Olmuştur... Hayatınızda mutlaka "yarın daha iyi bir güne başlayacağım, daha dinamik olacağım, daha güçlü olacağım" dediğiniz zamanlar, size bu sözleri söyleten olaylar/kişiler olmuştur. Gerçekten yeni bir başlangıç mı yapıyorsunuz bu şekilde? Yoksa siz de ben gibi kendinizi 1-2 günlüğüne kandırıyor musunuz?.. Bilmiyorum. Bu sefer hatta şu sıralar başımdan geçen olaylar yüzünden bu tip bir cümle kurmadım hiç. Kurmadım, belki eskisi gibi güçsüz değilim belki. Gerçekten neyin ne olduğunu, nasıl davrandığını çözebilecek hala geldim.
Bu sefer kurmadım böyle bir cümle. Kurmadım evet! Kendime de şaşırdım; ama kurmadım. Biliyorum; çünkü bir faydası olmuyor. Hayat, kaldığı yerden devam ediyor. Sen istersen kendini öldür; ister milyonları öldür...
Halamlara gittim 1 saat önce. Yapmış yine 'büüüssüürü' yemek. İşin kötü tarafı akşam yemeğini yemiştim ben gitmeden önce. Neyse halamları görmüş oldum. Bir de koca bir mideye sahip oldum içi dolu olanından...
Kafam çok rahat. Elim de çok rahat! Artık gitara daha iyi hakim oluyorum. Çok mutluyum bu konuda. Daha temiz ritmler atıyorum.
Arkadaşlık konusunda da esnek bir hale geldim. Çok rahatım. Başka şeylere değer vermem gerekiyormuş. Nasıl olur da bu kadar kör olabilmişim dedim. Yanlış insanların/şeylerin etrafında yıpratmışım kendimi. Şimdi farkındayım her şeyin. Ve mutluyum! (Allah bozmasın.)
Bu arada Hande Yener'in yeni albümü çıkmış. Yorumsuz kalarak Gülben Ergen'in yeni albümünü indirdim. Yani itunes ile satın aldım! (itunes'a geçmemiştir kesin şarkılar)
Bu da bir şarkısının sözleri: "Giden günlerim oldu"
Giden günlerim oldu
Seni anmadım yola bakmadım hala
Dile gelmeden düşlerim yanlızlığa
Susmanda yeterdi son vermem için hayatıma
Tüm güllerim soldu
Sana atmadım taraf olmadım asla
Dile gelemden düşlerim yanlızlığa
Gülmende yeterdi geri gelmem için hayata
Beni alsalar ipe koysalar
Dayamaz yine kadere salsalar
Gönlüm arıyor titriyorum bak
Sıra gelmeden gidemem ki ben
Tutmaz ellerim seni görmeden
Zaman geçiyor bekliyorum bak
Beni alsalar ipe koysalar
Hala titriyorum bak
Sıra gelmeden gidemem ki ben
Hala bekliyorum bak
4 Nisan 2009 Cumartesi
31 Mart 2009 Salı
Sahte - Orijinal
Aslında hala tartışırım, "orjinal" olarak yazanları mı haklı bulmalı yoksa TDK ile savaş veren kelime olan "orijinal"li benimseyenleri mi taraf tutmalı? Ben mümkün olduğunca orijinal kelimesini kullanıyorum. Kullandırmaya çalışanlardan biriyim ayrıca...
Sahte kelimesi de acaba orijinalin yandan kayıp vermiş hali midir? Ne diyebilirim bu kelime hakkında ben? Hımm, şu sıralar gündemimin güzide kelimelerinden biri, diyebilirim.
Sorgulamıyorum. Sormuyorum. Aramıyorum. Kafamı kurcalayan tek tük konular var; ama yine de içim rahat. Nedir bunlar?
Etrafımdaki insanların sahte gülüşlerinden, sahte "ince" sözlerinden sıkılmış durumdayım. Biri sizin yüzünüze bakıp; kendi içinde değiştirdiği yığınla düşünceye rağmen, birilerine "o insanları kullanıyor" tarzı atıflarda bulunmasına rağmen, rica ettiğiniz şeyleri duymazlıktan gelmesine rağmen, nasıl olur da yüzünüze bakıp; hiç bir şey olmamış dercesine, gülümser; anlayamıyorum. Ben buna iki isim veririm: Biri çocukluktur, diğeri de kullanmaktır...
Şahsen kendimi biliyorum. Bir zamanların susmayan, konuşan, gülen insanı idim. Şimdi pek öyle olduğum söylenemez; çünkü bir zamanlar herkese iyi niyetle yaklaşırdım. Herkese ayrı ayrı değer verirdim. Herkesle ayrı bir muhabbete girerdim...
Girmemek lazımmış efendim. 2-3 kişiyle sıkı muhabbete girmeliymiş insan. O, arkadaşım dediği, kişilerle yiyip içip; afedersiniz sıçmalıymışsınız ki adam yerine koyulasınız. İyi niyetli değil; çıkarcı insan olmalıymışsınız. Kıskandığınız dostlukları bozmak için, elinizden geleni yapmalıymışsınız. İnsanların aklıma bir "şeytan" misali düşünceler yerleştirmeliymişsiniz. Daha çok sayarım aslında, zaman kaybı...
En yakın çevrem şu anda ev arkadaşlarım ve okul arkadaşlarım haliyle. Diğer çevrem Ankara ve İstanbul'da bulunmakta. Tabi yurt dışında olanlar da var. Fakat nedense ben okul ile ilgili durumları abartıyorum biraz. Zamanımın çoğu orda geçiyor diye olacak...
Hala çocuk gibi "not" delisi olan, karı-kız / rakı-balık delisi olan insanlarmış meğer arkadaş diye tabir ettiklerim. İki çift laf edebildiğim, bir elin beş parmağı kadar insan var okulumda. Neden? Çok düşündüm. Benim kimseye zararım yok, onun farkındayım.
Çok mu konuşuyorum? Sus dersin.
Küser miyim?
Kırılırım belki; ama haklıysan üstüne gitmem.
Notları mı yükseltiyorum?
Çalış senin de olsun.
Hatta gel beraber çalışalım. Ne dersin?
Bundan başkası olamaz benim insanlara zararım. Çoğusunun istediği gibi faydam da olmaz; ama...
İçelim mi?
Yok ben içmiyorum.
Kız ayarla bana?
Buyur? Pez*v*nk miyim ben?
O zaman bi' s*kt*r git!
...
Böyle midir arkadaşlık? Ya cidden bahsettiğim seviyede insan yok. Ya da ben fazla ciddiye aldım, dost-arkadaş-üniversite ortamı olaylarını... Almamam mı gerekiyor acaba? Yani liseden mezun olduğum gibi üniversiteden de mezun olayım diyorsunuz? "Ot" gibi boş ve kuru...
Yine de çok şükür hala insanlığını koruyabilmek bir kaç arkadaşım var. Aklı başı yerinde, konuşmasını bilen, beni ben olduğum için seven ve hatalarımı, benim gibi, yüzüme söyleyebilen...
Teşekkür ediyorum Sdü!
* Yaşımdan büyük insanlarla arkadaşlık kurmamı öğrettiğin için.
* Her ne olursa olsun, iyi niyetimden vazgeçmemem gerektiğini gösterdiğin için.
* Her samimi olduğumla dost kalmak zorunda olmadığımı gösterdiğin için.
Teşekkür ederim sahte arkadaşlarım!
* Vaktimi daha kıymetli kullanmam gerektiğini öğrettiğiniz için.
* Dinimle, konuşmamla, görüntümle, bulunduğum konumla benim kişiliğimi karıştırıp; beni kafanızda farklı noktalara getirdiğiniz için.
* Esas arkadaşlarımın kim olduğunu gösterdiğiniz için...
Sahte kelimesi de acaba orijinalin yandan kayıp vermiş hali midir? Ne diyebilirim bu kelime hakkında ben? Hımm, şu sıralar gündemimin güzide kelimelerinden biri, diyebilirim.
Sorgulamıyorum. Sormuyorum. Aramıyorum. Kafamı kurcalayan tek tük konular var; ama yine de içim rahat. Nedir bunlar?
Etrafımdaki insanların sahte gülüşlerinden, sahte "ince" sözlerinden sıkılmış durumdayım. Biri sizin yüzünüze bakıp; kendi içinde değiştirdiği yığınla düşünceye rağmen, birilerine "o insanları kullanıyor" tarzı atıflarda bulunmasına rağmen, rica ettiğiniz şeyleri duymazlıktan gelmesine rağmen, nasıl olur da yüzünüze bakıp; hiç bir şey olmamış dercesine, gülümser; anlayamıyorum. Ben buna iki isim veririm: Biri çocukluktur, diğeri de kullanmaktır...
Şahsen kendimi biliyorum. Bir zamanların susmayan, konuşan, gülen insanı idim. Şimdi pek öyle olduğum söylenemez; çünkü bir zamanlar herkese iyi niyetle yaklaşırdım. Herkese ayrı ayrı değer verirdim. Herkesle ayrı bir muhabbete girerdim...
Girmemek lazımmış efendim. 2-3 kişiyle sıkı muhabbete girmeliymiş insan. O, arkadaşım dediği, kişilerle yiyip içip; afedersiniz sıçmalıymışsınız ki adam yerine koyulasınız. İyi niyetli değil; çıkarcı insan olmalıymışsınız. Kıskandığınız dostlukları bozmak için, elinizden geleni yapmalıymışsınız. İnsanların aklıma bir "şeytan" misali düşünceler yerleştirmeliymişsiniz. Daha çok sayarım aslında, zaman kaybı...
En yakın çevrem şu anda ev arkadaşlarım ve okul arkadaşlarım haliyle. Diğer çevrem Ankara ve İstanbul'da bulunmakta. Tabi yurt dışında olanlar da var. Fakat nedense ben okul ile ilgili durumları abartıyorum biraz. Zamanımın çoğu orda geçiyor diye olacak...
Hala çocuk gibi "not" delisi olan, karı-kız / rakı-balık delisi olan insanlarmış meğer arkadaş diye tabir ettiklerim. İki çift laf edebildiğim, bir elin beş parmağı kadar insan var okulumda. Neden? Çok düşündüm. Benim kimseye zararım yok, onun farkındayım.
Çok mu konuşuyorum? Sus dersin.
Küser miyim?
Kırılırım belki; ama haklıysan üstüne gitmem.
Notları mı yükseltiyorum?
Çalış senin de olsun.
Hatta gel beraber çalışalım. Ne dersin?
Bundan başkası olamaz benim insanlara zararım. Çoğusunun istediği gibi faydam da olmaz; ama...
İçelim mi?
Yok ben içmiyorum.
Kız ayarla bana?
Buyur? Pez*v*nk miyim ben?
O zaman bi' s*kt*r git!
...
Böyle midir arkadaşlık? Ya cidden bahsettiğim seviyede insan yok. Ya da ben fazla ciddiye aldım, dost-arkadaş-üniversite ortamı olaylarını... Almamam mı gerekiyor acaba? Yani liseden mezun olduğum gibi üniversiteden de mezun olayım diyorsunuz? "Ot" gibi boş ve kuru...
Yine de çok şükür hala insanlığını koruyabilmek bir kaç arkadaşım var. Aklı başı yerinde, konuşmasını bilen, beni ben olduğum için seven ve hatalarımı, benim gibi, yüzüme söyleyebilen...
Teşekkür ediyorum Sdü!
* Yaşımdan büyük insanlarla arkadaşlık kurmamı öğrettiğin için.
* Her ne olursa olsun, iyi niyetimden vazgeçmemem gerektiğini gösterdiğin için.
* Her samimi olduğumla dost kalmak zorunda olmadığımı gösterdiğin için.
Teşekkür ederim sahte arkadaşlarım!
* Vaktimi daha kıymetli kullanmam gerektiğini öğrettiğiniz için.
* Dinimle, konuşmamla, görüntümle, bulunduğum konumla benim kişiliğimi karıştırıp; beni kafanızda farklı noktalara getirdiğiniz için.
* Esas arkadaşlarımın kim olduğunu gösterdiğiniz için...
29 Mart 2009 Pazar
Mim! İm! M! Hö?
Ne oluyor yahu, diye sordum kendime birden. Baktım bir de o ne? Mimlemiş beni biri. O.o
İlk kez mimleniyorum.
"Şok heyeçanlıyığm, yağni bağna bu ödülü, kıymenti vereğn arkidişime şook teşenkkür ediyoruğm" deyip de durumu iğrenç boyuta getirmeyeceğimden emin olunuz.
Şu sıralar yazacak etkili bir faaliyet yok içimde, iyisi mi hazır biri mimlemiş, yazıveriyim bir şeyler, dedim. Ve geçtim benim dizüstüsünün klavyesinin başına...
Biri benim kalbimi nasıl çalabilir? Kalbime giden yol, bir erkek olarak, midemden mi geçiyor?
Yoksa bir çift lafa kanan birisi miyim?..
- Ciddi moda geçiyoruz. -
Ben aşkı çok yaşamadım... Doğru insanlar çıkmadı karşıma. Çok beklenti içine girmedim diyemem; ama imkansız şeyleri beklemedim karşımdakinden. Mümkün olduğunca anlayışlı oldum. Kimi zaman çabuk kırıldım, çok alınganım sanırım, kimi zaman da çok tepki gösterip karşımdakini üzdüm...Masum kaldı tüm davranışlarım. İyi niyetimle yaklaştım her zaman. Olmadı... Çözümlemelerimde hatalı olmadım hiç bir zaman. İnsan sarrafı olmuştum kısmen, demek istediğim. Haklı çıktım bazı konularda.
Bakmıyorum dış güzelliğe öyle. Aman çekici olsun, akıllı olsun, oturmasını kalkmasını bilsin, olgun davransın... Bu tip şeyleri beklemedim karşımdakinden.
Zaten içten söylediği tek bir kelimeyle yıkıyorum ben tüm duvarlarımı. Sanırım bu da aşırı duygusal olmamdan kaynaklanıyor.
Özetle, kalbimin çalınmasını sağlamak için tüm alarm sistemimi kapatmış durumday(d)ım... Artık değil. Yanlış insanlar çıktı karşıma hep. En masum duygularımı, yanlış insanların kalbinde saklamaya çalışmışım. Şimdi diyeceksiniz bir kibritle tüm samanlığı yaktın hemen, demeyin öyle şeyler.
Yakarım ben! Ben o birkaç insana gelene kadar ne kadar insanla muhattap olmak zorunda kaldım. Ne yüzler, ne kalpler, ne beyinler tanıdım; bilseniz... O yüzden artık duruldum, kalbim sakinleşti, huzur moduna geçtim. Uzun bir süre de böyle kalacağım galiba.
Şimdi ise bırakın önceki duvarları kaldırmayı, o duvarların üstüne bir de demir tel çektim. Hatalı mıyım, değil miyim, hiç tartışacak gücüm kalmadı. Aşırı derece yorgunum duygusal konularda. O yüzden dokunmayın, göz yaşlarımda boğulursunuz...
Mutlu beraberlik... Hımm... Çok zor. Ben artık günümüz çiftlerinin neredeyse hiç birinin birlikteliğine inanmıyorum, samimi bulmuyorum, gelecek vaadeden bir şey olarak göremiyorum. Yapamıyorum; çünkü çok yapmacık geliyor her şey. Hatta bir aralar görücü usülünün çok mantıklı olduğunu bile düşünmekteydim. :P Derseniz ki samimi bir çift var, sence ne yapmalı bunlar mutluluklarını sürdürebilmeleri için derseniz, o zaman derim ki, o çifte "hoşgörü" ve "fedakarlık" kavramlarını aşılayın, benimsetin, beyinlerine sokun yahu! Şu zamandaki en önemli kavramlardan biri bence bu iki şey. Şey? Ney? Ben neden bahsediyordum ya?!
Aman! Mimlenmenin hakkını verdim umarım, Agüleys?
İlk kez mimleniyorum.
"Şok heyeçanlıyığm, yağni bağna bu ödülü, kıymenti vereğn arkidişime şook teşenkkür ediyoruğm" deyip de durumu iğrenç boyuta getirmeyeceğimden emin olunuz.
Şu sıralar yazacak etkili bir faaliyet yok içimde, iyisi mi hazır biri mimlemiş, yazıveriyim bir şeyler, dedim. Ve geçtim benim dizüstüsünün klavyesinin başına...
Biri benim kalbimi nasıl çalabilir? Kalbime giden yol, bir erkek olarak, midemden mi geçiyor?
Yoksa bir çift lafa kanan birisi miyim?..
- Ciddi moda geçiyoruz. -
Ben aşkı çok yaşamadım... Doğru insanlar çıkmadı karşıma. Çok beklenti içine girmedim diyemem; ama imkansız şeyleri beklemedim karşımdakinden. Mümkün olduğunca anlayışlı oldum. Kimi zaman çabuk kırıldım, çok alınganım sanırım, kimi zaman da çok tepki gösterip karşımdakini üzdüm...Masum kaldı tüm davranışlarım. İyi niyetimle yaklaştım her zaman. Olmadı... Çözümlemelerimde hatalı olmadım hiç bir zaman. İnsan sarrafı olmuştum kısmen, demek istediğim. Haklı çıktım bazı konularda.
Bakmıyorum dış güzelliğe öyle. Aman çekici olsun, akıllı olsun, oturmasını kalkmasını bilsin, olgun davransın... Bu tip şeyleri beklemedim karşımdakinden.
Zaten içten söylediği tek bir kelimeyle yıkıyorum ben tüm duvarlarımı. Sanırım bu da aşırı duygusal olmamdan kaynaklanıyor.
Özetle, kalbimin çalınmasını sağlamak için tüm alarm sistemimi kapatmış durumday(d)ım... Artık değil. Yanlış insanlar çıktı karşıma hep. En masum duygularımı, yanlış insanların kalbinde saklamaya çalışmışım. Şimdi diyeceksiniz bir kibritle tüm samanlığı yaktın hemen, demeyin öyle şeyler.
Yakarım ben! Ben o birkaç insana gelene kadar ne kadar insanla muhattap olmak zorunda kaldım. Ne yüzler, ne kalpler, ne beyinler tanıdım; bilseniz... O yüzden artık duruldum, kalbim sakinleşti, huzur moduna geçtim. Uzun bir süre de böyle kalacağım galiba.
Şimdi ise bırakın önceki duvarları kaldırmayı, o duvarların üstüne bir de demir tel çektim. Hatalı mıyım, değil miyim, hiç tartışacak gücüm kalmadı. Aşırı derece yorgunum duygusal konularda. O yüzden dokunmayın, göz yaşlarımda boğulursunuz...
Mutlu beraberlik... Hımm... Çok zor. Ben artık günümüz çiftlerinin neredeyse hiç birinin birlikteliğine inanmıyorum, samimi bulmuyorum, gelecek vaadeden bir şey olarak göremiyorum. Yapamıyorum; çünkü çok yapmacık geliyor her şey. Hatta bir aralar görücü usülünün çok mantıklı olduğunu bile düşünmekteydim. :P Derseniz ki samimi bir çift var, sence ne yapmalı bunlar mutluluklarını sürdürebilmeleri için derseniz, o zaman derim ki, o çifte "hoşgörü" ve "fedakarlık" kavramlarını aşılayın, benimsetin, beyinlerine sokun yahu! Şu zamandaki en önemli kavramlardan biri bence bu iki şey. Şey? Ney? Ben neden bahsediyordum ya?!
Aman! Mimlenmenin hakkını verdim umarım, Agüleys?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)