13 Ağustos 2013 Salı

Kötüyüm...

Çok şey oldu Blog. Şu son 7 gün içinde çok şey oldu ve olmaya da devam ediyor...

Sadece telefon numaramı yenileyip, eskisini iptal ettirip, ailem dışında kimseye vermiyor oluşum; Facebook ve Twitter'ımı yenileyip, yine kimseye vermiyor oluşum; hiçbir arkadaşımla, hiçbir şekilde iletişim kurmuyor oluşum; eski sevgilimin, onlarca kez ayrılışımızdan sonraki son ayrılışımızdan sonra daha da uzaklaşıp bir şeyleri daha da yitirmemize neden oluşu ve benim güvenimi kazanmak için hiçbir şey yapmayışı... sadece bunlar değil şu son 7 günde gerçekleşen ve devam eden şeyler.

Koca bir, benim için ruhsuz, bir Ramazan ayı geçti. Ben artık daha da iyimser olmak için fazladan çaba gösterir oldum. Israrla kimsenin anlamayışını umursamayı reddettim. Neden? Ne ben ne de başkaları yorulmasın diye. Hata ettiğimi düşünmüyorum. Sonuçta geçen zaman içinde olanlar, sorunlarımı çekerken her sefer ve her zaman yalnız olacağımı, hiçbir zaman hiçbir kimsenin benim yanımda olmayacağını daha da iyi gösteriyor...

Bayram arifesinde oldu her şey. 7 Ağustos'u 8'e bağlayan gecede, sabah saat 5'e kadar, annem ve ablamgille olan diyalogumdan bahsediyorum olup bitenlerle ilgili. Bir ara ablamgille paylaşmayı düşündüğüm; ama daha sonra tamamen vazgeçtiğim, belki de en gizli sırrımı, ağlayarak söyledim onlara. Bugüne kadar çektiklerimin sadece hiperhidrozis ya da geleceğimin karamsarlığından ibaret olmadığını anlamaları dışında, başka hiçbir şey anladıklarını düşünmüyorum. Her ne kadar şu anda İstanbul'da olsam da, önümüzdeki günlerde psikologa gidecek olsam da, içlerinden geçirdiklerini, üzüntülerini anlayabiliyorum. Hiçbir şeyin güllük gülistanlık olmayacağını ben de biliyorum tabii ki; ama niyeyse, konu insanlar ve sevgi olunca, çok naif bakıyorum sanırım her şeye. Daha iyimser, daha umutlu oluyorum. Belki hata ediyorum. Emin değilim...

Annemin üzüntüsü, babamın, onunla ilgili söylediklerimden sonraki üzüntüsü, ablamların birinin kuzeye, diğerinin kuzey doğuya bakan düşünceleri, eniştemin beni anlamaya çalışmaları... Öte yandan, benim ısrarla halimden memnuniyetim ve psikologlara ödenecek seans başı 300 lira civarında olacak paralar... Öte yandan, içimdeki "belki bu şekilde artık istediğim şeyi elde etmek için kendimdeki güce daha fazla sarılırım" düşüncesi... Kafam allak bullak. Hepsinden öte, benim duygusal dünyamın maddeci hale döndüğüne dair hislerim ya da yok olacağına dair korkum...

Bilmiyorum Blog. İsyan etmiyorum, etmedim de hiç. Bazen neden ben diye sorduğum oluyor ya hani, odur belki tek isyan etiketi.

En önemlisi de nedir biliyor musun? Diğer sorunlarımda nasıl yalnızsam, şimdi de öyle yalnızım. O yüzden bundan sonra kimse beklemesin benden, duygulara karşı mantıklı bir yaklaşım.

Bu sefer ailem dışında yalnızım Blog. Emeği geçenler mi diyeyim, yanımda olduklarını hissettiremeyenlere mi diyeyim ya da gerçeği bana bu şekilde gösteren Allah'ıma mı diyeyim... bilmiyorum; ama teşekkür ederim.

6 Ağustos 2013 Salı

Ne var ne ÇOK?


Benim hayatıma doğabilecek güneş tamamen yukarıdaki fotoğraftaki gibi olur. Oluyor da. Ne renk ne sıcaklık ne de ışık falan. İlginç değil mi Blog?

Ev kalabalık. İki tane kız yeğen, 2 abla ve 1 enişte. Çarşamba +1. Sonra ortalık dağılıyor bayram sonunda. Sanırım kalan düşüncelerimi de alıp gideceğim.

Ve Allah'ım, tamam beni sevmiyorsun; ama lütfen, numaramı değiştirmeyeyim artık. Evet, biliyorum, Avea'nın çok pratik bir servisi var. İnternet şubesinden, 10 liraya, hem de 3 dakika içinde numara değiştirme talebi veriyorsunuz ve anında numaranız değişiyor. Ben de eski hattımı değiştirdim. Şu anki hattımı bir süre daha kullanıp, o süre zarfında yeni numarama taşınmış olurum herhalde. Sinir bozan yanı, kredi kartları, bazı hesaplar vesaire derken bir sürü yerde güncellemem gerekiyor. CV'lerim de dahil. Sanki çok işe yarıyorlarmış gibi. Bilmem kaçıncı değiştirme durumum bu, bilmiyorum; ama her sefer olduğu gibi bu sefer de son olması niyetindeyim.

Numaramı ailem dışında, iş amaçlı kullanacak olmama ne demeli? Şimdiden 1-2 arkadaşım "bana da vereceksin numaranı değil mi Arif???" moduna girdiler.

Facebook ve Twitter hesaplarımı yenilediğimden de bahsedeyim de tam melankolik bir yazı olsun. Dur hele. Çay koyayım ben, içeriz...

Ya son zamanlarda epey arkadaşımı sildim aslında. Bunaldım çünkü dayanamadım. Eylemleri destekleyen/desteklemeyen kişilerin sürekli paylaştıklarından ÖĞĞ geldi. Sonra baktım olmuyor; tümden kapattım. Yeni bir profil açtım, yeni numaramla. Taşıyacağım travel(!) bilgilerimi taşıdım eskisinden. Yine de öyle travel deyip geçmeyeyim. Bu travel'in içinde, Amerika'daki 3 eyalet, Avrupa'daki 5 ülke ve önemli şehirleri var. Neyse işte, taşıdım falan. Ne Facebook'a ne de Twitter'a ekledim kimseyi. Allah sizi inandırsın, sanırsınız yalnız yaşıyorum. Yalnızlığın anasını ağlatıyorum be!

Blog'uma ruh halimden bahsetmeyeceğimi söyledim ya hani bir önceki yazımda, ben işi abarttım, arkadaşlarımdan da saklıyorum. Do I give a f*ck??? Hell no!

İçime atıyorum her şeyi Blog. Atıyorum; ama sindiriyorum da.

Bu arada annemin, yani tüm Ramazan ayının sahur vakitlerinde olduğu gibi benim, mutfağına bir adet blender eklendi. En çok istediğim şeylerden biriydi, yeminle. Böyle bir blender olmadan mutfak olur mu yahu? Teknosa'daki Turuncu İndirim günlerinden geçenkine denk geldim ve 110 liraya güzel bir blender sahibi oldum. Öhöm, olduk yani. Bugünki fırında yaptığım, kendi tarzımla olan, patatesli tavuğum için kullandım. Maydanoz, tere otu, sarımsak, domates, kurutulmuş fesleğen, birkaç çeşit baharat ile tavuğuma bir sos hazırlamışım ki ablamgilin bile hoşuna gitti.

Bayram sonu İstanbul gözüküyor bana yine Blog. Beşiktaş'daki arkadaşıma gidip biraz dağıtmak istiyorum. Patlamış mısır yemeyi özledim onunla. Gerçi kızın sevgilisi var; ama ben eminim bana ayırır gününü. Hıh!..

Yazı'mı bitirmeden bir şarkıyla ayrılmalıyım. Bu arada geçen gece illuminati ile ilgili videolar izledim yine. Sanırım Rihanna'dan falan korkmaya başladım ben. Hatta o videoda Sertab Erener'in Eurovision'da şarkı finalinde tek göz halini almalarının birinci olmasıyla alakası olmasından bahsediyordu. Bilemiyorum. Neyse...

4 Ağustos 2013 Pazar

Oreo Türkiye


İsmen bilenlerin içinden geçen cümleyi direkt aktarıyorum: Bu bizim Negro yahu! 

Ee... 
Şey... 
Değil.

Amerika'da epey yaygın bir püskevit. Şahsen Amerika'ya gittiğimden de biliyorum. Velhasıl, geçtiğimiz Haziran ayı içerisinde, satışları artık Türkiye'de de başlamış olan kakaolu bir bisküvi oluyor kendisi. Süt ile hiç denemedim; ama, deneyenlerin yalancısıyım, öylesi daha makbulmüş. En kısa zamanda öylesini de deneyeceğim...

Bulunduğum yer beni maddi/manevi her şeyden uzak tutan, hatta çok ciddi şeyleri bile kaybettiren bir yer olduğu için, ablamgile sipariş vermiştim gelirken getirmeleri adına. Ve cevabı biliyorsunuz: Ablamgil geldi.

İlk fırsatta Migros'ları gezip, almayı düşünüyorum. Depo niyetine, evet, n'olmuş???