11 Şubat 2009 Çarşamba

Türk Sineması

Türk sineması denince aklıma bi'şey gelmiyor. Öyle bakıyorum boş boş... Yani hem gereksiz görüyorum hem de olmazsa olmaz diyorum. Garip bir şekilde son 2 yıldır yabancı sinema üzerine yoğunlaştım. Tabiki buna vazgeçilmezim müzik dünyası da dahil. İşi olması gerektiği şekilde yapanlar varken neden milliyetçilik duygularımın kalbime söz geçirmesine izin vereyim ki? Onlar daha güzel müzik yapıyorlar, daha iyi film yapıyorlar. Yapıyorlar işte!

En son gittiğim film Recep İvedik'tir Türk sinemasında. Bırakın Issız Adam filmini, Arog'a bile gitmemiş insanım ben! Gitmem kardeşim. Hissetmiyorum o konuda herhangi bir hissiyat. Acaba duygularım mı yozlaştı yabancı media ile? Uuvv, ürkütücü... Üzgünüm, Türkler film konusunda iyi değil. Bu aşırı derecede bariz bir gerçek. Yani etkilendiğiniz Türk filmlerini şöyle bir düşünün. Hak verirsiniz.

İşte en son Recep İvedik'e gittim geçen sene. Hatta ayarlayıp sınıf arkadaşlarımı, 10 kişi felan, vizyona girdiği gün gitmiştik. Çok eğlendik, çok güldük. Mutlu olduk. Film de haliyle Türklerin özellikleri vurgulanarak komedi yaratılmış idi. Gülmesi daha kolay oldu bu haliyle. Şimdi ise Recep İvedik 2'de aynısı, hatta daha yüksek bir performansını almayı düşünüyorum; ama bu sefer öyle çok kişi toplamadım. 3 arkadaşımla birlikte gidiyorum izlemeye. Ve yine vizyona girdiği gün izleyeceğiz. Yani bu cuma günü. Bu sefer daha çok güleceğimden eminim. Gülmeye ihtiyacım var; çünkü nedense etrafımdakileri güldürüyorum sürekli. Oysaki kendimin gülmeye ihtiyacı var...

Her baktığımda yüzümde bir tebessüm oluşuyor. Yani gülmemek mümkün değil. Belki gülmeye bilirsiniz, bilemem. Sorunlarınız var, derim. :D Şaka bir yana, gülmeli insan. Hele o masum bakışlı insanlar oluyor ya, hani böyle içten bakan insanlar, onlar böyle gülümsesinler sürekli. Gözleri parlasın o insanların. Etrafa enerji saçsınlar. Hatta bir tane yanımda olsun öyle insanlardan. Sürekli gülümsemesin tabii. Yanımda altına yapmış 4 yaşındaki bir çocuk gibi durmasını istemem. Aslında ben razıyım yanımda durmamasına öyle birinin. Yeterki varlığını bileyim öyle insanların yeryüzünde olduğunun...

Recep İvedik, o bir halk kahramanı!

*Fragmandan alıntı*

Recep'in babaannesi der:
- hayvan herifin tekisin,
hangi mandıradan aldık seni bilmiyorum ki -
Not: Burdan ismini vermeyi düşünmediğim bir sözlüğün yazarlarını da mimleyerekten düşüncemi belirteyim. Öhöm. Efendi efendi! Belki o filmden Şahan Bey çok para kazanabilir, belki kıllı bir ayı şekline bürünüp ortalıkta salak, saçma hareketler yapabilir, dahası sizin kişiliğinize ve zevkinize ters düşebilir. Gelin görün ki ben o filmi izlerken "gülüyorum" ve paramın hakkını -öğrenci indirimli şekliyle yani- sonuna kadar alıyorum! Ve elin bana saçma gelen Issız Adam filmine gidip saçma saçma sahnelerle dolu bir film izleyeceğime sen gibi, gider burda salak kıllı bir ayıyı izlerim! Ve oradaki bir yazarın belirttiği, gidenlere enbesil demesi de hiç hoş değil. Mevcut enbesilliği insanların zevkine hakaret ederek siz göstermişsinizdir efendim.

Recep İvedik 5 de olsa 10 da olsa giderim. -) Gülmek istiyorum yahu!

9 Şubat 2009 Pazartesi

İnsanlar

Aynaya baktığımda kolay kolay anlaşılabilir bir yapıya sahip olmadığımı görüyorum, biliyorum, hissediyorum, hissettiriyorum da. Bunun aksine insanları çok iyi anlama yetisine sahip olduğumu düşünüyorum. Düşünüyordum daha doğrusu. Artık anlama düşüncesini bile düşünemiyorum...

Hayatıma giren insanları anlamak zorundayım. Siz anlamak zorunda olmayabilirsiniz. Saygı duyarım... Ben anlamak zorundayım! Benim hayatıma öyle kimse elini kolunu sallayarak girip; çıkamaz. Girse de tüm açıklığıyla, en dürüst haliyle girer. Girip de çıkmıyorsa, bir gün elbet anlaşılır şekle gelir. En azından umut ediyorum o hale gelmesi için.

Bu gece şöyle bir geriye baktım, hayatıma girip de açık olmayan, dürüst olmayan ya da olması gereken şekilde normal ol(a)mayan insanları düşündüm. Vardı. Kimi gerçek ismini uzun bir aradan sonra söyledi, kimi "ben insanım yaşıyorum, seninle konuşuyorum, bunu bil yeter" demekle yetindi, kimi süper bir arkadaş olup; sırtını döndü, kimi sessiz kaldı her şeye rağmen... Bense her zamanki saflığımı, iyi niyetimi -her sefer olduğu gibi- ortaya serdim hiç kuşkusuz, şüphesiz... Hata ettim kimine göre, bu kadar rahat olmamalıydım insanlara karşı; çünkü onlar 'insan' sadece. Dokundu bu gece birkaç hissettiğim şey... Bazen oluyor böyle biliyorsun blog. Siliyorum. Her zamanki gibi bu konuda en kolayını yapıyorum. İnsanlara bana verdikleri değerleri veriyorum son 5 aydır. Ve çok rahatım bu konuda. Seçiyorum en iyilerini... (iyi = hakettiğim değeri verenleri) Seçmek zorundaymışım; çünkü bana kendi hayatıyla ilgili yarı buçuk yaklaşanlarla işim olmamalı. Bugüne kadar birkaç kişiyi de beklettim; ama onları da kaldırdım. Kaldırabildim mi acaba cidden blog? Kaldırmışımdır ben değil mi? Tamam...

Şimdi sessizliği, huzuru yaşıyor; bana insan gibi yaklaşan kimselerle konuşuyorum, buluşuyorum, yazışıyorum...

İnsan ilişkileri konusunda çok hassasım ben. Öyle ki sinirlenirsem hemen belli ederim ya da öyle bir içime atarım ki uzun bir aradan sonra çok kötü kullanırım. Bilmiyorum öyleyim ben.

Bugünlerde farkettiğim diğer bir durum da şudur: Meğer beni kimse öyle kalbinden sevmemiş bugüne kadar blog. Ne kadar acı bir durum bu? Ne kara sevdayı yaşayabilmişim ne de yalancı bir aşkı yaşamışım bugüne kadar. Hoşlanmakla bitmiş meğersem tüm ilişkilerim. Yeni yeni farkediyorum. Ben sevilecek yanlarımın çok olduğuna inanıyorum artık blog. Tek sorun karşıma doğru insanların çıkmayışı. Çıkmamışlar. Karşıma geçip konuşamayacak kadar aciz olmuş bir kısmı da. Ya da ben abartıyorum.

Siliyorum blog. Bir çok kişiyi sildim; bir kısmı kalmıştı. Onları da siliyorum. Hayırlısı olsun mu blog bana?

Olsun...

7 Şubat 2009 Cumartesi

Yine gidişler...

Yine gidiyorum. Nereye gidiyorum böyle? Çok derin bir yere değil yahu. Okuluma dönüyorum. Kendi şehrim dediğim şehre gidiyorum. Isparta. Her şey orada bitiyor zaten. En güzel başlamayanlar, en güzel mutsuzluklar, en kara yalnızlıklar orada... Mutluyum orada olduğum için. Orada olmam gerekiyormuş hayatımın en hızlı zamanlarında. Bana çok şey kazandırdı. Kişilik, arkadaşlık... Çoğu anlamda. Havasını bir türlü sevemesem de benim şehrim diyebiliyorum yine de.

Bir yazımda demiştim ki Isparta, benim elimle şekillendirebildiğim, ne istersem o olan bir şehir... Neden öyle dedim; çünkü o kadar kalabalık ki aslında şehir, bir o kadar da sessiz aynı zamanda. Hem istediğiniz türden insanı bulabiliyorsunuz hem de yalnız kalıyorsunuz bu şehirde. İstanbul olmasını isterdim; sonradan vazgeçtim bu düşüncemden. Hem de çok kesin bir şekilde vazgeçtim. Ankara olsun istemiştim bir aralar da. Her sefer gidip geldiğim şehir olsun istemiştim; ama her gidip geldiğimde "yok yok Isparta'da okuduğum iyi olmuş" derim.

Üniversite ismi konusunda zamanında yeteri kadar konuşmuşumdur. Gördüm ki değiştiren pek fazla bi'şey olmamıştır benim hayatımda. Kaldı ki okuduğum bölümde yurtdışı için yeteri kadar çalışmaktayım. Varsın vatanım size kalsın. Bakalım turşusu nasıl olacak!..

Yazılarım böyle "dokunulsa ağlanılacak" tipten oluyor; ama n'apiyim. Kimseye anlatmıyorum derdimi.

Ben gidip hazırlanayım. Yarın yolda olurum, Allah nasip ederse elbet...