Bugün ilginç başladım güne diyemem; ama değişik oldu biraz. Çünkü Now is Good isimli filmi izledim. Zamanında, Ellie Goulding'i fazlasıyla dinleyen biri olduğumdan, yayınladığı bir şarkının bağlantılı olduğu bu filme ilk, o şarkıdan dolayı yaklaşmıştım; ama o zamanlar vazgeçtiğimden herhalde, izleyemedim. Meğer bu sabaha kısmetmiş. Öğleden sonraya kadar etkisi devam etti içimde. Nasıl bir mesaj çıkarmam gerektiğini çok iyi biliyordum; ama kabullenmek zordu sanırım. Yine de mutluyum izlediğim için.
Çok büyük sıkıntılarım yok. Belki dışarıdan bakınca kimine göre dertsiz de gözükebilirim; ama herkesin yaşadığı gibi benim de sorunlarım var. Sorun demek doğru mu bilmiyorum; ama bazen rahatsızlık derecesi üst seviyelere çıktığı için kullanabildiğim başka bir tanımlama yok ne yazık ki. "Her şeye" rağmen yine de mutlu olmalıyım, şükretmeliyim elimdekilere. Etmiyor muyum? Tabii ki ediyorum. Hem de her gün.
Filmden çok bahsetmek istemiyorum; ama özetle bir yaşamın bitişini bilerek ve çok derin bir şekilde hissederek geçen bir öyküyü konu alıyor film. Size şükretmeniz için tonlarca seçenek sunuyor. Hayatınızdan mennun olsanız bile...
2 gündür hayatımı düzene sokma çalışmaları içindeyim. Sokuyorum, bozuluyor; bozuluyor, sokuyorum. Sorun bende bbeğim! Bilmiyorum...
Ben nazara inanıyorum biliyon mu? Etrafımdaki gözler, küçüklüğümden beri bırakmamıştır yakamı. Gözleri çıksın inşallah. Nazarları kendilerine dönsün inşallah! Oh! diyorum hep. Dua ederken özellikle diyorum; ama biliyorum ki bu dünya kötülerin dünyası. Düşe kalka yaşamaya ve hedeflerimi gerçekleştirmeye çalışıyorum. Hedefler demişken, son 1 senedir hedeflerimden bahsetmiyorum pek. Sebebi de bu gözler işte.
Neyse işte, uzatmıyorum, sabahki filmden gereken mesajı aldım ben. Ondan böyle iyi ruh halim. Bundan sonra da bozmamaya çalışacağıma inanıyorum. And içerim, amin.
Öğleden sonra da Seven Psychopaths filmini izledim. O da fena değildi. Hangover'ı anımsatmadı diyemem.
2 hafta sonra İstanbul'da olacağım gerçeği ve Eskişehir'i özlemiş olduğum gerçeği ve masamın üstünde en az 10'ar tane Türkçe ve İngilizce romanın olduğu gerçeği içimde epey şiddetli şekilde savaş veriyor.
Türkiye'de siyasi gelişmeler ve spor konusunda hiç yazmıyorum değil mi? Evet. Yazmayacağım da.
Bir sonraki yazıma kadar "keep calm and miss me" sevgili Blogum.
Öptüm. Kaçtım.
dipnot: Benim ruh halim tamamen beynimde bozulup düzeliyor. O yüzden iç dünyama hoş gelmiş olan kişilere şimdiden başarılar. Ve teşekkür ederim.
dipnot 2: Allah sabır versin o kişilere.
dipnot 3: Çok seviyorum o kişileri ben.
dipnot 4: ehiehie
23 Mart 2013 Cumartesi
21 Mart 2013 Perşembe
Bozuk Ruh Hali
Dün, 20 Mart'da, uzunca bir süredir girmediğim depresyona girdim. Düzeltir umuduyla sabahtan akşama kadar ne bulursam yedim. Gece ye doğru midem biraz rahatlasın diye yeşil çay içtiğimi hatırlıyorum en son. Sabah tartıda yaklaşık 73 kg gibi bir değer görünce; artık beni mutlu eden tek şeyin bile işe yaramadığını gördüm...
Olmayacak bir hayale kapıldım yaklaşık bir senedir. Hayal de denmez aslında; ama umut diyebilirdim. En azından hayatımı 6 sene rahatlatacak bir umut. 2 gün öncesine kadar azimli şekilde ilerliyordum; ama gerçeklerin yüzüme tokattan ziyade, hakiki birer yumruk şeklinde inmesi, bütün dünyamı allak bullak etti. Aslında daha önceden bildiğim; ama ısrarla kabullenmediğim gerçekler... Şimdi "ne için yaşıyorum" sorusu daha da önemli bir cevap arıyor kendine. Bense sessizce bekliyorum cevabın gelmesini.
Annem bazen haklı. Ya da hep haklı. Anneler hep haklıdır gerçeğine getirmek istemiyorum konuyu; ama haklı olduğu 1-2 konu oldu arkadaşlarımla ilgili. Facebook'umu bu akşam dondurmadan önce PKK ve BDP ile ilgili bir şey paylaşmıştım. Twitter'da da... Milliyetçi biri değilimdir. Hiç olmadım. Siyasete sarıyor bir süre sonra mesele. Bense ülkesinde mutlu olmayan bir vatandaş olarak hiç bulaşmıyorum o işlere. Sağcıymış solcuymuş... Futbol benim dünyamda 0 değerindeyse, siyaset de -1'e yakın bir değerdedir benim için; ama gördüm ki insanlar sevdikleri için kendi düşüncelerini açıklayamıyor hatta açıklayabilecekleri düşünceleri başkalarından duyunca, aksi düşünceleri savunuyorlar. Bunu eğitimli insanlar yapıyor. Hoş, artık herkesin "eğitim" adı altında aldığı bir şeyler var. Twitter'ımı kapatmadan önce de şöyle bir şey yazdım "insanın en büyük düşmanı kendisi, daha sonra da dostudur." Bir anda geldi aklıma çok ilginçtir. Sanırım çevremde "sevgilisi olunca sizi satabilenler" grubunun bende yarattığı etkiden dolayı oldu böyle bir düşünce.
Bugün protein günü yaptım. Ve şu anda sabahtan beri kesik suların, bendeki duş alamamış hale verdiği negatif enerji ile, blogumun başına geçtim, yanımda da Fransa'daki bir arkadaşımın, sağolsun, gönderdiği çikolataların son parçaları ve sıcak bir kahve var. Yarın Cuma. En sevdiğim gün. Sabah eğer sular gelmezse, epey bedduamı alacak ilgili kişiler. İnşallah sabah gelir sular. Zor; ama işte...
Benim kendime bir sözüm vardı Blog, hatırlar mısın bilmem; hayatımı düzene sokana kadar kimseyi hayatıma sokmama gibi bir karar almıştım son ilişkimden sonra. Harbiden ne oldu o? Hayırdır yani?
Anlaşılamıyorum Blog. Bu benim en büyük derdim sanırım. Peşinde de hayatımı düzene sokamamış oluşum ve askeri mevzular var. Bazen inançsız olsam cidden hiç beklemez gider intihar ederdim diyorum. Şimdi beni tutan tek neden o.
Mezun olduğumdan beri maddi manevi yarattığım yükün ruh halime etkisini kimse anlayamaz. İçsel dünyamda yaşadığım fırtınalı olaylar yetmiyormuş gibi üniversiteden çıkışımı aldığımdan beri eziyet gibi geliyor yaşamak. Ne yapacağımı şaşırmış durumdayım. Bu haldeyken de kimsenin omzuna başımı yaslayasım yok. Çünkü dengemi kaybediyorum ben. Fazla güveniyorum. Bu hiç doğru değil. Ben hayatımı düzene soksam da olmayacak bir şey bu sanırım.
Geriye doğru bakınca bu konuda kimsenin ahını almadığımdan adım gibi eminim. Hiçbir konuda almadığımdan eminim. İçim çok rahat; ama düşünüyorum da neden ben?
Derken çikolatalar da bitti... Yarın da protein günü yapmayı düşünüyorum.
Aslında yazarken bir daha sana yazmamak üzere son yazımı yazacaktım Blog. Şimdi biraz rahatladığımı hissettim. Tek sen kaldın. Dilin olsa belki neler derdin; ama insanların dediklerinden diyeceksen, ömür boyu sessiz kal. Razıyım ben.
Olmayacak bir hayale kapıldım yaklaşık bir senedir. Hayal de denmez aslında; ama umut diyebilirdim. En azından hayatımı 6 sene rahatlatacak bir umut. 2 gün öncesine kadar azimli şekilde ilerliyordum; ama gerçeklerin yüzüme tokattan ziyade, hakiki birer yumruk şeklinde inmesi, bütün dünyamı allak bullak etti. Aslında daha önceden bildiğim; ama ısrarla kabullenmediğim gerçekler... Şimdi "ne için yaşıyorum" sorusu daha da önemli bir cevap arıyor kendine. Bense sessizce bekliyorum cevabın gelmesini.
Annem bazen haklı. Ya da hep haklı. Anneler hep haklıdır gerçeğine getirmek istemiyorum konuyu; ama haklı olduğu 1-2 konu oldu arkadaşlarımla ilgili. Facebook'umu bu akşam dondurmadan önce PKK ve BDP ile ilgili bir şey paylaşmıştım. Twitter'da da... Milliyetçi biri değilimdir. Hiç olmadım. Siyasete sarıyor bir süre sonra mesele. Bense ülkesinde mutlu olmayan bir vatandaş olarak hiç bulaşmıyorum o işlere. Sağcıymış solcuymuş... Futbol benim dünyamda 0 değerindeyse, siyaset de -1'e yakın bir değerdedir benim için; ama gördüm ki insanlar sevdikleri için kendi düşüncelerini açıklayamıyor hatta açıklayabilecekleri düşünceleri başkalarından duyunca, aksi düşünceleri savunuyorlar. Bunu eğitimli insanlar yapıyor. Hoş, artık herkesin "eğitim" adı altında aldığı bir şeyler var. Twitter'ımı kapatmadan önce de şöyle bir şey yazdım "insanın en büyük düşmanı kendisi, daha sonra da dostudur." Bir anda geldi aklıma çok ilginçtir. Sanırım çevremde "sevgilisi olunca sizi satabilenler" grubunun bende yarattığı etkiden dolayı oldu böyle bir düşünce.
Bugün protein günü yaptım. Ve şu anda sabahtan beri kesik suların, bendeki duş alamamış hale verdiği negatif enerji ile, blogumun başına geçtim, yanımda da Fransa'daki bir arkadaşımın, sağolsun, gönderdiği çikolataların son parçaları ve sıcak bir kahve var. Yarın Cuma. En sevdiğim gün. Sabah eğer sular gelmezse, epey bedduamı alacak ilgili kişiler. İnşallah sabah gelir sular. Zor; ama işte...
Benim kendime bir sözüm vardı Blog, hatırlar mısın bilmem; hayatımı düzene sokana kadar kimseyi hayatıma sokmama gibi bir karar almıştım son ilişkimden sonra. Harbiden ne oldu o? Hayırdır yani?
Anlaşılamıyorum Blog. Bu benim en büyük derdim sanırım. Peşinde de hayatımı düzene sokamamış oluşum ve askeri mevzular var. Bazen inançsız olsam cidden hiç beklemez gider intihar ederdim diyorum. Şimdi beni tutan tek neden o.
Mezun olduğumdan beri maddi manevi yarattığım yükün ruh halime etkisini kimse anlayamaz. İçsel dünyamda yaşadığım fırtınalı olaylar yetmiyormuş gibi üniversiteden çıkışımı aldığımdan beri eziyet gibi geliyor yaşamak. Ne yapacağımı şaşırmış durumdayım. Bu haldeyken de kimsenin omzuna başımı yaslayasım yok. Çünkü dengemi kaybediyorum ben. Fazla güveniyorum. Bu hiç doğru değil. Ben hayatımı düzene soksam da olmayacak bir şey bu sanırım.
Geriye doğru bakınca bu konuda kimsenin ahını almadığımdan adım gibi eminim. Hiçbir konuda almadığımdan eminim. İçim çok rahat; ama düşünüyorum da neden ben?
Derken çikolatalar da bitti... Yarın da protein günü yapmayı düşünüyorum.
Aslında yazarken bir daha sana yazmamak üzere son yazımı yazacaktım Blog. Şimdi biraz rahatladığımı hissettim. Tek sen kaldın. Dilin olsa belki neler derdin; ama insanların dediklerinden diyeceksen, ömür boyu sessiz kal. Razıyım ben.
18 Mart 2013 Pazartesi
Zor - Kolay
Elde edince değerini kaybettik her şeyin. Çünkü hepimiz çocuktuk. Hep boş tarafına baktık bardağın. Şimdi büyük ve yetişkin birer çocuk olduk. Bu sefer de umudunu kaybediyoruz elde etmek istediklerimizin. Yani boşveriyoruz...
Koşuyoruz sürekli bir şeylerin peşinden. Elde edemiyoruz, belki de hiç elde edemeyeceğimiz değerlerin kavgasını yapıyoruz. Ne için diye sorsalar, eminim hepimiz "daha mutlu olmak için" derdik. Şimdi mutsuz muyuz?
Acı çekmek bilmem kaç nesildir genlerimizde var. İnsan olduğumuz için de olabilir. Belki de dünyaya bırakılış nedenimizi yanlış anladık en başından beri. Hepsi 1 elma için kuralları çiğneyenin suçu belki de. Şimdi geçmişi dövmeli miyiz? Ona ceza mı vermeliyiz acaba...
Birini suçlamak zorunda kalıyoruz işte hep. Ya eksik yanlarımızı görüyoruz sürekli ve birilerini suçluyoruz bu durumdan ya da pişman oluyoruz elimizdekinin kıymetini bilmediğimiz için.
Ben?.. Geçmişi kolay kolay unutamama gibi bir yapım var. Unutabilmem için nefret duygusunu yoğunlaştırmalıyım mesela unutmak istediğim şeye karşı. O yüzden birinden ayrılamam mesela. Birlikte oluşturduğum geçmişime kıyamıyorum. Sebepsizce, ortada hiçbir kırıcı şey olmadan bitirip kenara çekilemiyorum mesela. Giderse karşımdaki, hemen bir etiket yapıştırabilirim mesela. Aksi bir durumu olmadı şimdiye kadar. Bir keresinde arama koca bir okyanus girdi. O zaman işte unutabilmek epey uzun bir zamanımı aldı; ekstra aldıklarını saymıyorum bile...
Elimdekinin kıymetinin bilememe durumu olmadı geçmişimde hiç. Allah oldurmasın da; ama eksikliğini çektiğim şeyler oluyor. Hala çocuk gibi olduğum zamanlar da oluyor mesela. Tabii küçük bir not defterine bile sahip olunca fazlasıyla heyecanlanan birinden büyümesini beklemek biraz yanlış olur.
Bugün bir ara düşündüm de aslında ne kadar kendimi hırpalıyormuşum. Ne için? Bilmiyorum. Yani hırpaladığımın farkına vardım, kendimi ve duygularımı yorduğumun farkına vardım. Susmak istedim ve kelimelerim konuştu biraz da.
Bir hayat kurmanın ağırlığını taşıyorum. Kime sorsam "biz de o yollardan geçtik" diyor. Ya onlar yürürken hava çok aydınlıktı ya da ben şemsiyemi unuttuğum için böyle hala ıslanarak yürüyorum bu yollarda. Sanırım 1 sene oluyor yaklaşık olarak, birinin beni anlamasını beklemek gibi bir hatadan vazgeçeli. Çok kolay oldu diyemem; ama başardım da diyemem. Başarmaya çok yakın olduğumu diyebilirim.
Hep ölecekmişim gibi geliyor. Bunu dile de getiriyorum hep. Mesela yarın ölsem gözüm arkada kalmaz. Yapabileceğim ya da yapmam gereken birçok şeyi yapmış gibi hissediyorum. Yapacaklarımdan korkuyorum bir de. En çok bundan korkuyorum. Hayattan vazgeçmekten korkuyorum. Tutunamamaktan korkuyorum. Yolundan gidebileceğim biri olsun isterdim. Böyle aynı virajları dönmüş birinin yolundan gitmek isterdim. Ben yine kendi başımın çaresine bakardım; ama virajları en azından örnek alabilmeyi isterdim. Bunun için kimsem yok hayatımda. Elinden tutmayı istediğim biri var. Aslında korkuyorum onu da kendi yoluma çekmeye. Bir süre sonra aynı yoldan gitmemiz gerektiğini de biliyorum aslında.
Hayat aslında çoğu şeyi düşünmek için bile kısa. Düşünmeden yaşamak ise yanlış çoğu zaman. Bir yaz daha geliyor. Önümde iki koca sınav var. Geçtikten sonra ne yapacağım meçhul. Aklımda 1-2 plan var yine de.
Bilmiyorum. Başımı alıp İngiltere'ye gideceğim galiba. 3-5 kuruş parayla geçinmeye çalışacağım. Ya da Almanya. Bilmiyorum. Ya da Türkiye'nin doğusunda bir yere gideceğim. Ya da evden kaçıp(!) Eskişehir'e.
Böyle keşke kafamı biri 1 saat boyunca ellerinin arasına alsa ve hiçbir şeyi düşünmeden geçirebilsem; ama hiçbir şeyi. Ne mutluluk ne hüzün...
Koşuyoruz sürekli bir şeylerin peşinden. Elde edemiyoruz, belki de hiç elde edemeyeceğimiz değerlerin kavgasını yapıyoruz. Ne için diye sorsalar, eminim hepimiz "daha mutlu olmak için" derdik. Şimdi mutsuz muyuz?
Acı çekmek bilmem kaç nesildir genlerimizde var. İnsan olduğumuz için de olabilir. Belki de dünyaya bırakılış nedenimizi yanlış anladık en başından beri. Hepsi 1 elma için kuralları çiğneyenin suçu belki de. Şimdi geçmişi dövmeli miyiz? Ona ceza mı vermeliyiz acaba...
Birini suçlamak zorunda kalıyoruz işte hep. Ya eksik yanlarımızı görüyoruz sürekli ve birilerini suçluyoruz bu durumdan ya da pişman oluyoruz elimizdekinin kıymetini bilmediğimiz için.
Ben?.. Geçmişi kolay kolay unutamama gibi bir yapım var. Unutabilmem için nefret duygusunu yoğunlaştırmalıyım mesela unutmak istediğim şeye karşı. O yüzden birinden ayrılamam mesela. Birlikte oluşturduğum geçmişime kıyamıyorum. Sebepsizce, ortada hiçbir kırıcı şey olmadan bitirip kenara çekilemiyorum mesela. Giderse karşımdaki, hemen bir etiket yapıştırabilirim mesela. Aksi bir durumu olmadı şimdiye kadar. Bir keresinde arama koca bir okyanus girdi. O zaman işte unutabilmek epey uzun bir zamanımı aldı; ekstra aldıklarını saymıyorum bile...
Elimdekinin kıymetinin bilememe durumu olmadı geçmişimde hiç. Allah oldurmasın da; ama eksikliğini çektiğim şeyler oluyor. Hala çocuk gibi olduğum zamanlar da oluyor mesela. Tabii küçük bir not defterine bile sahip olunca fazlasıyla heyecanlanan birinden büyümesini beklemek biraz yanlış olur.
Bugün bir ara düşündüm de aslında ne kadar kendimi hırpalıyormuşum. Ne için? Bilmiyorum. Yani hırpaladığımın farkına vardım, kendimi ve duygularımı yorduğumun farkına vardım. Susmak istedim ve kelimelerim konuştu biraz da.
Bir hayat kurmanın ağırlığını taşıyorum. Kime sorsam "biz de o yollardan geçtik" diyor. Ya onlar yürürken hava çok aydınlıktı ya da ben şemsiyemi unuttuğum için böyle hala ıslanarak yürüyorum bu yollarda. Sanırım 1 sene oluyor yaklaşık olarak, birinin beni anlamasını beklemek gibi bir hatadan vazgeçeli. Çok kolay oldu diyemem; ama başardım da diyemem. Başarmaya çok yakın olduğumu diyebilirim.
Hep ölecekmişim gibi geliyor. Bunu dile de getiriyorum hep. Mesela yarın ölsem gözüm arkada kalmaz. Yapabileceğim ya da yapmam gereken birçok şeyi yapmış gibi hissediyorum. Yapacaklarımdan korkuyorum bir de. En çok bundan korkuyorum. Hayattan vazgeçmekten korkuyorum. Tutunamamaktan korkuyorum. Yolundan gidebileceğim biri olsun isterdim. Böyle aynı virajları dönmüş birinin yolundan gitmek isterdim. Ben yine kendi başımın çaresine bakardım; ama virajları en azından örnek alabilmeyi isterdim. Bunun için kimsem yok hayatımda. Elinden tutmayı istediğim biri var. Aslında korkuyorum onu da kendi yoluma çekmeye. Bir süre sonra aynı yoldan gitmemiz gerektiğini de biliyorum aslında.
Hayat aslında çoğu şeyi düşünmek için bile kısa. Düşünmeden yaşamak ise yanlış çoğu zaman. Bir yaz daha geliyor. Önümde iki koca sınav var. Geçtikten sonra ne yapacağım meçhul. Aklımda 1-2 plan var yine de.
Bilmiyorum. Başımı alıp İngiltere'ye gideceğim galiba. 3-5 kuruş parayla geçinmeye çalışacağım. Ya da Almanya. Bilmiyorum. Ya da Türkiye'nin doğusunda bir yere gideceğim. Ya da evden kaçıp(!) Eskişehir'e.
Böyle keşke kafamı biri 1 saat boyunca ellerinin arasına alsa ve hiçbir şeyi düşünmeden geçirebilsem; ama hiçbir şeyi. Ne mutluluk ne hüzün...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)