Bir önce yazıma ufak bir ekleme daha yapmalıyım Blog. Nasılım şu anda sorusuna...
Pes ediyorum. 2 sene önce yaptığımı yapıyorum yine. Yapmam gerekiyor. Sanırım Allah'ın benimle ilgili düşünceleri çok başka. Gerçekten mutluluk üstümde eğreti gibi duruyor. Ne zaman yakalasam, ya elimden kaçıyor ya da ben yanılıyorum benim için olduğu konusunda. Yine vazgeçiyorum. Yapamıyorum işte, olmuyor. Hiçbir şeye odaklanamıyorum. Eksik diye tanımladığım duyguları kimse savaşarak sahiplenmiyor benim için. Hep bir boşvermişlik, vazgeçmişlik, olmasa da olur duygusu var herkeste. Ben de öyleydim. 2 sene önce öyleyim. Demiştim, vazgeçmiştim. O zaman kendime döndürüyordum dünyayı. Şurada da yazmışım! O günlerde başladı birçok şey ciddi anlamda. O zaman ayakta duruyordum, sokmuyordum hiçbir düşünceyi ne aklıma ne de kalbime. Şimdi ne haldeyim...
Vazgeçtim ben de Blog. Olmayacağını bildiğim şeylerin peşinden koşmaktan çok yoruldum. Her kapının kapalı olmasından çok yoruldum. Sosyal hayat yok, iş hayatım yok, içimde bir şeyleri gerçekleştirmek için büyük bir istek var; ama yok işte o kapı yok! Kendim kapı yaratamıyorum ki geçeyim içinden. Son 1 senedir kendime ettiğim işkenceden dolayı çok kötü durumdayım. Neye elimi atsam, güvensem hep boşa çıkıyor. Sorsalar Arif suçlu, Arif haksız.
İstemiyorum artık hiçbir şey. Yoruldum koşturmaktan, çabalamaktan, uğraşmaktan. Yine uzak tutuyorum kendimi her şeyden. Hiçbir zaman yakışmadığım renkleri üstüme uydurmaya çalıştım. Değilim işte! Çok yoruldum Blog.
Keşke ölsem. Keşke ölsem ve bitse bütün bu olanlar. Daha yaşamam gereken kaç yıl var bilmiyorum; ama benim hiç gücüm kalmadı.
20 Haziran 2013 Perşembe
17 Haziran 2013 Pazartesi
Masumiyet (Çalışkan Duygu)
Sözümü tutuyorum Blog. Hayatıma girmiş çıkmış kimsenin ne yaptığını merak etmiyorum sana söz verdiğimden beri. Bakmıyorum sosyal ağlarında ne yaptıklarına. Bazen merak bastırsa da 1-2 saniye içinde geçiyor hepsi. Gerçekten de, nasıl bitirdiğimizi hatırlayınca, daha da uzak durasım geliyor bütün internetten. O yüzden kafam rahat Blog. Mutluyum bu açıdan. Eskide yaşananların hepsi, eskide kaldı, anılarıyla birlikte...
Şu sıralar nasılım sorusunu cevaplamalıyım belki de. 1-2 kelimeyle sıralayabilirim senin için:
*Ümitsizlik
*Pişmanlık
*Hayal kırılığı
*Güvensizlik
*Masumiyet
*Huzur...
Şimdi gelelim bunları açıklamaya.
Ümitsizim Blog. Kendim için ümidim çok az kaldı. Nefes aldığıma ve Allah'ın bana verdiklerine şükrederek geçiyor zamanım. Bir de sen varsın, ücretsiz psikologum gibisin, bana göre.
Pişmanlık var Blog. Son 1 senemin pişmanlığı, son ilişkilerimin pişmanlığı, zamanımı geçirdiğim şeklin pişmanlığı... Hani her günüm, sonraki günlerim için bir başlangıçmış gibi hissederek yaşamaya çalışıyorum. Sabahları erken kalkıyorum artık. Yine de pişmanlıklarımı gidermiyor bu durum. Ben de bilmiyorum nasıl telafi edeceğimi. Belki unutmalıyım, boşvermeliyim... Emin değilim. Yine de susuyorum Blog. Sana karşı, duygularıma karşı yaptığım en iyi şeyi yapıyorum belki de, susuyorum.
Hayal kırıklığım için ne desen haklısın. Çok anlam yüklediğim için oluyor, ben de biliyorum. Yine de hayata biraz daha renk katıyor be Blog. Hayal kırıklıklarına değiyor belki de. Emin değilim. Büyük bir şey kaybetmediğim sürece, her bir hayal kırıklığım beni daha da güçlendiriyormuş gibi. Bir de fark edebilsem...
Güvensizlik konusuna girmesem mi diye düşünüyorum Blog. Gezi Parkı eylemleri nedeniyle, artık en yakın arkadaşlarım, benim tepkisizliğime, onlar gibi sürekli bir şeyler paylaşmayışlarıma karşı düşündükleri şeylerle bütün güvenimi kaybettiler. Bir de tekrar tekrar ikinci baharları yaşattığım ilişkiler var. Hislerime güveniyorum, biliyorsun beni. Sana söylediğim beyaz yalanlarımı bir gün dönüp tekrar açıkladığımı da biliyorsun; ama biraz daha susmalıyım. Biraz daha beklemelisin Blog. Ben ne yapmalıyım sence? Her hafta bir başka şey oluyor beni sevdiklerime karşı soğutmaya iten. Söylesem tesiri yok; sussam gönül razı değil. Ne yapmalıyım Blog? Neden biraz olsun şu duygularım diğer insanlarınki gibi savurgan, boşvermiş değil? Yine susalım mı?..
Masumiyeti daha çok arar oldum Blog. Her gece kurduğum hayallerle uykuya dalıyorum. Gündüzleri en masum olan kitaplarımı alıyorum, 1-2 saat vakit geçiriyorum onlarla. Bazen babamla konuşuyorum sıradan şeyleri. Bazen balkona çıkıyorum. Aşağı doğru bakınca, 2 tane kalmış tavuklarımızdan birini görüyorum. Ekmek parçaları atıyorum ona. Ona imreniyorum bazen. Masumiyeti arıyorum hala. Bazen aynaya baktığımda görüyorum en azından. O zaman biraz içim ısınıyor yaşamaya karşı. Sonra kitaplarıma geri dönüyorum. Onlar da ben kadar sessiz duygularıma...
Huzurum var yine de biraz. Bazen tamamen yok oluyor, biliyorsun Blog. En azından buna şükredebiliyorum. Biraz da olsa huzurum var... Bazen diyorum kedim olsaydı keşke evimde. O zaman hiçbir kimsenin arkadaşlığına ihtiyaç duymazdım herhalde. İnsanlardan daha nankör olamazlar bence. İleride eğer kurulu bir hayatım olursa, muhakkak bir kedi beslerim. Öyle avutuyorum kendimi şimdilik.
Böyleyim şu sıralar Blog. Boynum bükük yazıyorum sana. Biraz gözlerim doluyor, sonra boşveriyorum. En azından sinirlenmediğime şükrediyorum sana yazarken. Bazen öfke kusan yazılarımı da çekiyorsun en azından. Böyle kal olur mu? Hiç tepki vermesen de ben anlıyorum seni. Senelerdir yazıyorum sana, yine yazarım ölene kadar. Sen yine de böyle kal lütfen. Hep benim...
8 Haziran 2013 Cumartesi
Resimsiz [-]
Küçüklüğümden beri hep hayalini kurmuşumdur tutku dolu bir ilişki yaşamanın. Acısı-tatlısı bol olan bir ilişki vardır hep doğru ilişki tanımımda. Kahkahalar, gözyaşları, yanlış anlamalar, ümitsizlikler, vazgeçişler, küsmeler, barışmalar... "her duyguyu yaşamalıyım" diye arka planda hayallerime destek olmuştur dürtülerim. O yüzden geçmişimden beridir insanlara yaklaşırken hep bir tanımla yaklaşmışımdır, hep bir doğru tablo vardır resimlerimi yerleştirmek için.
Bir zamandan sonra insanlarla tanışmaktan korkmaya başladım. Ve her tanıştığımla bu korkum daha da pekişti. Çünkü kimse uymuyordu benim doğrularıma. Ne arkadaş olarak ne yoldaş olarak; ne kalbimin sahibi olarak ne de günümü gün edeceğim kişi olarak...
Bir keresinde tam doğru dediğim kişi gelmişti. O zamandı sanırım her şeyin allak bullak oluşu. Nefes aldığımı fark edemeden uzak kalmıştım. "Tamam, rüyaymış diye kabul etmeliyim" demiştim ve ait olduğum yere dönmüştüm isteksizce. Sonra içimde ne korku kalmıştı ne de istek... Yıkmaya çalıştığım duvarların Çin Seddi'ni andırması sadece benim değil; hayatıma giren insanların da dikkatini çekmişti. Açık bir şekilde zorlanıyordum; daha da kötüsü zorluyordum karşımdakileri.
Zamanla insanları kendi doğrularıma oturtmak yerine, onların doğrularına uyum sağlamaya çalıştım. İşte hata yapmaya başladığım ilk anlar o zamanlardı. Ben kendimi değil de başkalarını mutlu etmeye adamıştım kendimi. Daha sağlam ilişkiler kurmak için kendimi zorluyordum; bir daha olmaz dediğim türden iletişimlere geçiyordum. Ben izin verdikçe daha da kötüye gidiyordu her şey.
En başta hayalini kurduğum şeylerin hepsi tek taraflı olmaya başladı artık. Başkası benimle gülerken, ben daha fazla ağlayan oldum. Ben açık sözlü oldukça, başkaları daha çok gizli bir şekilde yaşar oldu. Ben daha fazla güvendikçe onlar daha da umursamaz oldular... Sonra hiçbir tabloya uymayan bir resim gibi hissettim kendimi. Ne çerçevemin rengi belliydi ne de modeli...
Böyleydi doğrularımın yıkılışı. Tam olarak böyle yok edildi masumiyetim. O yüzden şimdi sürekli geriye dönüp onlara bakıyorum. Neden o katillere izin verdiğimi sorguluyorum kendimce. Neyi hak ettiler diye soruyorum. Soruyorum da cevabını veremiyorum be Blog. Niye bütün duyguları ben yaşamak zorundayım diye soruyorum kendime. Niye kimsenin savaş vermediğini merak ediyorum. Sadece benim karşıma çıkanların değil; diğer herkesin de...
1-2 gecedir erkenden yatıyorum yatağıma. Tuhaftır, hayal kurmaya başladım yine. Artık geceleri farklı bir hayal kurarak uykuya dalıyorum. Ulaşabildiğim tek şey bu sanırım.
Bir de şu var, aslında bunu hep fark etmişimdir; ama sanırım yeni yeni kelimelerime dökülüyor. İnsanlar benim çektiğim sorunları görmekten mutluluk duyuyorlar sanırım, buna hayatıma girmiş insanlar da dahil. Çabalamalarımdan, "acaba ne yapacak" diye düşünmelerden ve diğer uğraşlarımı görmekten... Oysa ki kendi halinde, kendine zararı olan biriyim ben. Sanki onlardan çok fazla bir şey istemişim gibi tepkileri hep.
En mutsuz anlarımda böyle üzüyor beni yalnızlığım. Şu anki anlarımda olduğu gibi hep geçmişe dönüp, yaşanmışlıkları suçluyorum/sorguluyorum. Çünkü bazen insanın elinde hiçbir şey kalmıyor. Hele bir de fazla hassas biriyseniz, o zaman yalnızlığınız tek dostunuz oluyor. Tek suçlu oluyor daha doğrusu. Ben de bunu yaşıyorum Blog. Hele ki son zamanlarda bunu çok yaşar oldum. Bitenlerin ardından "keşke öyle yapmasaydı" demekten kendimi alamıyorum.
Biraz çikolata, biraz çay, biraz kitapla atlatmaya çalışıyorum. İyiyim; ama eksiğim Blog. Biraz öfkeliyim, biraz üzgünüm, biraz sakinim, biraz özlem var içimde... yine de umutluyum yaşamaya.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)