2 Haziran 2011 Perşembe

Nefret?

Yolun neresindesin? Neresindeyim? Bazen diyorum boşvermişliğin pençesinden kurtulup; tembelliğe sırtını dönmelisin, diye kendi kendime. Hatta at gitsin şu kalbini, nasılsa her ülkeye dağıtılmış gibi bir havası var, parçalanmış vaziyette... Sonra kıyamıyorum. Olup biten güzel şeylere kıyamıyorum. Üzülüyorum, ağlıyorum, yeni adımlara için kararlar alıyorum. Sonra yerimde saydığımı görüyorum ve susuyorum. Sadece susuyorum. Bütün hissettiklerim içimde dağları oluşturuyor adeta. Sonra aptal ağlama nöbetleriyle sindirmeye çalışıyorum. Bu tip durumlarda birilerine anlatmak en iyi yol belki de. Emin değilim. Ya sürekli anlatmalıyım ya da kendi içimde sorunları büyütmemeyi öğrenmeliyim.

Yolun daha baş-sonundayım. Böyle bir adımım köprüyü geçirtecek bana; ama geriye dönüp baktığımda her şey yıkılmaya başlayacak gibi duruyor bir nebze de.

Gecelerim bazen insanlardan nefret etmekle geçiyor. Tabii sadece kendi içimde nefretimi yaşıyorum. İnsanlar sadece moralimin bozuk oldugunu düşünüp; sessiz kalışlarımı ona bağlıyorlardı.

Sınav haftaları daha da garipleşiyor insani duygular. Sebep? Sebep yok...

1 Haziran 2011 Çarşamba

Düşünüyorum, belki?

Sürekli kendime yeni sayfalar açmaktan ya da yeni umutlara sarılmaktan usandım. Elimdekilere ortak olmayı epeyce denedim; ama anlayamadığım şekilde uzak hissettim kendimi hep. Ya da eksik hissettim... Böyle deyince belki gözü aç, azla yetinmeyen biri gibi göstermiş olabilirim kendimi. Öyleydim belki çok eskiden. Çok çok eskiden, "belki"..

Zor artık biliyorum. Çünkü sevemiyorum bir şeyleri, birilerini. Duygusuz değilim; aksine daha da hassaslaştım son iki yılda. Bu durum benim daha kolay bir şekilde hata yapmama neden oluyor, daha fazla üzülmeme hatta...

Mezun olmaya çalışmak ayrıca bir yükmüş gibi üstümde. İçimde hayata atılmayı bekleyen bir insanın heyecanı yok. Daha fazla korku var. Hatta hep demişimdir, ben mezun olduğumda öleyim, diye. Çünkü o kadarını kaldıramam hayata karşı. Nasıl mücadele edebilirim, onu bile bilmiyorum. Aslında bu da ayrı bir başlangıç korkusu bendeki. Her ilk adımda böyle korkuları yaşıyorum; ama o işe başlayınca gayet başarılı olabiliyorum. Yaptığım stres yanıma zarar olarak kalıyor. Fazlaca yıpranmış oluyorum. İstemeden bu durumu seviyorum galiba ben. Bendeki en büyük delilik de bu işte.

Son günlerim ilginç geçiyor. Benden hoşlanan kimselerin lafını duyuyorum arkadaşlarımdan. Beni heyecanlandıran bir durummuş gibi göstermeye çalışıyorum. Oysaki herkes farklı dünyalarda söylüyor şarkılarını. Yine de birinin benden hoşlandığını duymak hoşuma gitmiyor değil. Gurur okşayıcı. Tebessüm oluşturuyor bu yorgun ruhlu bedenime.

Biraz farklı noktada yaşıyorum hayatı artık. Hani nasıl derler, kendi halinde; ama güzel bir kalabalığın içinde. Biraz farklı. Farklı kelimesini tanımlamak güç şu an. Biliyorum, o tanımlamaya göre değişecek bu cümlemin anlamı.

+ Neden mezun olmak istiyorsun?
- Aileme, benim için gösterdikleri 22 yıllık çabalarının sonucunu gösterebilmek için.

Öyle işte Blog. Nelerime şahit oldun böyle sen? Gerçek yaşamımdaki her bir durumu sana en özel kelimelerimi kullanarak açıklamaya çalışıyorum epeyce bir süredir. Ve sana değer verişlerimi görüyorum klavyemin başına her geçişimde. Hani diyorum ki kendime, ben birçoklarına bundan daha fazla değeri gösteriyorum, hissettiriyorum; ama hangi biri en azından sessiz kalıyor hareketlerime? Zorlamıyorum insanları. Kendi hallerinde yaşasınlar mutluluklarını. Bana kötülükleri olmasın. Benim zararım zaten kendime...

Blogumu yazarken bana şarkılarıyla eşlik eden, Yasmin Levy'e teşekkürlerimi sunuyorum bu küçük blogumdan...

29 Mayıs 2011 Pazar

Kaldığımız yerden devam...

Önceki blogumda bırakmıştım her şeyi yazmak konusunda. Hatta şu anda özellikle, İngilizce olan klavyemin üstünde aşırı eziyet çekermişçesine, Türkçe karakterleri kullanarak yazmaya çalışıyorum ki okuyan bir kesim olursa eğer zorlanmasın anlamakta diye.

Yazmama kararı almıştım; ama son zamanlarda o kadar çok sıkıldım ki sanki yazarsam rahatlayacakmışım gibi hissettim. Ve yeni bir domain satın alarak Blogger sunucularında aldım soluğu...

Geçen iki ay boyunca hayatımda, arkadaş durumları bakımından epeyce değişim meydana geldi. Samimiyetimi kurduğum insanların sayısı arttı. Her tanıştıgımla adeta başka bir arkadaş dalgası geldi üzerime doğru. Durdurmadım. Ve şu anda arkadaşlıklara ve dostluklara aşırı doymuş durumdayım.

Çok farklı bir noktadayım adeta. Fazla ilgi görür oldum. Bunu da kendime olan güvenimi biraz olsun kazanmakla birlikte etrafa yaydığım pozitif enerji dalgalarına verdim. Sonuç olarak mutlu bir sosyal arkadaş çevresine sahibim.

Sağlıgım son zamanlardaki en iyi halini yaşamakta.

Dersler konusunda kafam tabiki başka dünyada kaldı diyebilirim. Pazartesi final sınavlarım başlıyor. Ve ben dikkatimi toplayıp çalışamıyorum.

Fransızca kursum geçen haftalarda bitti. Ve sıfır Fransızca bilen ben, gayet başlangıç için güzel bir noktaya geldim.

İngilizcem ne durumda bilemiyorum. Zira Fransızca ile o da başka bir dünyaya karıştı.

Ayın 17'sinde mezuniyet töreni var. Yani üniversite hayatımı sonuçlandırıyorum, kısmen. Çünkü okulumun uzama durumu var. Resmi olarak zaten bütün derslerimi versem bile, önümüzdeki 4-5 ay içinde mezun olamazdım. Stajlarım duruyor. Mühendislik okumak bana göre mi acaba, diye kendimi epeyce sorguladım şu son senemde.

Üzerimde farklı bir olgunluk var Blog. Daha önce böyle hissetmiyordum ben.

Şu şarkı da sana hoşgeldin hediyem olsun Blog: