5 Mart 2014 Çarşamba

Bahaaaar! Nerelerdesin?

Özür dilerim...

Kendimi bu kadar yıprattığım için,
Duygularımı bu kadar yorduğum için,
Zamanımı gereksiz şeylerle geçirdiğim için,
Kitap okumayı 1 aydır bıraktığım için,
Çok yemek yeyip, seni sağlıksız yaptığım için,
Daha az, neredeyse hiç, dua ettiğim için,
Gerçeklerine karşı kapılarımı kapattığım için,
Sevgisini paylaşan insanlara karşı sert olduğum için...

Özür dilerim be Blog...

Eskiden moralim bozulduğunda soluğu yanında alırdım. Bazen en mutlu anlarımda seninle paylaşırdım. Son 3 aydır ne kadar da az paylaşımcı oldum seninle,
Her şeyi anlatamadığım için de...

Bilmiyorum neden o beklediğim sihirli değnek gelmiyor. Bilmiyorum, belki de beklemeli miyim daha fazla, yoksa elimdekiler için daha mı fazla çaba göstermeliyim, emin değilim.

Tek bir şeyden eminim: Hayatı, en değersiz zamanlarda ciddiye alıp en gerektiği zamanlarda görmemezlikten geliyorum. Bu huyumdan vazgeçtiğim anda sanırım daha mutlu olabilirim.

Neler geçirdim son iki ayda Blog? Bilmiyorum. O zaman hemen anlatayım. Bir ara diyete başlamaya çalışıyordum, o bir ara hiç gelmedi. Yürüyüşlerimi bıraktım, hava durumunu bahane edip. Ders çalışmalarım... eh işte. Ama çok yedim. Kilo da aldım. Herkes iyi dese de, değil Blog...

Bir ara eski sevgilim yazmıştı sanırım. Eski... Bazen merak ediyorum, hayatın hangi noktasında yanlış yaptım diye. Ya da olup bitenleri kim hak etti diye. Çok üstünde durmuyorum artık bu konunun, inanır mısın?

Bu şehre alışmaya başladım biraz. Yine de medeniyet denen şeyi aradığım zamanlar olmuyor değil.

Hafta sonu annem geldi. Ablam hamile. SÜPRİİİZ! En azından benim için renk oldu. Bir de arkadaşsız olduğum bu koca şehirde, konuştuğum insan sayısı artmış oldu. Yalnızım be Blog. Ve elim telefona daha fazla yapışır oldu.

En son da geçen gün oldu olanlar. Bir ara epey kıymet verdiklerim şimdi "eskide" kaldılar. Teorik olarak suçlu benmişim gibi gösterilse de, değil. Beni bilirsin, siyasetten nefret ederim. Hiç milliyetçi ya da Atatürkçü kimliğim görülmemiştir kimse tarafından. Sessiz sakinim. İnsanlara, insan oldukları için değer vermişimdir hep. Ülkemizde biraz etiket bazında değerlendirmeler fazla olduğu için...

Terörizm... Kim ister ülkesinde savaş olsun? Kim ister, yanyana yaşadığınız insanlarla toprak ve etiket problemleri olsun? Peki ya... kim ister senelerce ekmek yediği ülkeye ihanet edip, bir sürü savaşa sebep olup, 2014'e gelmiş bir dünyada, hala daha toprak kavgası yapmayı? Ben istemem. Ben çünkü insanları ırkları, renkleri, cinsiyetleri gibi ayrımlara sokmuyorum, sokmadım da hiç. Ama benim ülkemi bölmek isteyen, huzuru bozmak isteyen herkes teröristtir benim gözümde. Bazen insanları anlamadığım oluyor, geçenlerde bu durum maksimum seviyeye ulaştı. Benim gibi biri "Kürt düşmanı" ilan edildi. Sebebi de terörizmden yana gem vurduğum Facebook durumları idi. "Sözde" sebepleri tabii ki. Asıl sebep atıflarımın birilerinin canını sıkmasıydı. Oysaki benim bilmem kaç tane Kürt arkadaşım var çok değer verdiğim. Hiçbiri bir gün olsun gözümün içine bakarak nefretlerini göstermediler bana. Ve zannetmiyorum da onlar terörizmi desteklesin. AMA yanılabiliyormuş insan. Dost bildiğiniz insanlar, size sıcak görünüp, içlerindeki o Türk nefreti ateşini harmanlıyormuş sürekli. İkiyüzlü oluyormuşlar meğerse. Suçlandım. Sessizce arkadaşlıktan çıkartıldım. Yazılan yorumlar silindi... Anlamadığım şeyler oldu. Ben de çok uzatmadım, kestim her şeyi. Ve inanır mısın Blog, hiç pişman değilim. Benim hayatımda ikiyüzlülere yer yok.

Diyorum, anlamam hiç insanların bu toprak derdini. Güzel bir ülkede yaşıyoruz. Bu topraklarda herkesin emeği var. Peki ama nedir bu savaş? Neden?.. Neyse.

Bir haftadır hava kapalıydı ama bugün dışarı çıktım markete gitmek için. O ateşli sıcağı hissettim tenimde. Notlarımı alıp parka inmek geldi içimden. Peki n'oldu? Üşendim...

O değil de benim acilen diyete başlamam lazım. Aksi halde yazın t-shirt giymekten nefret edeceğim.

Beni affet Blogcuğuuum! Öptüm.

7 Şubat 2014 Cuma

Tatilden Sonra

Müjdeee! Tekrar diyete başladım Blog! Bundan önce anlatmam gerekenler var sana.

Geçen hafta İstanbul'daydım. Yaklaşık iki hafta boyunca o taraflarda kaldım. Ailemle ve yeğenlerimle zaman geçirdim bol bol. Biraz ders çalışır gibi oldum, evet. Dışarı da çıktım. Denizi gördüm Blog! Ama en güzeli cumartesi buluşmamdı kesinlikle. Sabahtan akşama kadar Kadıköy'deydim arkadaşlarımla. İlk önce Happy Moon's'un Kadıköy şubesinde kahvaltımızı yaptık. Yani kahvaltı adeta öğle yemeği edasındaydı. Biz dört kişiydik; ama iki kişilik kahvaltı aldık ve epey doyduk. Kahvaltı menüsünün 17.5 TL olması biraz pahalı gibi geldi o kahvaltıya göre ve konumuna göre de düşünürsek eğer... Ama doyduk. Ben daha çok gülmeye doydum. Yok böyle bir şey, adeta gülmekten ne yiyebildim ne de rahatça oturabildim. O kadar çok özlemişim ki arkadaşlarımı, bütün enerjimi orada harcadım adeta. Daha sonra Türk kahvesi içmek için bir yere gittik. Bize fotoğrafı takımımdan iki kişi daha katıldı. Ettik 6 kişi. Minicik bir bölümde kahvelerimizi içtik ve ayrıldık oradan. Sonradan katılanlar biraz aç oldukları için, Moda'ya doğru yürüdük ve Lavazza'ya çöktük.

- Az önce yanlışlıkla çayımı devirdim ve masam battı. Nazar değdirdim kendime galiba. -

Sonra birkaç ilginç dükkan gezdikten sonra en sevdiğim kahveciye(!) gittik birlikte. Tabii ki Tchibo'ya! Akşamı orada ettikten sonra arkadaşlarımın üçü ayrıldı. Geriye kalan iki kişiyle akşam yemeği olayına girdim. Ve tekrar evime döndüm.

Aşırı eğlenceli geçen İstanbul hasret giderme programımdan sonra Ankara'daki ilçemize geçtim annem ve babamla. Onlarla bir gün kaldım ve Ankara merkezdeki sevdiğim birinin yanına gittim. Onunla da çok özel, tam iki gün geçirdim ve uçağıma binip tekrar Diyarbakır sınırlarına girdim, havadan.

Hala her yerim ağrıyor. Adeta geçen iki haftanın yorgunluğunu çıkarıyormuşum gibi hissediyorum; ama hepsine değdi. Çok mutlu ayrıldım her yerden. Ankara'dan dönerken ağlayarak döndüm; ama olsun... Şimdi kaldığım yerden tam gaz devam etmeye çalışıyorum.

Geçen günlerde sipariş verdiğim hızlı okuma setime ulaştım. Kendisi şöyle ki: 21 Adımda Etkin ve Hızlı Okuma Eğitim Seti şeklinde geçen bir set. Sadece ana kitabı alsam da olurmuş. Tabii ben 76 TL vermedim. Çok daha ucuz bir şekilde geçti elime. Bugün ilk adımı uyguladım. Amacım daha hızlı ve daha çok anlayarak okumak. Zira dakikada okuduğum kelime sayısı beni şoke etti. Bu kadar düşük olmamalıydı. Çok okuyan da biriyim aslında. Bilemedim. Bakalım 1 ay sonra nasıl bir değişim geçireceğim...

Dediğim gibi diyete de başladım. Olabildiğince kırmızı et; hiçbir şekilde abur cubur ve fast-food tüketmemeye çalışıyorum. Yaza kadar ayda ikişer kilo verme niyetim var. Sebze ağırlıklı besleniyorum falan filan. Yürüyüşlerime de başlamıştım; ama tatil nedeniyle kesintiye uğradı Blog. Şu yorgunluğumu atar atmaz devam edeceğim.

Bunların dışında nasılım diye sorabilirsin Blog. İyiyim. Sakinim. Amaç edinmeye çalışıyorum hala. İplerimi elimden bırakmamaya çalışıyorum diğer bir deyişle. Sosyal ağlardan uzak duruyorum artık. Yabancı dizilerimi takip ediyorum mesela. Çıkmasını beklediğim yabancı albümler var. Kendimce geçiriyorum her şeyi. Bir de sanırım artık beni az da olsa anlayan biri var. Küstüğümde ya da canım sıkıldığında beni kendi halime bırakmayan, nedenini hemen anlayan; ailesiyle ya da birileriyle birlikteyken beni unutmayan(!) gibi...

Daha başka anlatmak istediğim şeyler var da, işte diyemiyorum her şeyi yazarak be Blog. Ama en çok sen anlıyorsun beni, biliyorum.

23 Ocak 2014 Perşembe

Sorgusuz, Korkusuz, Umutsuz

"Çocuk gülümsememe inat, yüz yaşındadır gözlerim. Yaralarımı sarmadım ki hiç. Aşklarla besledim."

Aslında sorgulayacak çok şeyim var. İnsanların yakalarına yapışıp, nedenini sormak istediğim çok mevzu var. Çok derdim var Blog. Hepsi kahrolası insan kaynaklı biliyor musun? Ki biliyorsun, sorduğum kabahat aslında...

Beni tanımak isteyen insanın yapması gereken ilk şey seni keşfedip sonuna kadar okumak Blog. Ya da sadece beni yaşamak sınırsızca. Ne kadar başarılıyız değil mi bu konuda? Neyse boş verelim insanları.

Diyarbakır'dan uzaklaşıp, İstanbul semalarına geldim 2 gün önce. Denizi henüz gördüm diyemem gündüz gözüyle; ama ilk fırsatta arkadaşlarımla buluşup tadını çıkaracağımdan hiç şüphen olmasın. Kafamdaki düşünceleri de beraberimde getirdim sanırım Blog. Aslında sana yazasım hiç yoktu; ama dayanamadım gördüğün üzere. Bu halim sana yazmaya itti beni.

Bir anti-depresanın vermeye çalıştığı mutlulukla ya da dinginlikle ayakta durmaya çalışıyorum son aylarda. Sevgilimden ayrılalı kaç ay oldu Blog? O'nun ilk başlarda Twitter profiline bakmalarımı da keseli çok oldu. Merak da etmiyorum artık. Hatta O seni okuyordur diye özellikle yazmamaya çalışıyorum. Ne yaptığımı bilmesin istiyorum. Sanırım nefretim oluşmaya başladı Blog O'na karşı. Bilmiyorum. Unuttum inanır mısın, o kadar kez ayrıldım ki O'ndan, bırak ne zaman ayrıldığımı, O'nun beni ne kadar değersiz hissettirdiğini bile unuttum. Başka biri bile girmek üzere hayatıma. Evet, yanlış duymadın. Hata mı ediyorum, emin değilim. Ama neden hayatıma her gelen, bir öncekinden daha iyi hissettiriyor bana Blog? Hayat benimle bu şekilde mi dalga geçiyor sence?

Şu sıralar gündemimde büyük ablam ve kocası olacak o kişi var. İkisi de bana kötü bir söz söyledi. Garip değil mi? Biri anti-depresanın verdiği "ekstra" özgüvenden dolayı demişti 1 ay önce, diğeri de bugün deyiverdi. O lafları hak edecek bir şeyler yapmış olsaydım bunu buraya yazmazdım bile. Sanırım Diyarbakır'a dönüp bütün eşyalarımı toplayıp tekrar anamın babamın evine döneceğim. Orada devam ederim hayatıma. Zaten orası benim kürkçü dükkanım(!).

Mutluluğu hak etmediğimi, sebebini göstermeden, çok iyi hissettiriyorsun bana Hayat. Hatta öyle hissettiriyorsun ki, benim hiçbir kötülüğümün ve hatamın olmadığını bilmeme rağmen, yaşıyorum bu durumu. Ne kadar başarılı olduğunu da çok iyi bildiğinden eminim. Ne yapsam? Ayakta mı alkışlasam senin bu başarını?

Bütün bunları yalnız yaşıyorum Blog. İsterdim ki yanımda biri olsun, ben düştüğümde kaldırsın. Her hatamı affetsin, ben eksildiğimde o tamamlasın beni, benim sorumlarıma ortak olsun. Ama kimse olamadı şöyle. Hep kendi istedikleri önceliklerine geldi. Mutlu etmeliydim onları her anlamda. Hatta sonuncusu resmen çırpınışlarımdan zevk alıyormuş, çok sonra anladım. Ne oldu? Değdi mi acaba?..

Hepsi geçmişte kaldı. Lanet, kahrolası, s*kt*r* b*kt*n geçmişte kaldı.

İşte sana bu yüzden yazdım Blog. Çünkü bu akşam öyle nefessiz kalmış gibi hissettim ki kendimi, sana yazmaya karşı direnemedim artık. Soluğu burada aldım.

Rahatladım mı sence? Emin değilim.

Uyuşturucu kullanan biri olsaydım şu anda sanırım çoktan uçmuş olurdum. Şimdi daha iyi anlıyorum diğerlerini...