20 Haziran 2014 Cuma

Epilepsi Krizi

Geçtiğimiz Salı gününün sabahı oldu. Ben, eniştem ve ablamın anlattığı üzerine, epilepsi kriziyle uyandırmışım onları. Eniştem müdahale etmeye çalışmış. Ağzıma kalem falan koymuş, dilimi daha kötü ısırmayayım diye. O arada onun parmağını da ısırmışım. Dilimden bahsetmiyorum bile, zira hala doğru düzgün yemek yiyemiyorum. Kriz geçirmişim Blog.

O sabahtan önceki geceyi hatırlıyorum az çok. Duygusal anlamda yoğun geçirdiğim bir günün gecesiydi. Hatta, bunu söylediğim için utanıyorum şu anda ama, o gece Allah'tan ümidimi kesmiştim birçok konuda. Malum havalar aşırı sıcak, benim hiperhidrozisim her yazdan daha da rahatsız eder oldu beni. Sınav stresi bir yandan, hayatımdakilerin çıkıp gidişleri diğer bir yandan... Bir de o gece, akıllı ben, uzun zamandır bıraktığım bir ilacı tekrar içmiştim, psikolojik olarak biraz toparlanayım diye. İşte, hepsi birleşti ve o gecenin sabahında ben kriz geçirdim, geçirmişim daha doğrusu. Hatırlamıyorum. Tek hatırladığım, birinin parmağımı bir ara çektiği idi. Çeken kişi de, ablamgilin 112 Acil'i aramasıyla gelen hemşireymiş. Gelip 1-2 tetkikte bulunmuşlar, ben normale dönünce gitmişler. Bir de en az 2 saat yatağımda bir o yana bir bu yana döndüğümü ve her yerimin ağrıdığını hatırlıyorum Blog. Zaten kendime gelince ablam ve eniştemle doktorları gezdik o gün. Özel hastanede birçok tetkik, sonrasında ise muayene ücreti 100 lira olan üniversitedeki bir profesöre muayene oldum en son. Dedikleri aynen şu: "Bu epilepsi krizi kesin. Bence ilaca başlayalım. Ama diğer yandan geçici de olabilir. Sonuçta bu hayatta herkesin böyle bir krizi bir kere geçirme hakkı var" Çok verimli değildi yani benim açımdan. Zaten ilaca falan da başlama niyetinde değildim. Hele ki şu dönemde... Ben aksine kullanmakta olduğum ilacın dozunu yarıya düşürdüm o gün. Sonra daha sonraya bırakmak üzere ayrıldık oradan. Sabah 9-10 gibi başlayan koşuşturma, sanırım saat akşam 7-8 gibiydi, bitmişti. Benim başım hafif de olsa hala ağrıyordu. Sabahki baş ağrım kadar olmasa da...

Ben hala olayın ciddiyetinde değilim sanırım Blog. Ablamgil epey korkmuşlar, belli etmeseler de fazla. Annemgile söylemedik bir şey. Ve benim kendi görüşüm şu yönde, ben salak gibi epeydir bırakmış olduğum o ilacı, ki o ilaç normalde ağır bir ilaç, içmeseydim, böyle bir şey olmayacaktı. Tetikleyen en büyük etken o ilaç. Onun dışında psikolojik anlamda hiç iyi değildim. Tek tutuntuğum dini inançlarımı bile kenara bırakıvermişim, daha ne olsun ki...

Şimdi kendime dönmeye çalışıyorum. Kendi kendime çıkardığım 2-3 tane büyük ve anlamlı dersler var. Yani bana epey iyi bir ders oldu bu kriz muhabbeti.

Bunun dışındaki her şeyin de canı cehenneme Blog.

16 Haziran 2014 Pazartesi

Sahipsiz-lik

Bu günlerimi unutmuyorum Blog. Özellikle bu günlerimi unutmuyorum. Yani kimsenin desteğini görmediğim/hissetmediğim, sahipsiz olduğum ya da sahipsiz bırakıldığım günleri... Bir arkadaşım bana "kin tutuyorsun" demişti. Keşke beni tanıyabilen bir arkadaşım olarak tanımlayabilseydim onu; çünkü ben kin tutmuyorum. Kin tutmak için duygusuz olmak lazım, kalpsiz belki biraz da. Benim en başta yapım böyle bir şeye izin vermiyor. Yoksa, inan Blog, ben de geçmişimi hemen unutabilen biri olmak isterdim.

Yakın zamanda, sayılır yani, bir ilişkinin daha sonuna gelmiştim. Sonra da o da diğerleri gibi; bendeki tüm inancı, tüm umudu ve hayalleri alıp geçmişte yerini edinmiş oldu. Şu anki halimi düşünüyorum. Özellikle son 2 yıldır hayatımın en fazla manevi desteği görme ihtiyacını yaşarken ben, birilerinin değişik yollarla hayatımdan çıkması hiç de yardımcı olmuyor. O yüzden unutmuyorum Blog, bu günlerimi unutamıyorum; unutmayacağım da.

Bazen bir sahip arama duygusuyla hareket ediyor insan. Bazen de sahip olma duygusuyla... Hangisi daha masum sence Blog?

İşte bunlar yüzünden unutmuyorum. Herkesin bana yaptığı en küçük iyilikten en önemsiz kötülüğe kadar her şeyi aklımda tutuyorum. Bazen geçmişimin kayıtlarındaki derinlik beni bile şaşırtıyor, ama keyfimden değil bu durum Blog. Elimde değil. Birinin yüzüne bakınca önce kötülükleri geliyor aklıma, eğer ılımlı konuşmaya başlarsa yavaş yavaş iyilikleri çıkıyor ortaya geçmişte yaptığı. Ama artık bunu da yapmak istemiyorum. Madem silemiyorum insanların bende bıraktıkları iyi-kötü şeyleri, o zaman en acı vermeyeni, o kişilerin hep kötülüklerini hatırlamalıyım diyorum.

Yine de içimde büyük bir eksiklik var Blog. Geçici şeylerle dolduramadığım bir eksiklik. Ve son zamanlarımda sahipsiz durumum daha da koyuyor bana. Bu yüzden unutmuyorum. Böyle bırakıldığım için...

11 Haziran 2014 Çarşamba

Biraz Daha Belki

O "geriye dönüp baktığınızda olanları pişmanlık olarak görmeyin" sözlerini insanlar bazen yemeli. Evet, yemeliler; çünkü insanların pişman olduğu şeyler, bazen ciddi anlamda keşkeli cümleleri kurdurtabiliyor insana. Yaşamadan bilinmeyecek birçok şeyin olduğu bu dünyada, bu ihtimali de hesaba katmalı herkes. Egoist olsanız bile...

Lana Del Rey'in yeni albümü nete düştü bu akşam. Şimdi dinliyorum mesela, 2 gün sonra da Itunes Almanya Store'unda satışa çıkacak. Yani resmi yayın tarihi en erken olan yer orası. Amerika'daki açık pazarları saymazsak tabi. Fena değil işte. Klasik Lana Del Rey. Dinleniyor uzun uzun yani.

Havalar ısındı Blog. Bildiğin artık ölüm günlerim başladı. Hiperhidrozis olmak zor iş, sosyal anlamda, fiziksel anlamda... birçok anlamda zor iş. Hayatımdaki yaşadığım "çeken bilir" durumunun ana kahramanı. Yine de kişiliğimi ya da olgunluğumu(!) geliştiren bir şey. Her ne kadar baş belası diye tanımlasam da, Allah'tan geldiği için olumlu karşılıyorum. Hani kollarımı açıp "hoş geldin" demiyorum da, yanımdaki boş sandalyeye oturtuyorum Bay Hiperhidrozis yanımı. Artık ona bir kişilik tanımlamayı deniyorum Blog. Belki zıtlıklardan doğan bir ilişki olur hiperhirozis rahatsızlığımla. Aşık oluruz belki, mecburiyetten. Belki çok severim onu. Nasılsa hep benimle, nasılsa ölene kadar yanımda olacak, hatta birlikte vereceğiz son nefeslerimizi. Beni her halimle kabul edecek. Ben ondan nefret etsem de onu söküp atamayacağım kendimden. En önemlisi de, benim her duyguma o da tepki verecek. Ne zaman sinirlensem, ne zaman acı şeyler yesem, ne zaman utansam ya da gerilsem, ne zaman sıcak havaları yaşasam... o da benimle olacak.  Belki bu sayede gerçek hayattaki yalnızlığımı düşünmemiş olurum. Zaten herkes biriyle olmak zorunda değil, değil mi? Dışarıda bir sürü yalnız var. Ben de alışkınım, böyle ölene kadar devam ederim, ne olmuş yani. Fakir avuntusu.

Blog, senin için bir Facebook sayfası oluşturdum; ama benim dışımda kimse beğenmedi. Paylaşmadım sayfayı gerçi; ama bir şekilde ulaşan da olmadı O, Ben ve Diğerleri sayfasına. Belki sonradan duyulur çığlıklarım. Kim bilir?

Sınava çok az kaldı. Benim halim duman. Ne yaparız acaba Blog?

O kadar çok; ne istediğini bilmeyen ya da bildiğini sanan, yürüdüğü yolu doğru sanan, dediklerinin doğru olduğunu düşünen insanlarla muhatap oldum ki, artık kendi çizgilerimi kaybetmeye başladım. Kime kızsam, kime bağırıp çağırsam Blog?

Yoruldum deyince anlayan biri lazım bana Blog. Hatta ben demeden "sen iyi değilsin, neyin var, nedir sana ağır gelen" diye soran biri lazım. İster adını ihtiyaç koy, ister yalnızlığı bozma koy... biri lazım Blog. Sen getirsene bu sefer bana? Senelerdir her şeyimi yazıyorum neredeyse. Bir sefer de sen getir, bir kere de senin getirdiğinle üzüleyim. Alıştım nasıl olsa...