Umut kelimesine neden vurgu yapıyorum, acaba diye düşünülebilir. Malum yarın 14 Şubat, yani hemen hemen herkesin de bildiği üzere, Sevgililer Günü. Bugün de Yılbaşı daha açık şekliyle Christmas gibi birilerinin dinsel düşüncelerinden dolayı icat edilmiş denebilir. Yaptığım, doğru ya da yanlış, kısa araştırma sonucunda bir klise din adamını anmak için seçilmiş, daha sonraları üzerine "sevgi, bolluk, bereket" gibi anlamlar yüklenmiştir 14 Şubat için. Tabii bizim güzel kültürümüzün güzel insanları da Christmas'ın noel babasını ve çam ağacını aldığı gibi, bugünün de "Sevgili" kısmını almıştır. Oysaki biraz objektif, daha genel, daha yukarıdan bakarsak, 14 Şubat, sevdiğiniz insanlara ilginizi gösterip, mutluluğunuzun daha da artması dileğine ve Aziz Valentin'i anma gününe sahip olmanızı bekler sizden. Tabii dediğim gibi biz direkt olarak sevgilisi olan çiftlerin kendi aralarındaki kutlama olarak almışız bünyelerimize. Değiştirmek ne mümkün. Bana kalırsa sevgili çiftler, eğer cidden özel bir gün kutlamak istiyorlarsa, tanışma yıldönümlerini kutlayabilirler. Daha anlamlı ve daha özel olur.
Blogumla geçirdiğim önceki senelere bakıp, özellikle Şubat ayının bu zamanlarında neler yaptığıma bakıp, biraz hüzünlensem de yine de mutluluğu ve umudu hala içimde yaşatabildiğimi gördüğüm için mutluyum. Özellikle 2009 yılının yine 13 Şubat'ında yazdığım şu yazıyı okuyunca, içimden şunları dedim: "o zamanlar da aynı Arif varmış baksana. Yine bekliyor, yine umutlu, yine kendi halinde, yine hayata karşı belli konularda korkuları var, yine hayattaki maddi ve manevi şeylere kafayı takmış durumda, yine kendiyle..." Şimdiki halimle o zamanı kıyaslamam mümkün değil her anlamda. Çünkü o zamanlar üniversite 2. sınıfta idim ve şimdi görmüş ve yaşamış olduğum bir çok şeyi yaşamamıştım o zamanlar. Gidip bir kafede oturmaya bile çekinen bir haldeydim. Şimdi ipimi koparmış haldeyim demiyorum; ama o zamankinden iyi anlamda daha çok gelişmiş olduğumu düşünüyorum. O yüzden içimde biraz şükür, biraz umut ve biraz sevgi var o zamana ilişkin.
Evet, ne diyorduuuuk, Sevgililer Günü! Ben 2009 senesini epey boş geçirdim. 2010 senesinde yas tutuyordum, 2011 senesinde yaptığım yolculuklara karışmış hatırladığım kadarıyla; ama 2012 senesi biraz farklı geçecek diyebilirim. Çünkü bu sefer 2009 senesindeki yalnızlığım, 2010'daki gibi yasa bulanmamış durumda ya da 2011 gibi yollarda geçmiyor. Tek bir fark var o da geçen günlerde elime ulaşan Sevgiler Günü kartım. Tabi hemen açıklık getireyim, bunu bana eski sevgilim ya da benimle ilgilenen biri göndermedi tabiki. Nerede öyle eski sevgililer? Nerede öyle ilgilenen insanlar? Karti bana Amerika deyince aklıma gelen ilk isimlerden bir arkadaşım gönderdi. Kendisi benimle Amerika'dayken çok ilgilenmişti. Beni gezdirdiği zamanlar, benim için yaptıkları aklımdan çıkmıyor. Bana her zaman bir abi, bir baba gibi olmuştu ben oradayken. Kendisi de yalnız bildiğim kadarıyla; ama beni sever, değer verir ki ben de ona karşı öyleyim. O yüzden bana kart göndermiş. O da şu oluyor:
Mutluyum o yüzden. Yalnız geçmedi, diyemiyorum; ama mutluyum çünkü bu tip şeyler beni ayakta tutan şeyler. Önemsiz birinin hayatımda zaten yeri yok. Olanların kendini belli etmesi sanırım gerçekten mutlu olmam gereken durum. O yüzden benim 14 Şubat'ım bu şekilde geçiyor, bu kartımla, annem ve babamla. Daha ne olsun?
Bundan sonraki 14 Şubat'lar için umutluyum, demiyorum. Çünkü 14 Şubat benim için ortalama bir günden daha fazla önemli değil. Ben dediğim gibi, tanışma ya da çıkmaya başlama yıldönümlerinin daha anlamlı olduğunu düşünüyorum.
Bugünlerde nedense farklıyım. Ne zaman eve gelsem böyle oluyorum. Daha geniş, daha rahat düşünebiliyorum. Daha umut dolu olabiliyorum. Bazen daha karamsar oluyorum, daha çok sorunlar, problemler gözüme batıyor; ama yine de içim rahat oluyor evdeyken. 13 gündür bu ruh halindeyim. Önümde yapmam gereken yığınla şey var; ama bende onların stresi kısmen var, kısmen aklıma geliyorlar yapmam gerekenler. Yine de olumlu yanlarını düşünmeye çalışıyorum meşgul olduğum şeylerin.
Şu yazıma da denk geldim eskileri didiklerken. Şimdi o halimden daha da umut doluyum. Daha çok açığım gelecek her güzel şeye. Bütün güzellerin inancım doğrultusunda benim ve ailemin çevresinde olduğunu biliyorum. Yapabileceklerimi çok iyi biliyorum. Tek sorun adım atmak ve istikrarımı korumaya devam etmek. Şu son 4 yılda yaptıklarımı düşündükçe üstümde büyük bir yorgunluk var; ama tatlı bir yorgunluk. Bu şekilde de devam edeceğini düşünüyorum. Yeterki Allah o ışığı benim ve ailemin üzerinden bir an olsun bile ayırmasın. Bazı şeylerin gelişmesi zaman alıyor evet. Bunun çok iyi farkında olmama rağmen, yine de takılıyorum böyle ara ara. O yüzden şu önümdeki zaman dilimi için daha fazla ışığa ihtiyacım var. Ve ben hazırım gelecek tüm güzellikler için...
Gündemim bir çok kez değişiyor şu 13 gündür; ama baş gündemimde yalnızlık, babamın tayin meselesi ve benim gelecek kararlarım var. Bunları kenara itersek az biraz, görebileceğim daha güzel bir şey var. O da son 46 günüm kalmış olması. Yani şu anki kilomu korumama yardımcı olan günlerin yavaş yavaş bitmesi ve benim kilomu bundan sonra sabitleyecek oluşum. Dukan için bilmiyorum kaç kişi dua ediyor; ama ben çok minnettarım ve şükür doluyum ona karşı. Çünkü onun sayesinde istediğim kiloya inmek bir yana, 137 + 46 - toplamda 183 gün olacak, günlük bir evreyi tamamen kendi iradem ve istikrarım ve en önemli faktör inancımla geçtiğimi gördüm. Ve bu benim hayatımda çok anlamlı ve kendi yaşadığım bir örnek oluyor. Başkalarının zaferleri hep size adım attırmaya yarar; ama kendi zaferleriniz, diğer zaferlerinize de yol gösterir. O yüzden 23 yıllık kendimi şu anda daha da iradeli ve güçlü hissediyorum. Bu günden sonra da bu şekilde devam edeceğim.
dipnot: Sevdiğiniz insanları üzmeyin. Onlar olduğu sürece siz varsınız.
13 Şubat 2012 Pazartesi
8 Şubat 2012 Çarşamba
Duygu Avcıları
Kaç kere yürüdüğümü hatırlamıyorum o yoldan; ama kaç yüzle konuştuğumu çok iyi hatırlıyorum. Her birine açtığım defteri kapatmaya çalıştıkça daha da çoğalıyormuş gibi hissediyorum onlara ait sayfaları. En sonunda dayanamayıp, kapaklarını kapatıp raftaki yerlerine koyuyorum. Ne var ki tozlanmasına bile fırsat vermeden tekrar açıyorum, tekrar aynı konuşmaları beynimde tekrarlıyorum, tekrar tüm acılarını çekiyorum kurduğum hayallerin. Ve tekrar rafa kaldırıyorum. Açtığım defterlerden ziyade kaybettiğim zamanın verdiği yorgunluğu taşıyamıyorum en çok. O kadar ağır geliyor ki bazen, umut ediyorum bir gün hafızamı sıfırlayabilme şansı verilir bana diye...
Çok değil gördüğüm yüzler; ama duyduğum yüzlerin sayısını bilmiyorum artık. Arada kaldığıma yanıyorum kimi zaman da. "Ben de bir yüz olabilirdim." dediğimi çok iyi biliyorum defalarca. Konuştukça daha da büyüyormuş gibi oluyor üzüntülerim. Sonra farklı olduğumu kabul edip, onlardan biri olmadığıma inanıp, tekrar rafların önünde duran koltuğuma gömülüyorum. Müziğimi açıyorum öyle durumlarda. Sevdadan, ayrılıktan, duygulardan yakınan şarkı sözleriyle dans ediyor kendimi avutmalarım.
Her yeni güne, yepyeni bir umutla uyanıyorum. Öyle ki sanki yeni günle aradığımı bulacağım inancı beliriyor içimde bir yerlerde. Sonra öğlen oluyor, çevremdekilerin, yaşam tarzımın, elimdekilerin varlığını keşfediyorum adeta. Ne durumda olduğumu, ne konumda olduğumu farkediyorum tekrar ve tekrar. Sonra akşam oluyor. Hızlıca geçen bir karanlık zamandan sonra uyuma vakti geliyor bedenim için. O zaman tekrar gecenin en derin yalnızlığıyla buluşuyor hayallerim.
Her defasında aynı şeyi aradım durdum ben. Çok şey değildi istediğim. Veremediğim hiçbir şeyi istemedim hayattan, kişilerden, kavramlardan... Sonra dedim ki bu kadar hatalı bitişlere tek sebep ortamlar olamaz. Sonra hep uzak tutmaya çalıştığım "kişiler" nedeni oldu. Birden hatayı kendimde aradığımı gördüm ve yine dedim kendime "senin tek suçun onlar gibi olmaman". Evet, bencil miyim bu şekilde, diye de düşündüm. Yine benzeri bir sonuca vardım: Neden artık kendime haksızlık etmeyi bırakmıyorum?
Suçluları biliyorum. Kimin günahı olduğunu biliyorum. Ya da kimlerin cezalandırılması gerektiğini... Biliyorum, çünkü zamanın belli dilimlerinde o defterleri raflarından indirip; tekrar tekrar üzülen benim. Aynı hayalleri tekrar kurmama neden olanları biliyorum. Kimlerin duygu avcısı olduğunu biliyorum. Kimlerin, aslında gerçekten, mutlu olmadığını, olamayacağını, haketmediğini biliyorum. O yüzden susuyorum geceleri. Hayallerim karanlık bir odada birbirini kovalıyor işte bu yüzden. Sabahları güneş bu nedenle doğuyor, benim tekrar umutla uyanmam için. Belli ki beklemem gereken biri var, bunca şeye sabırla dayanmam, biri için oluyor demek ki.
Şimdi yine bekliyorum. Olmayınca olmuyor, biliyorum. Ben yine de uzun bir süre, olmayınca daha iyi oluyor, şeklinde yaşıyorum.
6 Şubat 2012 Pazartesi
Hooop!
Şubat 6 bir kenara not alınsın. Hatta ben bu yazı'm ve günüm için bir etiket açayım. Bir de şu şarkı için felsefi bir akım bile getirilebilir benim için. O zaman geçelim şarkımıza. Detaylara girmiyorum. Feci doluyum ruhen, kalben ve bedenen. *O nasıl oluyorsa, değil mi? Siz düşünmeye devam edin.*
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)