Sertab Erener'in birincilik getirmesiyle, populerligi tam anlamiyla %200'e firlamis, Avrupa ulkeleri arasinda, amaci kultur tanitimi olarak benimsenen, soz ve muzik yarismasi, Eurovision Song Contest'in bu seneki isimleri arasinda benim dikkatimi en cok Izlanda'dan katilan Hera Bjork isimli bayan sanatcinin Je Ne Sais Quoi isimli sarkisi oldu. Fransizca olan sarki ismine aldanmayin, sarki tamamiyle Ingilizce'dir. Su siralar Paris'in etkisi olacak hala, Fransizca'ya yogun bir ilgiyle yaklasmaktayim. O yuzden sarki normalden de fazla dikkatimi cekti. Ve ben gayet birincilige yakistigini dusunuyorum bu sarkinin. Bu arada sarkinin adi: I don't know what, olarak Ingilizce'ye cevriliyor. Ama ozel bir anlaminin oldugunu dusunuyorum ben Fransizca olarak. O yuzden hic Turkce'ye cevirmeye kiyamiyorum, dermisim. Simdi Hera Bjork'u taniyalim:
Kendisi 29 Mart 1972 dogumlu ve su anki yasi 38. Daha yasli gosteriyor sanki? Neyse. Temsil ettigi ulke olan, Izlanda'dandir tombul ve yasindan fazla gosteren sanatcimiz. Yarisma icin hazirladigi sarkiya cektigi klibi izleyince, kendisini cok sempatik buldum. Hatta klipte "sen misin dikkatimi cekmeyen, al sana" der gibi bir ifade hissettim. Ama cok duygusal bir sekilde tabiki... O yuzden de yine etkilendim klipten, kendimce... Oyumu bu sanatciya vermeyi isterdim; ama final gecesi eger bir aksilik cikmaz da takipte kalabilirsem, Turkiye' icin kullanmayi dusunuyorum. Eh malum, Turkiye'deyken oy vermek imkansiz oluyor kismen. O yuzden yurt disindayken ulkemi destekleme hissiyatina burunuyorum. Sanatcimiz pop agirlikli sarkilar soyluyor kariyer hayatinda. Eminim guzel bir noktaya gelecektir yarisma sonucunda, umariz. Izlanda'ya sevgiler diyor sarkinin o bahsettigim klibiyle sizleri basbasa birakiyorum...
dipnot: Su Erasmus sinavlari olmasaydi, su anda Norvec'de yarismayi izliyor olurdum! Baska bir sefere nasip olur insallah diyelim...
27 Mayıs 2010 Perşembe
25 Mayıs 2010 Salı
Sayfami ziyaret edenler - Diger mevzular
Bugunlerdeki ruh halime deginmeden soyle bir sey var dikkatimi ceken: Blog sayfamda "Nerelerden gelmissiniz!" diye bir bolum var ve ben orada insanlarin sayfama nasil ve nereden ulastigini gorebiliyorum. Haliyle bazen oyle insanlar ulasiyor ki sayfama, cok ilginc. Biri arama sayfasinda "bence insan dengeli olmalı" diye aratip benim sayfama ulasmis. Kimsin sen? Aklini mi kaybettin? Boyle bir aramayi nasil bir insan yapar? Ve ulastigi sayfa, yani blogum, nasil yardimci olabilir sana? Boyle diyorum; cunku internetteki "insan nasil dengeli olur" sorusunun en son yaniti benim blogumda bulunmaktadir sanirim. Ben basta dengesizim ki yazilarim, benden birer yansima, daha dengesizdir. Yuzumde soyle bir gulumseme birakti bu durum. Tesekkur ediyorum sayfami bu sekilde ziyaret edenlere! Yine gelin, ozletmeyin kendinizi...
Su siralar kafam feci derecede karisik. Bu son gezimle birlikte, hayalimi gerceklestirmenin verdigi mutlulugu yasiyorum bir yandan, diger yandan derslerim, bir yandan da kalbimle beynimi cozmeye calisiyorum. Birak gitsin hepsini dedim zamaninda, gordum sonuclarini... Simdi ayagimi yere basmanin zamani diye dusunuyorum. Insanlara eskisinden daha az guveniyorum. Fazla konusmuyorum. Yalniz gezmeyi, tek basima kahvemi alip, parka gidip oturmayi, resim cekmeyi, muzik dinlemeyi, insanlari incelemeyi ve benzeri bir cok seyi yapmayi cok seviyorum su siralar. Hani kafami rahatlatmaya calisiyorum kendimce. Daha once denemedigim seyler bunlar, en azindan hepsini ayni anda denememistim. Iyi hissediyorum yapinca...
Sistemden nefret ediyorum. Turkiye'deki sistemden ayrica nefret ediyorum ki Avrupa ve Amerika felan hava kalir yaninda. Dunyadan nefret ediyorum aslinda ben. Cok geldi bana 2 yilda insanlar. Yasamaktan bezdirdi, ikiyuzlu, yalanci, sorumsuz, seviyesiz, salak sacma davranislari... Bos insanlarla dolu cevrem. Ne yazik ki ben cekiyorum galiba hepsini kendime. Cok mu cabuk deger veriyorum herkese nedir? Univesiteye gelmeden once derdim ki universitede degisir durum; ama yok! Zaten siyrilmaya calistigim insanlar universiteleri dolduruyor. Mantikli insan gruplari kuramadim zamaninda, cekingenligim yuzunden. Simdi ise cezasini cekiyorum bir nebze bu durumumun, sanki isteyerek yapmisim gibi... En azindan benim universitemde oyle fazla mevcut grup yok, etraftaki degisimleri farkedebilen. Sadece kurulu duzeni kendi iclerinde yorumlayan kimseler ya da yorumlamayi israrla reddeden kimseler mevcut... Okudugum universite ve sehirden kopali cok oldu ki geriye donme niyetim de yok.
Tek istedigim artik huzur. Bir damla olur, kovayla basimdan asagi olur... hic farketmez. Nasil geldigi de onemli degil. Gelsin; ama hic gitmesin. Lutfen.
Dipnot: Resimlerimi yuklemek icin bir resim blogu olusturmaya karar verdim. Mevcut yogunlugumdan siyrilinca bu is uzerine yogunlasacagim.
Sevgiler.
Arif.
23 Mayıs 2010 Pazar
Paris* // Madrid // Barselona
* Gittim bu sehre... Dunyada, az da olsa, bulunmam gereken tek tuk birkac onemli noktada gezdim, kaldim, dolastim, havasini soludum, insanlarini izledim, mutlu oldum, hayal kurdum... ozetle yasadim. Paris aralarinda, hep gitmeyi istedigim, ayri bir yeri olan, guzel bir sehir olarak kalmisti benligimde. Asklarin sehri, pahaliligin sehri, ihtisamin sehri, guzelliklerin sehri... ve daha bir cok sifatla tanimliyor kendini benim icimde. Bu sekildeyken gidip gorup, hakli oldugumu hissederek yasamak kadar guzeli yok. Paris hep orada; ama ben neredeyim ki ona gideyim?.. Erasmus vs. zimbirtilarini firsat bilip, onceki blogumda da bahsettigim uzere, hayalini kurdugum bu sehre gittim. 3 gun 2 gece kaldim. Gormem gereken yerleri, sokak ve caddeleri gordum. Insanlarini anlamaya calistim. Ve tamamiyle hayran kaldim. Keske orada yasayabilseydim dedim. Cok ozel bir yer hala daha icimde. Ve Fransizlar oyle herkesin bahsettigi turden insanlar degil. Gayet yardimsever ve "Ingilizce" bilen insanlar. Her ulkedeki insanlar kadar iste... Ozetle Paris'e asik oldum.
6 gun gecirdim toplam gezimde bu sefer. 3 bayan ve 2 erkek Turk olarak gezdik, eglendik, tartistik... yani seyahate ciktik. Sonuc olarak mutlu olduk her seyden. Herkes kendine gore bir hayranlikla yorumladi gezip gordugu yerleri; ama ben hayalimdeki yere odaklanmistim tamamiyle.
Madrid ve Barselona, aslinda sanirim neredeyse butun Ispanya, bana Turklerle ilgili seyleri hatirlatti. Cok yakin hissettim birden onlari kendime; ama Avrupa Birligi kavramini sorgulamama neden oldu bu 2 sehir benim icimde... Turkiye'nin, bir kez daha, Avrupa Birligi icinde olmasi gerektigini hissettim. Madrid baskent havasini korur gibiydi; ama bizim Ankara gibi degil tabiki. Barselona ise, deniz kenarinde olmasi nedeniyle ve bircok guzel mekani barindirmasi nedeniyle ayri bir guzellige sahip bana gore. Ispanya da guzeldi. Begendim ben.
Gezerken ne kadar sehri anlamaya ve kavramaya calissam da icimde bir yerlerde hayal kuran Arif, moduma devam ettim her bir adimimda. Amerika'dan sonra her gittigim sokakta, kafede ya da herhangi bir yerde, karsima cikabilecek X kisisini arar oldu gozlerim. O kadar inanmisimki artik ancak bu sekilde bulabilecegime, her seyi pembe gorur oldum sanki(!)..
Simdi yine Vilnius'a donmus, odasinda bloguna birkac not dusen, yorgun, yapmasi gerekenleri dusunmeye calisan bir Arif var.Yarin farkli bir gun olacak, buna inaniyorum. Daha iyi, daha positif, daha guzel, daha verimli bir gun olarak. Ve yarindan sonraki her gun, bir onceki gune nazaran daha guzel gececek... Oyle hissediyorum su anda, her ne kadar sol ayagimin agrisini fazlaca hissediyor olsamda...
6 gun gecirdim toplam gezimde bu sefer. 3 bayan ve 2 erkek Turk olarak gezdik, eglendik, tartistik... yani seyahate ciktik. Sonuc olarak mutlu olduk her seyden. Herkes kendine gore bir hayranlikla yorumladi gezip gordugu yerleri; ama ben hayalimdeki yere odaklanmistim tamamiyle.
Madrid ve Barselona, aslinda sanirim neredeyse butun Ispanya, bana Turklerle ilgili seyleri hatirlatti. Cok yakin hissettim birden onlari kendime; ama Avrupa Birligi kavramini sorgulamama neden oldu bu 2 sehir benim icimde... Turkiye'nin, bir kez daha, Avrupa Birligi icinde olmasi gerektigini hissettim. Madrid baskent havasini korur gibiydi; ama bizim Ankara gibi degil tabiki. Barselona ise, deniz kenarinde olmasi nedeniyle ve bircok guzel mekani barindirmasi nedeniyle ayri bir guzellige sahip bana gore. Ispanya da guzeldi. Begendim ben.
Gezerken ne kadar sehri anlamaya ve kavramaya calissam da icimde bir yerlerde hayal kuran Arif, moduma devam ettim her bir adimimda. Amerika'dan sonra her gittigim sokakta, kafede ya da herhangi bir yerde, karsima cikabilecek X kisisini arar oldu gozlerim. O kadar inanmisimki artik ancak bu sekilde bulabilecegime, her seyi pembe gorur oldum sanki(!)..
Simdi yine Vilnius'a donmus, odasinda bloguna birkac not dusen, yorgun, yapmasi gerekenleri dusunmeye calisan bir Arif var.Yarin farkli bir gun olacak, buna inaniyorum. Daha iyi, daha positif, daha guzel, daha verimli bir gun olarak. Ve yarindan sonraki her gun, bir onceki gune nazaran daha guzel gececek... Oyle hissediyorum su anda, her ne kadar sol ayagimin agrisini fazlaca hissediyor olsamda...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)