10 Haziran 2011 Cuma

Tam 4 sene olmuş!

Ve... Süleyman Demirel Üniversitesi'nde tam 4 eğitim-öğretim yılını doldurmuş bulunmaktayım. Çoğu arkaşımın mezun olmasına seyirci kalarak, kendi bölümümde 1 dönem okulumu uzatmanın verdiği garip hüzüntü ile yeni ve daha kararlı planlar kurmaya başladım an itibariyle...

Isparta bana ne kattı? Süleyman Demirel Üniversitesi bana ne kattı? Son 4 yılda hayatın getirdikleri ve götürdükleri neler oldu? Bunlari özetlemek istiyorum ki kafamdaki bazı şeyleri yerlerine oturtup ona göre karar almak daha kolay olur diye düşünüyorum...

Isparta benim, birbirinden ilginç insanlarla tanışıp; "farklı insanlıkları" öğrenmemi sağladı. Bir şehrin nasıl olabileceğini gösterdi bir çok konuda, temizlik, düzen, gelir ve gider bakımından diğer şehirlerle kıyaslama durumu... Isparta'dan 1-2 konu dışında çok memnun kaldım.

Süleyman Demirel Üniversitesi bana harıka bir Erasmus deneyimi yaşattı her şeyden önce. Not sistemi ve hocalar hakkında konuşmam çok öznel olacağı için deyinmiyorum onlara. Bölümüm için bir çok şey demek istiyorum; ama sanmıyorum Google kaldırabilsin o kadar veriyi. Yine de Makine Mühendisliğini çok severek okudum diyemem. Hoş, hala daha okumaktayım. Tabii çok ilgilendiğim alanlar da mevcut bölümümde. Çünkü bölümüm o kadar farklı ve çok anadallarla ilgili ki, her öğrenci kendi için bir şeyler bulabilir bu bölümde. Mutluyum özetle bu konuda da...

Son 4 yılım hayatımın unutamayacağı yıllar olacağı kanısındayım. Allah daha güzellerini nasip etsin tabiki. Bu 4 yılda, birbirinden güzel insanlar tanıdım, çok özel duygular yaşadım, bir çok ülkeyi gördüm. Güzel şeyler oldu hayatımda; ama işte, her güzel şeyin, her kötü şeyde olduğu gibi bir sonu mevcut. O yuzden en iyisi ne biliyor musunuz? Olabildiğince anın kıymetini bilmek. Çünkü kaybolan her şeyin yerine yenisi gelebilir; ama kaybolan zaman, sadece bir kere kaybolur. O yuzden, olabildiğince kıymet verip, dolu dolu bir zaman geçirmek lazım. Çok yüzeysel anlatıyorum; ama çok fazla şey yaşadım bu 4 yılda. Ve hepsi psikopat bir şekilde aklımda. Hem de hepsi.

O yuzden geçen zamana üzülmüyorum artık. Hani kötü ya da boş ya da benim kendi deyimimle "gereksiz" geçen zamanım için ah-vah demiyorum. Önüme bakıyorum bundan sonra; başım dik bir durumda hem de. Artık önümdeki zamanın süresi belli o yuzden şu andan itibaren en azından Şubat-Mart ayına kadar, geleceğim için çalışmayı planlıyorum. Olabildiğince istediğim şekilde yaşamaya çalışacağım hayatımı. 22 yaşındayım ve 1-2 ay sonra 23 oluyorum. O yüzden artık başarılarımı sıralamaya başlamam lazım kendim için. Uzunca bir zaman alacak; ama güzel sonuçlara kavuşacağımdan eminim, inşallah.

Ah tatlım. Kilolar, kilolar, kilolar...

Bu arada kilolar deyince aklıma geldi. Bir önceki blogumdaki verileri yeni bloguma taşıdım. 2009'dan itibaren yazılarım mevcut. Tabi çoğu bölümde arifcihat.com olarak gözüküyor olabilir; ama artık www.obenvedigerleri.com

Ben önceki blogumunda aldığım kararlarla toplamda yaklaşık 10 kilo verdim. Bunu çok istikrarlı bir şekilde hareket ederek gerçekleştirdim ki şu anda 3-4 aydır şekerli içmiyorum içtiğim çayı bile. İsteyince çok güzel elde ediyorum. Kendimden bile korkuyorum bu konuda. O yuzden vizelerde bozulan ve 85kg gibi kaldığım bir kilodan 75kg olana kadar zayıflamaya devam ediyoruz. Ve yaz boyu salatalık diyeti yapıyoruz. Bu konuda da ilerde edindiğim bilgileri paylaşacağım tabiki.

Bunlar şimdilik aldığım "basit" kararlar. Tabiki daha ciddi olanları da olacak ve mevcut da. Tabii şimdilik paylaşmamayı düşünüyorum. Çünkü büyük planlara sahibim ve paylaşmam çok hayalci kalacaktır.

Şimdilik bu kadar. Şu 2-3 gün içinde aldığım kararlara yoğunlaşmayı planlıyorum. Ah ev sorunum vardı, o da mübarak Cuma gününde, yine, çözüldü. Şimdilik hiçbir sorunum yok. Önümde sadece bitirme ödevinin savunması var. Ertesi gün de mezuniyet töreni mevcut.

Bir de üzüldüğüm ve bitirdiğim 1-2 arkadaş ilişkim için açıklama yapayım. Bazen farketmezsini; ama meğer siz daha çok değer verirmişsiniz insanlara. Sonra aynı değeri görmediğiniz ilk anda siliverirmişsiniz. Böyle imiş benim yaşadığım yakın zamandaki durum. Fazla cümle kurmak istemiyorum. Çünkü zaten kimse hatasını kabul etmeyecek kadar kendinden eminmiş. O yuzden bundan sonra ben de gururumu ayaklar altına almıyorum kimse için. Üzülmenin bir anlamı yokmuş; bunu çok güzel bir şekilde anladım.

Şimdilik sevgiler.

6 Haziran 2011 Pazartesi

Beklemek, İstemek, Elde Etmek

Bugüne kadar kaç kişi için kötü niyetli bir hareket yaptım acaba?.. Hani düşünüyorum ben; ama net bir şey yaptım diyemiyorum. Hep ya iyi niyetimden üzülen olmuş oluyorum ya da mutlu olmus oluyorum. Kimsenin kötülüğü için de çalışmadım bugüne kadar. Ve hep bekledim. Sadece bir kişinin sırf benim ona davranışlarımdan ötürü bana özel davranmasını bekledim. Bugüne kadar da beklemekle kaldım. Çünkü insanlar sadece köprü üstünde meşgul oluyorlar samimiyim dediği kişilerle. Köprü ifadesini sadece çıkarlar için almamak lazım. Zira birçok anlama gelebilir demek istediğim mevzuda. Sonuçta insanlar sadece işlerini halleden insanları tutmayabilir yanlarında. Gayet zamanını iyi şekilde geçirmesini sağlayan insanları da tutabilir. Yani özetle, biriyle zaman geçirmekten hoşnutsanız, bunu iki şekilde yorumlayabilirsiniz: Ya o kişiye çok değer veriyorsunuz ya da o kişi sizin için sadece belli bir dönemdeki mutlulugunuzu sağlamanız için duruyordur yanınızda.

Ben yanımda samimi, değer verdiğim insanları tutmaya çalıştım hep. Ben herkese bölündüm, herkesi mutlu etmeye çalıştım. En azından onlara bendeki değerlerini göstermeye çalıştım her fırsatta ve sonuç? Yine, her zaman olduğu gibi, üzülen ben oldum. Çünkü her bu değer verişlerimde, aynı şeyi birinin hissettirmesini bekledim ben. Boş bekleyişler oldu genelde. O da öyleymiş dedim, geçtim.

İnsanlar kendi hatalarını bazen göremeyebiliyorlar. Ben hatasızım demiyorum bu tip konularda; ama insan ilişkilerine hep değer vermişimdir. Biri bendeki değerini çok rahat anlayabilir mesela. Çünkü yüzüm adeta açık bir kitap gibidir. Biriyle zaman geçirirken çok belli ederim mutlu olup olmadığımı. Birinin oturup dertlerini dinliyorsam, paylaşıyorsam; bu epeyce değer verdiğim anlamına geliyordur. Tabii anlayabilene.

Olsun, diyorum. Olsun. Hayatta herkesin ayrı bir vereceği dersi olduğunu düşünüyorum benliğime. Herkesten bir şey öğreniyorum. Kiminden kendi hatalarımın aynısını görüp düzeltmem için bir fikir ediniyorum; kiminden mükemmelliyetçiliğin ne gibi sorunlar doğurabileceğini öğreniyorum.

Bana küçükken ailem ve ilkokul öğretmenlerim çok iyi öğretmişlerdir, teşekkür etmeyi, özür dilemeyi... O yüzden ben eğer birini kırdıysam ve hatalıysam özür dileyebiliyorum hiçbir gurur engeline taviz vermeden. Herkes yapamaz bunu. Çünkü bazıları daha hatalarını bile kabul etmezler. Kusurlarını önemsemedikleri için, sizin hata olarak gördüğünüz şeyleri onlar normalmişçesine yaşarlar.

Benim samimiyetime inanan insanlar ne olursa olsun hep yanımda durucaklardır. Beni hatalarımla kabul edip; kendi yanlışlarını da görerek, ona göre davranacaklardır. Bana inananlar iyi niyetimi de bir gün anlayacaklardır. Şimdiye kadar öyle insanlara sahip olduğumu düşünmüştüm. Yanılmışım. Sorun değil; çünkü insanların beni yanıltmasına alışkınım, her şeyden çok hem de. Her şeyden...

Herkesin derdi farklı şu günlerde. O kadar bariz belli oluyor ki insanların gerçek halleri sınav zamanlarında, bazen diyorum arada boyle sınavlar olsun hep, herkes kendi derdine düşsün, sahte yüzler aşağıya insin. Çünkü insanlar gergin olduğunda, kopacak ipler de gergin oluyor. Ve inceldiği yerden kopuyor. Olsun diyorum. Kimse bozmasın kişiliğini, kimse eğilmesin, kimse taviz vermesin gururundan. Ben yine saf rolünü oynayıp, gururunu ezip geçen olayım hayat oyununda. Bu sefer değil. Bu sefer aynı olmuyorum, bu sefer ben de taviz vermiyorum. Bu sefer ben de haklı yanlarıma sarılıp bekliyorum.

++++++++*+++++++++++*++++++++++

Seni unutmadım Tevfik abi. Abi diyorum çünkü abi diye hitap etmem daha doğru sanırım. Mesaj atamıyorum sana. Bilmiyorum sebebini; ama aklıma geliyorsun her blog yazışımda. Diğer blogumu takip eden, bana maddi ve manevi destek veren tek kişiydin. Hep aklımdasın. Unuttum sanma benim için yaptıklarını.

++++++++*+++++++++++*++++++++++

Herkesin derdi farkli demiştim. Benimki de okulumun bir dönem uzaması. Kimileri senelerce uzatıyor, diye teselli etmişti bir arkadaşım; ama benim derdim geçen zaman değil. Ben babama daha fazla yük olmak istemiyorum. Bunun baskısı beni strese sokan tek şey. Ben bunun gerginliğini yaşarken, değer verdiğim insanların benimkinden daha basit okul sorunlarını kendilerine dert ettiğini görmek beni tuhaf bir duyguya sürüklüyor. Bu mu dert ettiğin diye demeden edemiyorum. Evet, görülüyor ki ben eskisi gibi insanları anlamaya çalışmak gibi bir hata yapıyorum. 

++++++++*+++++++++++*++++++++++

Bana başka bir şey lazım Blog. Sen biliyorsun ne olduğunu. Oturan taşlarımın üstüne ikinci bir sıra çıkıyorum şu anda; ama hala boş, hala yalnız, hala eksik*.

 * İnsan bazen eksik olduğunu düşünebiliyor. Bu normal olanı. "Tam olmak için yanında birinin olmasına gerek yok" gibi bir düşünce bu blog ve yazarı tarafından kabul edilemez bir olgudur. Ona göre.

5 Haziran 2011 Pazar

Dengesiz arkadaş/dost ilişkileri

Son bir saatimi aşırı stresli bir şekilde geçirmekteyim. Adeta herkesin attığı tripleri çeker gibiyim şu anda. Ve ben sinirli halimde bitirdim mi bitiriyorum.

Gayet samimiyetimden ötürü yaptığım şaka yüzünden "yemin ederim senle konuşmayacağım bir daha" gibi bir laf yiyorum.

Saçma sapan nedenlerle trip yiyorum. Sonra suçlu durumuna geçiyorum bir de.

Telefonla konuştuğum insan benim derdimi doğru düzgün dinlemeyip başka şeylerle uğraşıyor. Sanki ben telefonda dans ediyorum.

Yeter çektiğim bu insanların dengesiz arkadaş ilişkilerinden. Beni tanımalarına rağmen, diğer arkadaşlarına davrandıkları gibi davranıyor olmaları beni deli ediyor! Sanki ben diğerleri gibiyim. Sanki ben onlara diğer herkese davrandığım gibi davranıyorum. Ve bahsettiğim insanlar benim çok değer verdiğim insanlardı. Üstene mazaretler de söyleniyor direkt. Sınavları varmış herkesin. E tabii oyle dostluklar da ömür boyu sürer(!) Liseden farkı kalmaz.