13 Aralık 2012 Perşembe

Ekran ve Ötesi

Şu önümdeki ekrandan bakıyorum bazen dünyaya. Bazen diyorum keşke hep bu ekrandan baksaydım, hiç ekranın ötesini görmeseydim, daha mutlu yaşardım; çünkü bilmezdim o zaman insanların ne kadar farklı olabileceğini, daha kolay inanırdım mesela iki kişinin birbirini sevebileceğine; alkolün çok zararlı olduğuna inanır ve uzak dururdum.

Umutla beklerdim eğer şu ekranın ötesindekileri bilmesem. Sıcacık bir evde, annemin yaptığı kurabiyelerden yerken, babamla klasik atışmalarımı yapardım. Tek derdim yarına yetişmesi gereken ödevler olurdu. Ya da şu anki zamanda hala daha ekranın ötesini bilmediğimden, mezun olmuş; ama gelecek için fazlaca pembe hayallerim olurdu. Sonra güzelce uyurdum. Sabah kalktığımda annemi telefonda konuşurken bulurdum; ona kızardım, çok konuşuyorsun telefonda, diye.

Bazen sessizce uzaklaşmak istiyorum her şeyden. Kimseye bir açıklama yapmadan. Kimseyi kırıp üzmeden. Bazen aileme bile yük olduğum konusunda düşünceler geliyor. O derece depresifleşebiliyorum. Sonra her şeyin aslında mükemmele yakın olduğunu görüyorum. Ve halime şükrediyorum.

Ekranın ötesindeki her şey o kadar da kötü değil bir yandan. Allah'ın insanları ne kadar çeşitli düşünce ve duyguyla yarattığını görebiliyorsunuz. Eğer bu şekilde bir inancınız yoksa, şu açıdan da değerlendirebilirsiniz, dışarıdaki insanların ne gibi bir düşünce gücüne sahip olduğunu bilerek yaşama atılmaya çalışırsınız. Daha az düşersiniz, koşarken. Düşmek kötü mü? Belki değil. Kimine göre hiç değil. Düşerek tecrübe edinileceğine inanan kimseler de var. Ya sürekli düşenler?..

Pişman değilim ekranın ötesini gördüğüm, yaşadığım, bildiğim için. Pişman olduğum bir şey de yok aslında. Üzüldüğüm şeyler var sadece. Geçmişimle ilgili üzüldüğüm şeyler...

Bu gece hepsini affediyorum ve hepsinden özür diliyorum. Geçmişimle ilgili her şeyi, herkesi affediyorum. Hatalarım varsa, sesim duyulduğu sürece özür diliyorum. Gitmekte özgür bütün hayaller, nefretler, sevgiler, aşklar...

8 Aralık 2012 Cumartesi

Kendime Yönelik

Aşk neydi?

Tanımlayamazdık aşkı. O an bilemezdik ne yaşadığımızı. Tutkumuz, dokunuşlarımız çok başkaydı. O an aslında aşıktım... Aşkı kabullenişten sonra ondan uzakta geçirdiğim her saniyeyi boşa yaşıyormuşum gibi hissediyordum. Korkuyordum zamanın bir anda akıp gitmesinden. Ağlıyordum; ama göz yaşlarım mesafeleri örtmüyordu. Adına aşk koymuştum; ama ancak ayrılışımın üstünden 2 sene geçtikten sonra... Dedim ya o anda anlayamazdık. Daha doğrusu; anlayamazdım...

Şimdi sayısız yeniliğin yaşandığı koca üç, gerçek anlamda yalnız geçirilen, senenin ardından, hala daha aynı hisleri bana yaşatmamış birinin yokluğunu çekiyorum. Aslında, çekiyordum. 4 gün öncesine kadar... Ağlıyordum içimden, neden yalnız, mutsuz, kimsesiz olduğum için.

4 gün önce, bir geceden sabaha kadar ki uyanışımdı aslında gerçek anlamda dirilişim. Kendime katı kurallar koymadım öncekiler gibi. Tek yaptığım "geçmişimdeki herkesi birer anı olarak saklamak" oldu kalbim yerine beynimde. Daha önce kalbime dokunan kimsenin ne yaptığını, ne içtiğini, kimlerle sohbet ettiğini; ne yapacaklarını, nereye gideceklerini, artık merak etmiyorum. Umursamıyorum ya da şu anda bilmiyorum doğru tanımın ne olduğunu. Sadece hissetmiyorum...

4 gün öncesine kadardı tüm umutla bekleyişlerim. Sanki eski sevgili'lerden biri çıkıp gelse, bir mesaj, bir arama, bir Facebook dürtmesi bile olsa, her şeye tekrar dönecekmiş gibiydi yüreğim. Kıyamamıştım çünkü. Sildim desem de aslında beynimdekiydi tüm temizleyişlerim. Kalbimdeki kırıntıları, çok ufak da olsa, dirilmeye yetecek kadardı her yalnızlık çektiğimde. Ta ki bir geceyi, sabaha kadar düşünmemle geçirerek karar verdim yok olmalarına.

Bazen kendime kızıyorum, her şeyi bu kadar hatırlamak zorunda mıyım, diye kendime öfkeleniyorum. Bu kadar duygusal olmak zorunda mıyım diye savaş veriyorum mantığımla. Sonra susuyorum ve beni ben yapan şeylerle savaşmaktan vazgeçiyorum. Kendimi en güzel halimle bırakıyorum; çünkü farkımı bu şekilde belli ediyorum karşımdakilere.

Şimdi 4 günün verdiği temiz bir kalple yazıyorum cümlelerimi. Başkalarının ne düşündüğünü önemsemeyen biri olarak yazıyorum. Aslında çoğu zaman önemsemiyordum; o eski sevgili'ler diye tanımladıklarım haricinde. Artık onların da ne düşündüğünü umursamıyorum.

Kendimi dinliyorum. Bedenimi dinliyorum. 8 gündür yaptığım diyetle, okuduğum kitapla, dinlediğim müziklerle, izlediğim filmlerle ödüllendiriyorum sakinliğimi. Önemsemiyorum başkasının benim hakkımdaki eleştirilerini. Ve kafamdaki yığınla insan konuşmasını tutmaya çalışıyorum. Çünkü bazen karşıma tanımadığım insanlar çıkıyor. Artık öyle ki konuşmaya başladıkları "merhaba" deme şekillerinden bile çözer oldum o kişilerin doğru insan olup olmadıklarını.

Belki dışarıdan sürekli yakınan, kötü durumda biri olarak gözüküyor olabilirim; kötümser halim yüzünden. Fakat beni benden daha iyi bilen yoktur. Yani ben de farkındayım değerimin ne boyutta olduğunun. Yine de susuşlarım kötümser hallerimin lehinedir.

Şimdi Aşk Neydi? 

Aşk, kendime olan sevgiydi. Şimdi büyük bir tutkuyla aşığım kendime.

3 Aralık 2012 Pazartesi

Gelsen Yine

Gel ne olur!
Çok özledim seninle geçen geceleri,
Bana sarılmanı, korkusuzca öpüşmelerimizi çok özledim.
Bıraktığın gibi her şey içimde,
Ne ben silebildim ne de zamanın gücü yetti silmeye.

Gel, sabrım tükenmeden; umudum yok olmadan gel!
Çok isterim geçen her günümü ilk günümüz gibi yaşamayı,
Razıyım sadece bakışmaya, sessizce konuşmaya.
Tekrar hayal kurmaya, tekrar kavga etmeye, tekrar ağlamaya hasretim seninle.
Gel artık, yetmedi mi ikimizin de çektiği çile?

Senden önceki halimdeyim yine.
Bilemezsin ne git geller yaşadı bu yorgun yüreğim.
Beklemiyorum artık anlamanı, gel sadece.
Yine sahip çık duygularıma.
Kırma ama bu sefer.
Senin yüzünden olmasın ağlamalarım,
Senin için dökeyim gözyaşlarımı bir tek.

Ya da gel de bana!
Durma öyle hiçbir şey yaşamamışız gibi uzaklarda.
Hiç mi üzülmedin ayrı düşünce, ikimize, kendine?
Sanma ki gelip geçiciydi her şey.
Bil ki gecelerim leyla olmuş
Yangınına hasret yüreğim.
Yorma artık sen de.
Bir ses ver yüreğim yumuşasın
Ya da konuş de sabahlara kadar susmayayım...