25 Mayıs 2010 Salı

Sayfami ziyaret edenler - Diger mevzular

         Bugunlerdeki ruh halime deginmeden soyle bir sey var dikkatimi ceken: Blog sayfamda "Nerelerden gelmissiniz!" diye bir bolum var ve ben orada insanlarin sayfama nasil ve nereden ulastigini gorebiliyorum. Haliyle bazen oyle insanlar ulasiyor ki sayfama, cok ilginc. Biri arama sayfasinda "bence insan dengeli olmalı" diye aratip benim sayfama ulasmis. Kimsin sen? Aklini mi kaybettin? Boyle bir aramayi nasil bir insan yapar? Ve ulastigi sayfa, yani blogum, nasil yardimci olabilir sana? Boyle diyorum; cunku internetteki "insan nasil dengeli olur" sorusunun en son yaniti benim blogumda bulunmaktadir sanirim. Ben basta dengesizim ki yazilarim, benden birer yansima, daha dengesizdir. Yuzumde soyle bir gulumseme birakti bu durum. Tesekkur ediyorum sayfami bu sekilde ziyaret edenlere! Yine gelin, ozletmeyin kendinizi...

           Su siralar kafam feci derecede karisik. Bu son gezimle birlikte, hayalimi gerceklestirmenin verdigi mutlulugu yasiyorum bir yandan, diger yandan derslerim, bir yandan da kalbimle beynimi cozmeye calisiyorum. Birak gitsin hepsini dedim zamaninda, gordum sonuclarini... Simdi ayagimi yere basmanin zamani diye dusunuyorum. Insanlara eskisinden daha az guveniyorum. Fazla konusmuyorum. Yalniz gezmeyi, tek basima kahvemi alip, parka gidip oturmayi, resim cekmeyi, muzik dinlemeyi, insanlari incelemeyi ve benzeri bir cok seyi yapmayi cok seviyorum su siralar. Hani kafami rahatlatmaya calisiyorum kendimce. Daha once denemedigim seyler bunlar, en azindan hepsini ayni anda denememistim. Iyi hissediyorum yapinca...

Sistemden nefret ediyorum. Turkiye'deki sistemden ayrica nefret ediyorum ki Avrupa ve Amerika felan hava kalir yaninda. Dunyadan nefret ediyorum aslinda ben. Cok geldi bana 2 yilda insanlar. Yasamaktan bezdirdi, ikiyuzlu, yalanci, sorumsuz, seviyesiz, salak sacma davranislari... Bos insanlarla dolu cevrem. Ne yazik ki ben cekiyorum galiba hepsini kendime. Cok mu cabuk deger veriyorum herkese nedir? Univesiteye gelmeden once derdim ki universitede degisir durum; ama yok! Zaten siyrilmaya calistigim insanlar universiteleri dolduruyor. Mantikli insan gruplari kuramadim zamaninda, cekingenligim yuzunden. Simdi ise cezasini cekiyorum bir nebze bu durumumun, sanki isteyerek yapmisim gibi... En azindan benim universitemde oyle fazla mevcut grup yok, etraftaki degisimleri farkedebilen. Sadece kurulu duzeni kendi iclerinde yorumlayan kimseler ya da yorumlamayi israrla reddeden kimseler mevcut... Okudugum universite ve sehirden kopali cok oldu ki geriye donme niyetim de yok.

Tek istedigim artik huzur. Bir damla olur, kovayla basimdan asagi olur... hic farketmez. Nasil geldigi de onemli degil. Gelsin; ama hic gitmesin. Lutfen.

Dipnot: Resimlerimi yuklemek icin bir resim blogu olusturmaya karar verdim. Mevcut yogunlugumdan siyrilinca bu is uzerine yogunlasacagim.

Sevgiler.
Arif.

23 Mayıs 2010 Pazar

Paris* // Madrid // Barselona

* Gittim bu sehre... Dunyada, az da olsa, bulunmam gereken tek tuk birkac onemli noktada gezdim, kaldim, dolastim, havasini soludum, insanlarini izledim, mutlu oldum, hayal kurdum... ozetle yasadim. Paris aralarinda, hep gitmeyi istedigim, ayri bir yeri olan, guzel bir sehir olarak kalmisti benligimde. Asklarin sehri, pahaliligin sehri, ihtisamin sehri, guzelliklerin sehri... ve daha bir cok sifatla tanimliyor kendini benim icimde. Bu sekildeyken gidip gorup, hakli oldugumu hissederek yasamak kadar guzeli yok. Paris hep orada; ama ben neredeyim ki ona gideyim?.. Erasmus vs. zimbirtilarini firsat bilip, onceki blogumda da bahsettigim uzere, hayalini kurdugum bu sehre gittim. 3 gun 2 gece kaldim. Gormem gereken yerleri, sokak ve caddeleri gordum. Insanlarini anlamaya calistim. Ve tamamiyle hayran kaldim. Keske orada yasayabilseydim dedim. Cok ozel bir yer hala daha icimde. Ve Fransizlar oyle herkesin bahsettigi turden insanlar degil. Gayet yardimsever ve "Ingilizce" bilen insanlar. Her ulkedeki insanlar kadar iste... Ozetle Paris'e asik oldum.

6 gun gecirdim toplam gezimde bu sefer. 3 bayan ve 2 erkek Turk olarak gezdik, eglendik, tartistik... yani seyahate ciktik. Sonuc olarak mutlu olduk her seyden. Herkes kendine gore bir hayranlikla yorumladi gezip gordugu yerleri; ama ben hayalimdeki yere odaklanmistim tamamiyle.

Madrid ve Barselona, aslinda sanirim neredeyse butun Ispanya, bana Turklerle ilgili seyleri hatirlatti. Cok yakin hissettim birden onlari kendime; ama Avrupa Birligi kavramini sorgulamama neden oldu bu 2 sehir benim icimde... Turkiye'nin, bir kez daha, Avrupa Birligi icinde olmasi gerektigini hissettim. Madrid baskent havasini korur gibiydi; ama bizim Ankara gibi degil tabiki. Barselona ise, deniz kenarinde olmasi nedeniyle ve bircok guzel mekani barindirmasi nedeniyle ayri bir guzellige sahip bana gore. Ispanya da guzeldi. Begendim ben.

Gezerken ne kadar sehri anlamaya ve kavramaya calissam da icimde bir yerlerde hayal kuran Arif, moduma devam ettim her bir adimimda. Amerika'dan sonra her gittigim sokakta, kafede ya da herhangi bir yerde, karsima cikabilecek X kisisini arar oldu gozlerim. O kadar inanmisimki artik ancak bu sekilde bulabilecegime, her seyi pembe gorur oldum sanki(!)..

Simdi yine Vilnius'a donmus, odasinda bloguna birkac not dusen, yorgun, yapmasi gerekenleri dusunmeye calisan bir Arif var.Yarin farkli bir gun olacak, buna inaniyorum. Daha iyi, daha positif, daha guzel, daha verimli bir gun olarak. Ve yarindan sonraki her gun, bir onceki gune nazaran daha guzel gececek... Oyle hissediyorum su anda, her ne kadar sol ayagimin agrisini fazlaca hissediyor olsamda...

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Nerelerdesin...

Bunaliyorum iyice. Sanki fazladan edindigim yukler, artik, omuzlarimdan kayip dusuyor ve ben dustugunu gordugum halde tekrar omuzlarima koymaya calisiyorum. Her koymaya calistigimda, o yukler, parcalara ayriliyor sanki... Koymaya calisirken, duzenli olmasi icin, o parcalari tekrar birlestirmeye calisiyorum ustelik, sanki yukleri tasimaktan zevk alirmiscasina...

Neredeyse dokuz ayi doldurdum oyle ya da boyle. Ben yirmi bir yasimdayim. Hayatimda unutmadigim, mantikli ya da mantiksiz bircok sey yasadim; ama bu dokuz ayda oldugu gibi, hic bir zaman diliminde surekli geriye donup bakmadim ya da geride biraktigim her bir dakika icin, cok onemli bir seyi kaybetme hissindeymiscesine, uzulmedim. Demek istedigim, dakikalar, saniyeler hatta, beni bunaltmaya basladi. Hayattan o alamadigim mutlulugu, alma umudumu yitirtiyor bana.

Hic bir caba gosteremiyorum, geriye donup baktiklarim icin. Sanki ellerim kollarim kelepcelenmis. Ya da bilmiyorum sebebini. Cekip gitmis ruhum bedenimi...

Birilerine anlatmaya gelmiyor bu durumu mesela. Dunya sanirim eskisinden daha yogun. Insanlar daha karmasik dusuncelere sahip artik. Iki dakika oturup dertlesebilen kimseler kalmamis dunyada. Ya da dinlemesini bilen. Vardir belki de bilemem. Benim yok, olmadi, olamazda sanirim...

Anlatmayin derdinizi kimseye. Ne gerek var? Kalmadi oyle derdini kendi derdi gibi alip saklayan, cozmeye calisan hic kimse. Insanlar sadece sizi tuketene kadar "dost", insanlar sadece siz onlari mutlu edene kadar "sevgili"... Ben ki yazabiliyorsam bu satirlari. Vardir elbet bir bildigim, bir "hissetmisligim"...

Cok kolay guven verebiliyorum karsimdakine. Seviyorsam o kisiyi, dost ya da arkadas olarak, anliyor karsimdaki direkt; cunku saklayamiyorum ben hissettiklerimi yuzumde ya da dilimde... Neden ben gibi biri de cikmaz ki karsima? Herkes guzel seyler diyor birbirlerine, ben de duyuyorum epeyce, sagolsunlar, mutlu ediyor insani bu tip seyler. Ne yazik ki soyleyenlerin cogu, soylemeyi becerebildikleri kadar, sahteliklerini gizleyemiyorlar olacaklar ki, bu genc beyni kandiramiyorlar uzun sure. Anliyorum ne kadar samimi olduklarini. Sonra uzuluyorum tabi... Arif iste. Ertesi gun unutur. Icine atar, sesini cikarmaz, unutur belki. Bir gun gelir kirilir. Kimse anlamaz. Oysaki birikmistir icinde. Nerden bilsin, dagin neden diger daga kustugunu?.. Haberi yok.

Icim sıkıldı yine. Yine actim bu sayfayi. Yine yazdim kendi kendime ne hissediyorsam. Rahatladim mi? Eh iste, en azindan gereksizce, bos bir insana anlatmaktan bin kat daha degerli su iki kelimem...

Kendime not: Ayin 17si, Pazartesi gunu, yola cikiyorum yine, insallah. Hayalimdeki sehre gidiyorum. Ne ara hayallerime girdi bilmiyorum; ama oyle bir hedef koydum sanki kendime. Hayalim iste. Paris...

Madrid ve Barselona sehirleri var onumuzdeki hafta gezecegim sehirler arasinda. Iki ulke, iki baskent, toplamda uc sehir... Bu sefer tum masrafi minumum sekle getirmeye calistim. Blogumu hep takip eden ve bana harclik veren o guzel insan sayesindedir bu gezmelerim. Allah sonsuz kez razi olsun senden. Sana ve ailene binbir mutluluk katsin. Benimle kal hep. Sen unutmayacaklarimin listesindesin.

<<-->> Bu haftayla birlikte bir sureligine gitmek istiyorum buralardan. Kendimden kacabildigim kadar uzaga kacmak istiyorum. Biliyorum imkansiz. Bilmiyorum kimse de anlamayacak bu halimi. Olsun. Olsun...