1 Haziran 2011 Çarşamba

Düşünüyorum, belki?

Sürekli kendime yeni sayfalar açmaktan ya da yeni umutlara sarılmaktan usandım. Elimdekilere ortak olmayı epeyce denedim; ama anlayamadığım şekilde uzak hissettim kendimi hep. Ya da eksik hissettim... Böyle deyince belki gözü aç, azla yetinmeyen biri gibi göstermiş olabilirim kendimi. Öyleydim belki çok eskiden. Çok çok eskiden, "belki"..

Zor artık biliyorum. Çünkü sevemiyorum bir şeyleri, birilerini. Duygusuz değilim; aksine daha da hassaslaştım son iki yılda. Bu durum benim daha kolay bir şekilde hata yapmama neden oluyor, daha fazla üzülmeme hatta...

Mezun olmaya çalışmak ayrıca bir yükmüş gibi üstümde. İçimde hayata atılmayı bekleyen bir insanın heyecanı yok. Daha fazla korku var. Hatta hep demişimdir, ben mezun olduğumda öleyim, diye. Çünkü o kadarını kaldıramam hayata karşı. Nasıl mücadele edebilirim, onu bile bilmiyorum. Aslında bu da ayrı bir başlangıç korkusu bendeki. Her ilk adımda böyle korkuları yaşıyorum; ama o işe başlayınca gayet başarılı olabiliyorum. Yaptığım stres yanıma zarar olarak kalıyor. Fazlaca yıpranmış oluyorum. İstemeden bu durumu seviyorum galiba ben. Bendeki en büyük delilik de bu işte.

Son günlerim ilginç geçiyor. Benden hoşlanan kimselerin lafını duyuyorum arkadaşlarımdan. Beni heyecanlandıran bir durummuş gibi göstermeye çalışıyorum. Oysaki herkes farklı dünyalarda söylüyor şarkılarını. Yine de birinin benden hoşlandığını duymak hoşuma gitmiyor değil. Gurur okşayıcı. Tebessüm oluşturuyor bu yorgun ruhlu bedenime.

Biraz farklı noktada yaşıyorum hayatı artık. Hani nasıl derler, kendi halinde; ama güzel bir kalabalığın içinde. Biraz farklı. Farklı kelimesini tanımlamak güç şu an. Biliyorum, o tanımlamaya göre değişecek bu cümlemin anlamı.

+ Neden mezun olmak istiyorsun?
- Aileme, benim için gösterdikleri 22 yıllık çabalarının sonucunu gösterebilmek için.

Öyle işte Blog. Nelerime şahit oldun böyle sen? Gerçek yaşamımdaki her bir durumu sana en özel kelimelerimi kullanarak açıklamaya çalışıyorum epeyce bir süredir. Ve sana değer verişlerimi görüyorum klavyemin başına her geçişimde. Hani diyorum ki kendime, ben birçoklarına bundan daha fazla değeri gösteriyorum, hissettiriyorum; ama hangi biri en azından sessiz kalıyor hareketlerime? Zorlamıyorum insanları. Kendi hallerinde yaşasınlar mutluluklarını. Bana kötülükleri olmasın. Benim zararım zaten kendime...

Blogumu yazarken bana şarkılarıyla eşlik eden, Yasmin Levy'e teşekkürlerimi sunuyorum bu küçük blogumdan...

29 Mayıs 2011 Pazar

Kaldığımız yerden devam...

Önceki blogumda bırakmıştım her şeyi yazmak konusunda. Hatta şu anda özellikle, İngilizce olan klavyemin üstünde aşırı eziyet çekermişçesine, Türkçe karakterleri kullanarak yazmaya çalışıyorum ki okuyan bir kesim olursa eğer zorlanmasın anlamakta diye.

Yazmama kararı almıştım; ama son zamanlarda o kadar çok sıkıldım ki sanki yazarsam rahatlayacakmışım gibi hissettim. Ve yeni bir domain satın alarak Blogger sunucularında aldım soluğu...

Geçen iki ay boyunca hayatımda, arkadaş durumları bakımından epeyce değişim meydana geldi. Samimiyetimi kurduğum insanların sayısı arttı. Her tanıştıgımla adeta başka bir arkadaş dalgası geldi üzerime doğru. Durdurmadım. Ve şu anda arkadaşlıklara ve dostluklara aşırı doymuş durumdayım.

Çok farklı bir noktadayım adeta. Fazla ilgi görür oldum. Bunu da kendime olan güvenimi biraz olsun kazanmakla birlikte etrafa yaydığım pozitif enerji dalgalarına verdim. Sonuç olarak mutlu bir sosyal arkadaş çevresine sahibim.

Sağlıgım son zamanlardaki en iyi halini yaşamakta.

Dersler konusunda kafam tabiki başka dünyada kaldı diyebilirim. Pazartesi final sınavlarım başlıyor. Ve ben dikkatimi toplayıp çalışamıyorum.

Fransızca kursum geçen haftalarda bitti. Ve sıfır Fransızca bilen ben, gayet başlangıç için güzel bir noktaya geldim.

İngilizcem ne durumda bilemiyorum. Zira Fransızca ile o da başka bir dünyaya karıştı.

Ayın 17'sinde mezuniyet töreni var. Yani üniversite hayatımı sonuçlandırıyorum, kısmen. Çünkü okulumun uzama durumu var. Resmi olarak zaten bütün derslerimi versem bile, önümüzdeki 4-5 ay içinde mezun olamazdım. Stajlarım duruyor. Mühendislik okumak bana göre mi acaba, diye kendimi epeyce sorguladım şu son senemde.

Üzerimde farklı bir olgunluk var Blog. Daha önce böyle hissetmiyordum ben.

Şu şarkı da sana hoşgeldin hediyem olsun Blog:

 

31 Mart 2011 Perşembe

Goz yaslarim...

Zor, biliyorum. Hayatin sandigimdan daha da zor oldugunu cok iyi biliyorum. Belki de o zor hayata sahip olmadigim icin su anda sahip oldugum hayati kendime zehir ediyorum. Ya da benim hayatim bu sekilde. Bilmiyorum. Cevremdekilerin bir kisminin, kendimi mutsuzsuzluga goturdugumu soylemeleri, beni boyle dusunduruyor. Bircok insanin sahip olmayi istedigi hayattan fazlasina sahip oldugumu; fakat farketmedigimi soyledi yakin zamanda biri daha...

Ben sukursuz biri degilim; aksine sukretmenin bilincinde olan, sahip olduklarinin agirligini tasayabilen biriyim ben. Yine de durumu onlarin dusundugu sekilde degerlendiremiyorum... Dedim ya, bilmiyorum ne olup ne bittigini.

Son zamanlarda, ki bu tipik sinav haftasi mutsuzlugundan cok farkli, degisik bir ruh haline girdigimi farkettim. Ki farketmemek mumkun degil; sacma sapan aglama nobetleri, normalde mutlu olup; gereksizce, alakasiz seylere sinir olma durumu ve daha bir suru, benim kendimi kaybettigimi gosteren, sey olmakta. Az once bunlardan birini daha yasadim. Bir ara, hic aglayamadigimdan yakinirdim kendi kendime. Rahat bir sekilde aglayamadigimi dusunurdum, boyle hickiriklara bogularak. Simdilerde o sozlerimin bedelini oder gibi, en rahat halimle aglayan biri oldum. Yine agladim. Aglamak kotu degil tabiki; ama benimkiler artik daha farkli olmaya basladi. Daha derin ya da bilmiyorum dogru kelime hangisi. Yine cok onemli olmayan bir seye asiri tepki gosterdim ve anneme denk geldi bu sefer. Oylesine bir telefon konusmasini sinirlenip; iyi gunler diyip; cevap beklemeden bitirdim. 5-10 saniye telefona bakip aglamaya basladim sonra, neden bu duruma geldigimi sorgulayarak; neden annemin moralini bozdugumu dusunerek... Sonra kendimi toplayip; ilk kez boyle bir sey icin donup annemi arayip; ozur diledim. Kapatinca devam ettim aglamaya.

Normalde cabuk sinirlenen biriyim sanirim; su siralar neler oldugunu anlamiyorum bile. Neye sinirlendigimi ya da sinirlenmem gerektigini bile anlayamadan tepki gosteriyorum. Ve daha da kotuye gidiyormus gibime geliyor her sey. Iyimserligimi ve bazi konulardaki irademi kaybetmeden butun bu duygusal cokuntumu kendi kendime yasiyor olmam; beni garip bir saskinliga ugratiyor aslinda.

Baska insanlar nasil yapiyor bilmiyorum; ama ben tek basima yuruyemiyorum bu yolda. Yapamiyorum; biri olmali yanimda mutlaka, sicakligini hissetmeliyim, samimiyetini, guvenini vs. Her seyimi gozum kapali birakmaliyim o kisiye. O da ayni sekilde davranmali bana. O da su sacmaliga inanMAmali "kimse icin uzulmeye degmez"..

Aglarken aklima yiginla sey geliyor cozumleyemedigim. Mezun olduktan sonra yapacaklarim, hayatta mutlu olmak icin yapacaklarim, rahat bir sekilde yasamak icin yapacaklarim... Ya da yapamayacaklarim... Her seyin zor gozuktugu bir filmi izliyorum adeta aglarken. Ya da gercekten her sey cok zor. Kimse kolay demiyor; haklilar. Bazilari icin daha zor bazi seyler... Ben de o bazilarindan biriyim sanirim.

dipnot: Gecen sene bu zamanlar yazdiklarimi okudum simdi. Simdiki Arif ile o zamanki Arif arasindaki degisimi dusundum de, daha gercek Arif olmusum o zamandan bu zamana...