Kışları seviyorum, çünkü yazlar gibi caydırıcı özelliği yok bana göre. Yani, mesela insanların samimiyetini giydikleri renkli kıyafetlerden, geceleri dışarı çıktıklarında görülebilecek eğlenceli davranışlardan ya da gerçek bakışlarını saklayabilecekleri güneş gözlüklerinden vb. yollarla filtrelenmiş şekilde anlamaya çalışmamış oluyorum. Çünkü kış mevsiminde gerçek sıcakkanlı insanlar üşümez, üşütmezler...
Ben şu sıralar hala "hayat güzel, insanlar güzel, müzikler güzel" modundayım. Ve duygularıma yenik düştüğüm çoğu şeyde biraz daha mantıklıyım, en azından her insanda olması gerektiği kadar. O yüzden iyiyim.
Pazar ve Pazartesi günlerimi Ankara'da geçirdim.
Başka başkaaa... Rusya ile ilgili söylenecek çok şey var, ama ben üzülüyorum. Çünkü sürekli ülkemizle oynuyor başka ülkeler. Hani Avrupa-Asya köprüsüyüz ya, bize öyle öğrettiler ya hani ilkokuldan beri; ondan işte üzüntüm. Biz bu gidişle büyük bir savaşa gireriz. Üzüldüğüm diğer nokta ise hala da birlikten yoksun oluşumuz. Ne olursa olsun bir olmayı öğrenemedik hiçbir konuda. Hep "elmanın iki yarısı" diye öğretildi tüm birliktelikler. Hep birbirini tamamlayan türde olmamız gerekti; ama kimse bakmadı diğer açılardan hiç, elma yine elma...
Bu arada tıka basa yememe ve bol bol yürümeme rağmen yine de verdiğim kiloları geri almadım Ankara dönüşü. Dikkat etmeye devam ediyorum tabii ki Blog. Kendimize sözüm var.
Bu arada Blog'umda ısınamadım bu yazı tipine. En sevdiğim yazı tipi, ama sana yakışmadı mı nedir Blog? Bilemedim.
Ben seni ısıtırım yine, benimle kal sen Blog.