay geçmiş olsa da ben yeni öğrendim. Hala daha etkisindeyim. Annem ve babamın haberleri yok. Duyduklarında epey kötü olacak... Nasıl dua edeceğimi de şaşırdım. Tabii her şeyden önce Allah sağlık versin, ama bir anda altüst olmayı hak etmeyen insanların hayatı söz konusu olunca, ne bileyim be Blog. Herkesin sınavı bir başka oluyor bu hayatta.

*****************

Yoruldum insanlardan. Karşıma hep aynı saçmalıkta insanlar çıkıyor. Kimse sevilmeye değmiyor, belli ki ben cidden yalnız kalacağım hep. Başka biri olsa neyse de, ben beceremiyorum yalnız olmayı be Blog. "Daha ne kadar yalnız olabilirsin ki?" diyorsun, değil mi? Doğru, ama işte.

Vurdumduymaz biri olmayı isterdim. Ne bileyim işte, o lisedeyken aşırı solcu olan, bazen yolunu şaşırıp aşırı komünist olan, eylemlerden eylemlere giden bir tip olan biri olsaydım. Ya da sürekli içip o ortamlarda olsaydım. Ya da mesela lise sona doğru Allah inancımı bir kenara bırakıp kendime değişik sıfatları yakıştırıp yoluma devam edebilseydim. Vicdanımı sadece insanlık olgusunun bağlı tuttuğu bir hayata bırakabilseydim, yani Allah korkusu falan olmasaydı... Böyle olsaydı gerçekten daha rahat bir Arif mi olurdu? Oysaki bunların hiçbirine sahip olmadığım için şükrediyorum ve çok mutluyum şu anki halimden. Ama ya öyle olsaydım?

****************

Ölmeyi bekliyorum Blog. Durumumu haykırmıyor olsam da etrafa, şu anda yaptığım tek şey bu. Ölmeyi bekliyorum. Aynı ilkbaharda açıp bütün yaz etrafa neşe saçıp sonbahara doğru yavaşça kendi huzura bırakan bir çiçek gibi...

20 Ağustos 2016 Cumartesi

Bulamıyorum

Geçenlerde izleme fırsatım olan Me Before You filminin bitişindeki şarkı hala kulaklarımla. Epeydir yazmak için fırsat kolluyordum aslında. Çünkü böyle dayanamayıp ağlayıp rahatlayarak yazacağımı biliyordum. O yüzden evde yalnız olmayı bekledim. Kimseden saklamadan rahatça ağlayabilmek için sırf.

Aptal bir filmin sonunda filmdekilere üzüldüm diye değil şu anki halim. Yapmayı ertelediğim o kadar şey var ki hayatımda. Bazen böyle suyla dolup taşan kovalar gibi oluyor. Birine anlatmaya da gelmiyor, çünkü hepsi kişisel gelişim kitabı gibi aynı cümleleri tekrar tekrar kuruyorlar bana. Oysaki hepsini ezbere biliyorum. Onların bilmediği tek şey, benim hiçbirini uygulayamıyor oluşum.

Sonra şu habere de takıldım mesela. O çocuğun o hali, yaşadığı şeyler, benim durumum. Bazen öyle bir an geliyor ki ya tamamen şansız olmalısın ya da az da olsa şanslı olmalısın durumuna dönüşüyor halim.

Ve sustum tabii. Ne yapabilirim ki başka. Birilerine mi bağırmalıyım, isyan mı etmeyelim, sabahlara kadar içip ayyaşın teki mi olmalıyım?

Bir şeyleri yanlış yapıyorum. Ve bulamıyorum neyi yanlış yaptığımı.

Geçen de biri çıkmış bana kuantum fiziğinden falan bahsediyor. Negatif cümleleri çıkarmalıymışım hayatımdan da beklentiye girmemeliymişim de. Saçmalayıp durdu. Belki de haklı. Bana faydası yok ki ama.

Neyse, ben nasılsa yine boş verip unuturum Blog.

Bir gün iyi olur her şey, ama bugün değil.

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Tempo!

İçimde bir tempo var. Hani hareketli bir şarkı dinlersin de o havada devam eden bir duygu seli olur ya içinde, benimki de öyle. Tarif edebildim mi Blog? Allah aşkına beni anlayan bir tek sen kaldın, sen de anlamamazlıktan gelme ne olur!

Yazımı yazarken bir yandan da Ankara'dan yarım kilo (!) aldığım zencefillerden kesip hazırladığım demleme yeşil çayımı yudumluyorum. Buradan da sana sesleniyorum www.memleketimdengelsin.com! SENİN, TAZE ZENCEFİLE BİR ANDA YAPTIĞIN TUHAF VE GEREKSİZ ZAMMA İHTİYACIM KALMADI. Bulunduğum ilçeyi geçtim, Ankara'daki büyük marketlerde var taze zencefil, yoksa mecburen alacaktım. İstanbul'a gitme durumum şu sıralar pek olmadığı için haliyle...

Şey bir de dayanamadım ben, epeydir heveslendiğim bir şeyin siparişini verdim dün gece Blog: Xioami Mi Band 2. Özelliklerine ve fiyatına dayanamadım. Malum benim iPhonecuğumun adımsayar özelliği yok. O bilekliğin birkaç özelliği var işime yarayacağına ve beni bazı konularda motive edeceğine inandığım. O yüzden ben de arada alışveriş yaptığım Aliexpress.com'dan siparişini verdim. Artık en kısa zamanda gelir inşallah diyorum. Oradan epey şey almışlığım var, alışkınım haliyle beklemeye. Yoksa Türkiye'deki bazı uyanık satıcılardan gidip 180 TL ve üzeri para ödeyip alacak halim yoktu. Benim en çok merak ettiğim kalp ritmi özelliği. Bileklik gece uyurken kalp ritmini ölçüp hangi saatte ve ne kadar süreyle derin uykuda kaldığını gösteriyor. Telefonla eşleşiyor, hatta telefondaki istediğin uygulamaların uyarılarını, bileğinde takılıyken titreşip sana haber veriyor. Adım sayar özelliği de istediğim bir özellikti. Eh pek saat takmayı sevmeyen ben gibi biri için saati gösteriyor olması da bonus özelliği. $33'a aldım ben. Çıkış fiyarı $23 idi. Tabii Xiaomi'nin son duyurusuyla, ürünü yetiştirmekte güçlük çektiklerini ve üretim kapasitelerini 2 katına çıkaracaklarını okudum. O haliyle bile yetişmeyeceğini yorumluyorlar. Aldım bir heves Blog. 99 TL de oraya gitmiş oldu.

Önceki yazımda, Ankara'ya gittiğimde, 3-4 AVM'yi talan edip en sonunda Antares'e geri dönüp aldığım Hush Puppies ayakkabılarımdan bahsetmedim. Onlara da şöyle bir 230 TL verdim. Huyum kurusun, yine, bir şey içime sinmeye görsün, alıyorum; ama içime sinmeyince ihtiyacım olsa bile alamıyorum, almıyorum. Ayakkabılarım öyleydi mesela. 2 yazdır spor ayakkabısı almadım. Giymiyorum, hoşuma gitmiyor, zaten evden çıkmıyorum, spor yapacağımda da eski ayakkabılarımı giyiyorum. Geçen baharda aldığım casual(!) ayakkabılarımlaydım hep. Ben o ayakkabılara bile rahat diyordum, ta ki Hush Puppies ile tanışana kadar. O ne rahat bir tabandır, ne rahat bir ayakkabıdır. Niye daha önce keşfetmemişim!

Velhasıl, şu anda terliyorum. Hava serin ve 30 dk önce terlemiyor oluşuma rağmen... Sebebi ise zencefil ve demleme yeşil çay. Kilo vermemi ve genel sağlığımı bunlara borçluyum. Ruh sağlığım Allah'a emanet.

Son günlerde şu şarkıyı dinliyorum epeyce, haydi afiyet olsun.

Dipnot: Beni arada takip eden kişiler var sanırım, onlardan özel olarak rica ediyorum, bana mail atın, yorum yazın, bir şeyler yapın!