Elde edince değerini kaybettik her şeyin. Çünkü hepimiz çocuktuk. Hep boş tarafına baktık bardağın. Şimdi büyük ve yetişkin birer çocuk olduk. Bu sefer de umudunu kaybediyoruz elde etmek istediklerimizin. Yani boşveriyoruz...
Koşuyoruz sürekli bir şeylerin peşinden. Elde edemiyoruz, belki de hiç elde edemeyeceğimiz değerlerin kavgasını yapıyoruz. Ne için diye sorsalar, eminim hepimiz "daha mutlu olmak için" derdik. Şimdi mutsuz muyuz?
Acı çekmek bilmem kaç nesildir genlerimizde var. İnsan olduğumuz için de olabilir. Belki de dünyaya bırakılış nedenimizi yanlış anladık en başından beri. Hepsi 1 elma için kuralları çiğneyenin suçu belki de. Şimdi geçmişi dövmeli miyiz? Ona ceza mı vermeliyiz acaba...
Birini suçlamak zorunda kalıyoruz işte hep. Ya eksik yanlarımızı görüyoruz sürekli ve birilerini suçluyoruz bu durumdan ya da pişman oluyoruz elimizdekinin kıymetini bilmediğimiz için.
Ben?.. Geçmişi kolay kolay unutamama gibi bir yapım var. Unutabilmem için nefret duygusunu yoğunlaştırmalıyım mesela unutmak istediğim şeye karşı. O yüzden birinden ayrılamam mesela. Birlikte oluşturduğum geçmişime kıyamıyorum. Sebepsizce, ortada hiçbir kırıcı şey olmadan bitirip kenara çekilemiyorum mesela. Giderse karşımdaki, hemen bir etiket yapıştırabilirim mesela. Aksi bir durumu olmadı şimdiye kadar. Bir keresinde arama koca bir okyanus girdi. O zaman işte unutabilmek epey uzun bir zamanımı aldı; ekstra aldıklarını saymıyorum bile...
Elimdekinin kıymetinin bilememe durumu olmadı geçmişimde hiç. Allah oldurmasın da; ama eksikliğini çektiğim şeyler oluyor. Hala çocuk gibi olduğum zamanlar da oluyor mesela. Tabii küçük bir not defterine bile sahip olunca fazlasıyla heyecanlanan birinden büyümesini beklemek biraz yanlış olur.
Bugün bir ara düşündüm de aslında ne kadar kendimi hırpalıyormuşum. Ne için? Bilmiyorum. Yani hırpaladığımın farkına vardım, kendimi ve duygularımı yorduğumun farkına vardım. Susmak istedim ve kelimelerim konuştu biraz da.
Bir hayat kurmanın ağırlığını taşıyorum. Kime sorsam "biz de o yollardan geçtik" diyor. Ya onlar yürürken hava çok aydınlıktı ya da ben şemsiyemi unuttuğum için böyle hala ıslanarak yürüyorum bu yollarda. Sanırım 1 sene oluyor yaklaşık olarak, birinin beni anlamasını beklemek gibi bir hatadan vazgeçeli. Çok kolay oldu diyemem; ama başardım da diyemem. Başarmaya çok yakın olduğumu diyebilirim.
Hep ölecekmişim gibi geliyor. Bunu dile de getiriyorum hep. Mesela yarın ölsem gözüm arkada kalmaz. Yapabileceğim ya da yapmam gereken birçok şeyi yapmış gibi hissediyorum. Yapacaklarımdan korkuyorum bir de. En çok bundan korkuyorum. Hayattan vazgeçmekten korkuyorum. Tutunamamaktan korkuyorum. Yolundan gidebileceğim biri olsun isterdim. Böyle aynı virajları dönmüş birinin yolundan gitmek isterdim. Ben yine kendi başımın çaresine bakardım; ama virajları en azından örnek alabilmeyi isterdim. Bunun için kimsem yok hayatımda. Elinden tutmayı istediğim biri var. Aslında korkuyorum onu da kendi yoluma çekmeye. Bir süre sonra aynı yoldan gitmemiz gerektiğini de biliyorum aslında.
Hayat aslında çoğu şeyi düşünmek için bile kısa. Düşünmeden yaşamak ise yanlış çoğu zaman. Bir yaz daha geliyor. Önümde iki koca sınav var. Geçtikten sonra ne yapacağım meçhul. Aklımda 1-2 plan var yine de.
Bilmiyorum. Başımı alıp İngiltere'ye gideceğim galiba. 3-5 kuruş parayla geçinmeye çalışacağım. Ya da Almanya. Bilmiyorum. Ya da Türkiye'nin doğusunda bir yere gideceğim. Ya da evden kaçıp(!) Eskişehir'e.
Böyle keşke kafamı biri 1 saat boyunca ellerinin arasına alsa ve hiçbir şeyi düşünmeden geçirebilsem; ama hiçbir şeyi. Ne mutluluk ne hüzün...
18 Mart 2013 Pazartesi
16 Mart 2013 Cumartesi
Elma Sevgisi
Çarşamba günü Eskişehir'e gitmiştim. Dün akşam döndüm. Bir önceki gidişimden farklıydı bu seferki. Daha özeldi, daha güzeldi. Hatta içim o kadar mutluluk doluydu ki ayrılırken ağlarım herhalde diye düşünürken mutlu bir şekilde döndüm. Sanki "tamam, artık daha güzel olacak her şey" düşüncesi vardı içimde, hala daha var.
Birilerinin nazarı değmesin diye kimseye anlatamadığım duygularım var Blog. Belki çevremdeki çoğu kişiye söyleyebileceğim bir durumu, kimsenin gözü kalmasın, bazı kişilerin de kalbi kırılmasın diye söylemiyorum, söyleyemiyorum. Rahatsız da değilim aslında. Böyle daha mutluyum. Önceki durumumu söyledim de ne oldu? Güya onu da saklamaya çalışıyordum.
Velhasıl, söylemiyorum, soranlara da "belki" anlatıyorum. Bilmesi gereken 2-3 kişi çevremde sürekli iletişim içinde olduğum. Onlar da biliyor zaten. Diğerlerine şimdilik söylemeyi düşünmüyorum. Özel hayatımı bilmek isteyen, kendini hissettirecek kadar ilgilenmeli benimle.
Şu kelimeyi kullanmak istemiyorum aslında; ama duygularımı özetleyen başka kelimem yok: mutluyum... İçimde huzur var, heyecan var, bir şeyleri başarma isteği var. Bunlar yoktu mesela bir süre öncesine kadar. Eksikliğini bildiğim şeye bağlıyordum. Haklıymışım.
Yine de büyük konuşmak istemiyorum. Ya da her şeyi o konuya bağlamak istemiyorum; ama hayatınızda biri olduğunda baktığınız pencere arka sokağa açılmıyor, aksine kocaman güzel bir bahçeye açılıyor. Bazen havası kapalı olan, bazen güneşli olan; ama hep yeşil kalan bir bahçeye...
Dipnot: Sevgili Blog'um, sen de bilmesi gerekenlerden olduğun için yazdım. Zaten seni takip eden biri de muhtemelen bilmesi gereken biridir.
Dipnot 2: Eski sevgililerimin hangisi acaba sevgili Blog'umu inceledi doğru düzgün diye düşünmüşümdür hep.
Dipnot 3: Bir önceki yazımda bulunan pasta tarifini yakın bir zamanda tekrar uygulamalıyım. Mesela Pazartesi? Tamam.
Dipnot 4: Türkiye'deki en çok sevdiğim şehir kesinlikle Eskişehir. Daha sonrasında memleketim Erzurum ve ikinci memleketim Trabzon geliyor.
Hop! Kaçtım ben!
Birilerinin nazarı değmesin diye kimseye anlatamadığım duygularım var Blog. Belki çevremdeki çoğu kişiye söyleyebileceğim bir durumu, kimsenin gözü kalmasın, bazı kişilerin de kalbi kırılmasın diye söylemiyorum, söyleyemiyorum. Rahatsız da değilim aslında. Böyle daha mutluyum. Önceki durumumu söyledim de ne oldu? Güya onu da saklamaya çalışıyordum.
Velhasıl, söylemiyorum, soranlara da "belki" anlatıyorum. Bilmesi gereken 2-3 kişi çevremde sürekli iletişim içinde olduğum. Onlar da biliyor zaten. Diğerlerine şimdilik söylemeyi düşünmüyorum. Özel hayatımı bilmek isteyen, kendini hissettirecek kadar ilgilenmeli benimle.
Şu kelimeyi kullanmak istemiyorum aslında; ama duygularımı özetleyen başka kelimem yok: mutluyum... İçimde huzur var, heyecan var, bir şeyleri başarma isteği var. Bunlar yoktu mesela bir süre öncesine kadar. Eksikliğini bildiğim şeye bağlıyordum. Haklıymışım.
Yine de büyük konuşmak istemiyorum. Ya da her şeyi o konuya bağlamak istemiyorum; ama hayatınızda biri olduğunda baktığınız pencere arka sokağa açılmıyor, aksine kocaman güzel bir bahçeye açılıyor. Bazen havası kapalı olan, bazen güneşli olan; ama hep yeşil kalan bir bahçeye...
Dipnot: Sevgili Blog'um, sen de bilmesi gerekenlerden olduğun için yazdım. Zaten seni takip eden biri de muhtemelen bilmesi gereken biridir.
Dipnot 2: Eski sevgililerimin hangisi acaba sevgili Blog'umu inceledi doğru düzgün diye düşünmüşümdür hep.
Dipnot 3: Bir önceki yazımda bulunan pasta tarifini yakın bir zamanda tekrar uygulamalıyım. Mesela Pazartesi? Tamam.
Dipnot 4: Türkiye'deki en çok sevdiğim şehir kesinlikle Eskişehir. Daha sonrasında memleketim Erzurum ve ikinci memleketim Trabzon geliyor.
Hop! Kaçtım ben!
7 Mart 2013 Perşembe
Mozaik Pasta Tarifi
Mozaik pastayı gözümde çok büyütmüşüm. Bunun, akşam mutfakta ufak bir çaba sonucunda vardığım gerçekle, büyük bir hata olduğunu anladığımı söyleyebilirim. Oysa ki yumurta kırmak ya da menemen yapmak gibi bir şeymiş. Neden beklemişim acaba yıllar boyunca?.. Yıllar boyunca dediğim de 3-4 yıldır en fazla hani.
1-2 siteden derlediğim bir sonuç üzerine egzotik bir tarif çıktı ortaya. Ki şöyle oluyor liste halinde vermek gerekir ise:
Mozaik Pasta için Malzemeler:
1-2 siteden derlediğim bir sonuç üzerine egzotik bir tarif çıktı ortaya. Ki şöyle oluyor liste halinde vermek gerekir ise:
Mozaik Pasta için Malzemeler:
- 450 gram petibör bisküvi (2.5 paket oluyor bu bebeğim)
- 2 su bardağı süt
- 4 yemek kaşığı kakao
- 7.5 yemek kaşığı şeker
- 3.5 yemek kaşığı margarin
- 1 su bardağı ceviz veya fındık (isteğe bağlı -
ben hiç koymadım, sevmiyorum sert şeyleri pastalarda)
Yapılışı:
- Şöyle yaptım ben: Derin bir tencerede, orta boy bir tencere de olabilir, 3.5 yemek kaşığı yağı erittim. Sonra 2 su bardağı sütü ve 7.5 yemek kaşığı şekeri de katıp bir güzel karıştırdım. Epey fokurdayana kadar karıştırdıktan sonra 4 yemek kaşığı kakaoyu da ekledim. Kakao topaklarının tamamen giderilinceye kadar karıştırdım kısık ateşte. Tabii bu işlemleri yapmadan önce 2.5 paket püskevitleri orta boy kare şeklinde olacak şekilde geniş bir kaba kırmıştım. Hafif seyrek kıvamdaki karışımı, püskevit kırıntılarının olduğu kaba yavaş yavaş gezdirerek döktüm. Yarısını dökünce karıştırdım, sonra diğer yarısını da döktüm kakaolu karışımın ve tamamen karıştırdım. Tüm püskevitler kakaolanıncaya kadar karıştırdım. Adeta çırptım çırptım karıştırdım, kendimi onunla yarıştırdım! Ve önceden hazırladığım kek kalıbının içine, ki bu kek kalıbının içine buzdolabı poşeti koymuştum çıkarması kolay olsun diye, bir güzel bastırarak döktüm karışımı. Bastırarak koymakta fayda var. Çünkü daha sonra kalıptan çıkarıp, ayrı bir kaba koyacağımız için üst kısmının kötü olmasını istemeyiz bebeğim. Öhöm. Daha sonra kabı da sıyırdıktan sonra, kenarlardan çıkan poşeti de üst kısmını kapatacak şekilde kullanıp, kalıbı pencerenin kenarına koydum. Bu arada ben dikdörtgen şeklinde bir kek kalıbı kullandım. Daha rahat oldu. Epey bir oda sıcaklığına dönünce; alıp buzluğa koydum. 1-2 saat sonra çıkardığımda servise hazır harika bir mozaik pasta olmuştu. E yedim, afiyetle. Evdekiler de nasiplendi tabii. Malum, şeker insanları mutlu ediyor.
Yıllarca beklememe gerek yokmuş. Meğersem çok basitmiş ve yapılıp bir dilimle kahvemizin yanına harika gidebilirmiş. Çok güzel oldu. Benden daha tatlı olduğu konusunda şüphelerim olsa da bir dilim daha yememek için hiçbir engelim yok.
Oh. Yarasın.
dipnot: Yemeden önce fotoğrafını çektiğim doğrudur. 15-20 kez poz aldığımı varsayıyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)