27 Nisan 2012 Cuma

Ben ne mi istiyorum?

Ellerim üşüyor sanki. Hani böyle epey üşüyor. Ayaklarım da öyle... Gelecekten beklentilerim de üşüyor. Mezuniyet olayı, yapılması gerekenler, yaptıklarım, olmuşlar ve olacaklar... adeta tüm hayatım üşüyor gibi hissediyorum. Yeni kurallar almak istiyorum. Kaldığım yerden devam etmek istiyorum hayatıma. Şu anki yaşadığım saniyelerin kıymetini daha çok bilmek istiyorum. Gözümün önündeki perdenin kalkmasını istiyorum. Hayatımın şu anki renklerinin farklı tonlarını da görmek istiyorum. Kendimi istiyorum sonuna kadar. Tamamen benim olan bir ben istiyorum.

Tekrar diyete başlamak istiyorum. Umursamazca hayatın hızlı bir şekilde akıp gitmesini istiyorum. Yaptığım sporun ve iyileşen fiziğimin mutluluğunu tek başıma yaşamak istiyorum. Olduğumdan daha fazla dürüst olmak istiyorum. "Ben de buradayım!" demek istiyorum kendime. Boşa geçmesin istiyorum zamanım. Kitap okumak istiyorum deliler gibi, hatta gözlerim bir numara daha büyüyeceğini bilecek kadar çok kitap okumak istiyorum.

Ağlamak istiyorum. Sadece ağlamak... Dünyanın tüm derdi üstümdeymiş gibi ağlamak istiyorum. İçimdeki boşalan yerlerin dolmasını istiyorum. Hatta dolup taşmasını istiyorum. Sonra tekrar ağlamak istiyorum. Bu şekilde rahatlamak istiyorum çünkü... Beni sakinleştirebilecek iki kol istiyorum. Benimkilerden daha uzun olan iki kol... Sonra o kolların sahibiyle sevişmek istiyorum. Terlemekten su gibi olana kadar sevişmek istiyorum. Günlerce uykusuz kalacak kadar... Dünyadaki hiçbir şeyi düşünmeden sevişmek istiyorum...

Aç kalmak istiyorum. Çok yemek yiyorum sanırım günlerdir. O yüzden aç kalmalıyım ki yemeklere duyduğum özlemim artsın.

Özlemek istiyorum. Şu ankinden daha fazla özlem duymak istiyorum her şeye. Daha tutkulu olmak istiyorum. Gözlerime bakanların aslında benden ötesinde çok şeyin olduğunu görmelerini istiyorum. Bir anda sarılmalarını istiyorum karşımdakilerin bana. Beni güzel şeylerle şaşırtmalarını istiyorum. Özel olduğumu, en az tüm insanlar kadar özel olduğumu, hissetmek istiyorum.

Ve tekrar ağlamak istiyorum. Sahip olduklarımı görüp mutluluktan ağlamak istiyorum. Gözümden düşen her bir damlanın yüzümden akışını hissetmek istiyorum. Ağzımın gülmekten yorulmasını, gözlerimin ağlamaktan şişmesini, kulaklarımın dünyanın en güzel sözlerini duymasını, tenimin en özeli yaşamasını, burnumun en hoş kokuları koklamasını istiyorum.

İnsanların birbirine değer verdiği, gelip geçici heveslerin olmadığı, yalanların söylenmediği, kimsenin üzülmediği, her şeyin toz pembe olduğu bir dünya istiyorum.

Çok mu şey istiyorum sizce?..

21 Nisan 2012 Cumartesi

Sor bana pişman mıyım?..

Uzun bir süredir yazmak istemedim Blog. Kendimi konuşarak anlatmak istedim dünyaya. Dedim ki kelimeleri kullanmamalıyım bir süre. Olmadı... Yapamadım ve tekrar yazıyorum sana. Ne çok özlemişim, seni ve böyle içimdeki büyük; dışımdaki küçük dünyamdan sıyrılıp sana kelimelerimle sarılmayı... Nasılsın görüşmeyeli? Sen de beni özledin mi peki?

Nasılım diye sormamalısın aslında. Sen de hissediyorsun nasıl olduğumu eminim. Diyorsundur "bu çocuk ya aşık oldu, ya dostunu kaybetti, ya da çok bunalıma girdi; o yüzden şimdi bana döndü".. Hımm belki haklı olabilirsin bir nebze. Yine üzgünüm haksızsın, diyebilecek kadar net tahminler değil.

Bir süre yalnız kalmak istedim blog. Yalnız, kendimce... Sonra gördüm ki hayatımda hep geleceğimi dert ederek geçiriyormuşum günlerimi. Geçmişimi eşeleyerek zedeliyormuşum hep yaşadığım günleri. Ve farkettim, ben aslında günlerimi dolu dolu geçirdiğimde ertesi günün sabahına çok huzurlu uyanıyorum...

Şu günlerde kalbim, ruhum ve beynim çok farklı yerdeler. Nasıl hareket etmeliyim bilemiyorum. Aslında umut denen kavramı iliklerime kadar hissediyorum son günlerde; ama yorgunluğum izin vermiyor hissetmeme. Yine de bahar geliyor, artık gözlerimi daha az açıyorum, güneş vuruyor gülümsediğimde ufak tefek de olsa yanaklarımdaki gamzelerime. Bunlar hayat umutlarım işte...

Geçen Pazartesi vize haftasına giriş yaptık. Benim 2 dersimin sınavı da aynı gündü. Hemencecik bitti benim için sınavlar ve ben yine çalışamadım istediğim gibi. Nedir bu odaklanamama sorunum anlamış değilim. Yapmam gereken şeyler var; ama kendimi o şeylere başlamak için hazır hissetmiyorum. Sanırım yarın farklı bir Cumartesi olacak. Ve ben Pazar'ımı güzel geçirmek istiyorum...

Son 3 gündür arkadaş-dost adı altında tamamen yanlış tanımaya yönelik problemler yaşadım. Dünkü bitirişlerim ve bugüne çoktan unutmuş oluşum kadar güçlü müyüm acaba diğer konularda diye düşündüm durdum. Ve dedim ki ben kalbimde bitirince beynim buna uymak zorunda kalıyor. Eğer kalbimde bitiremiyorsam, yine beynimin kontrolünde olmuyor hayatım. O yüzden bilinçaltımda hep bir kalbimi davranışlarımın yönlendirmesinde bastırılmış olmaya zorlamak var. O yüzden bitirişlerimde ilk önce kalbimde bitirmeye çalışıyorum. Tıpkı geçtiğimiz günlerde eski dost-arkadaş adı altındaki insanlarla bitirdiğim gibi. Bu konuda pek bir şey yazmak istemiyorum. Çünkü o kadar kırgın ve üzgünüm gibi, benim öyle arkadaşlarım yok, diyebiliyorum...

Böyle işte Blog. Bahar gelemedi gitti bir türlü. Güneş var; ama ısıtmıyor. Benim içimde renk var; ama...

12 Mart 2012 Pazartesi

Buyrun, Yalnızlık?

Hatırlıyor musun en son önemsendiğin, sevildiğin, o başka türden heyecanlandığın zamanı? Hatırlıyor musun en son ne zaman o "kelebekleri" hissettiğini? Ne zaman birini kendinden çok düşündüğünü ya da "o da beni düşünüyor mudur" diye heyecanlara kapıldığını?.. Sen neyi hatırlıyorsun peki bununla ilgili?


~~~~~~~~~~~~~~


Bahar mı geldi duygularına? Nedir bu içindeki çocuksu heyecan? Güneş daha mı erken doğuyor gamzelerine? Yoksa yine mi yangınlar var dünyaların derdini yaşayan, o küçük kalbinde?

~~~~~~~~~~~~~~

Kimse bilemez, anlayamaz ya da duyamaz hissettiklerimi. Ben ki dışımda bir güneş, içimde bir bulut... Ben ki yenik düşmüş çığlara gebe, bilinmez diyarlara yolcu. 

Yine bahar geliyor be Blog. Yine bir kışı daha geride bıraktık senin. Yine saçmalıkların yaşandığı bir yol kaldı geride. Ama yine de güzeldi. Cana gelmeyeceğine, duygulara gelsin, dedik seninle. Ve sustuk birlikte çoğu zaman. Ben konuşmaya çalıştıkça sen de konuştun, farkındasın değil mi?

Haklısın, ben kendimle daha huzurluyum. Ben, hala biri tarafından hakedilmemiş duygulara sahibim içimde. Bekliyoruz işte, yazılıyorsun. İnan çoğu kelimeyi hangi duyguyla yazdığımı ben bile bilmiyorum. O kadar fazla ki hissettiklerim, o kadar çok, yoğun ve anlamlı ki. Şu yaşımda fazlaca yaşadığımı düşünüyorum.

Her 4 ayda bir kendime bir söz veriyorum, yeni bir başlangıç yapıyorum çoğu şeyde, yeni bir ben oluşturmaya çalışıyorum. Ve yine o dört aydan birine denk geldim... Bu sefer ne kadar dayanabilirim bilmiyorum; ama bu sefer sanırım daha farklı olacak. Çünkü çok yorulmuş bir başlangıç var içimde. Çok farklı bir başlangıç var.

Yine saçma sapan şeylerin temizliğini yaptım. Bu sefer, hayatımı düzene sokana kadar uzak kalacağım, sözüne gerçek güvenimi vereceğime inanıyorum. Bu sefer izin vermiyorum hiçbir kalbe, düşünceye, duyguya. Hakedilmediği sürece sessizliğimle konuşmaya çalışıyorum herkesle. Gerçek bencilliği oynamaya çalışacağım bu sefer. Elimden geldiğince nefret edeceğim. Sevgi kelimesi sadece içimdeki huzuru sağlamak adına olacak. Ve hakettiğim zamandaki halime bakıp anlayacağım doğru yer/doğru zaman/doğru kişi olduğunu.

Şimdi o sessizliğe merhaba diyelim Blog, ne dersin?