Hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Temmuz 2024 Salı

Neler Oldu/Bitti

Blogum, sanal dert ortağım, ağlama duvarım... Merhaba!

Yok cidden, ağlayamıyorum. Bazen şarkılar var tüylerimi diken diken ediyor; tam 1-2 damla düşecek gibi oluyor, bakıyorum yalnız değilim ortamda... Saklıyorum, içime atıyorum göz yaşımı.

En son ne zaman ağladım uzun uzun, hatırlamıyorum. Hani böyle dünyevi şeylere değil de, kendime, içime, duygularımın örselenişine ne zaman ağladım hatırlamıyorum. Çok istedim sakin sakin ağlayayım, hafif esen serin havada...

Neyse, geçen çarşamba yine istifa ettim. 40 gün falan çalıştığım bir başka "baristacılık" işinden. Ve yine aynı tepkiler, şaşkınlıklar: "aaa makine mühendisisin, ne işin var burada"

Müdürle ilgili yığınla eleştiride bulunurdum; ama seni kirletmeye değecek biri değil Blogcum; ama yatırım yapan patronumu seviyordum.

Hayat... bu yaz çok sıcak geçiyor ve bendeki hastalıklar "yeteeeeer!" dedirtti. Aşırı terleme ve diyabetin kombinasyonu karşısında Superman olsa yarışamaz sanırım... O derece. 

18 Temmuz tarihinde sağlık konusunda başka bir adım atacağım. İnşallah bu sefer etkili olacak... Detayına inmek istemiyorum; ama güzel olsun diyelim.

Ve söylemeden geçemeyeceğim güzel bir şey de oldu. Geçen salı günü, izin günümdü ve ilkokul 1-4 arasında birlikte okuduğum ilkokul arkadaşımla görüştüm. O Akçaabat'dan gelmişti Yunanistan gezisi için. O arada İstanbul'da görüştük. Şimdi diyorum kendime keşke görüşünce ağlasaydım. Çünkü onun yüzüne de demiştim "sana bakınca bütün masumiyetimi, saflığımı görüyorum" diye. 26-27 sene geçti üstünden. Ah ah...

22 Temmuz tarihinde 36 yaşıma giriyorum Blog. Hazır olalım. 😜

Yazımı 1 haftadır keşfedip sürekli dinlediğim bir sanatçı ile sonlandıracağım; Ece Ata. Kendisi de sesi de çok zarif. Sezen Aksu'nun Sen Ağlama şarkısını bir de kendisinden dinleyelim:

11 Eylül 2023 Pazartesi

SOYUTLUYORUM

Bir süredir, bizde geçici olarak misafir olan, ablamın kedisi Coco ile birlikteyiz. Ondaki sakinlik, sürekli miskinlik hali ve minnoşluktan mıdır nedendir bilemiyorum; ben de öyleyim. Bir insandan almaya çalıştığım ya da almayı umduğum şeyleri ondan almaya çalışıyorum şu sıralar. 1-2 gün sonra uğurlayacağız kendisini. Sonra da ben uzaklara gideceğim...

Geçtiğimiz cumartesi için, tam "heh artık kimseyi aramayacağım, sıkboğaz ediyormuşum gibi geliyor buluşmak isterken" derken; bir arkadaşın araması ve peki deyip Kadıköy'e gidişim, yine yiyip içmeler... Pazar günü de o günkü yalnız yapacağım diye planladığım şeyleri yapmak için evden çıktım. Çok şükür biriktirdiğim şeyleri epeyce hallettim.

Yani nasıl bir tembellik oturmuş içime benim Blog? Tam 1 sene önce ekran görüntüsü alıp da işleme sokacağım dediğim 20-30 tane dosyayı, daha dün düzenleyip ayırdım. Pazar günü de verimli geçti derken ilginç bir şey yaşadım. Otobüs durağına doğru gitmek üzereyken biri yalpalayarak bana doğru geliyordu. Körkütük sarhoş bir abimiz "kendimi öldürüceeeem" şeklinde cümleler kura kura bana doğru geliyordu. Bendeki de cesaret, annemin de tek eleştirisi o oldu olayla ilgili bu arada: "Niye cevap veriyorsun adama?" Neyse, dedim ki "abi kenara geç şöyle araba çarpacak, öldürürsün sonra kendini, kenarda dur" 😁 Yolun karşısına geçerken peşimden gelmesiyle benim otobüsüme binişim arasında geçen 10 dakika bana adeta değişik durumları yaşattı. Adamın nefesindeki alkol nasıl içime sinmişse ya da bana öyle geldiyse, geçmedi sanki eve gelince bile içimden. Sanırım 4-5 kere sigara uzattı bana. Kendisi de içmeye çalışıyordu. İyi ki de yoktu çalmak. Aksi halde adam havaya uçardı. En son bir şekilde otobüsüm geldiğinde sıyrıldım, kaçtım. Yine de bahsettiği şeyler kötüydü. Çocuklarından bahsetmişti, ağladı biraz, kaldırımda iki kız çocuğuyla oturan bir aileye 200₺ verdi. Yani onlar da aslında almasaydılar iyiydi. Teşekkür bile etmediler. Neyse.

Sosyal medyadan uzak durmaya çalışıyorum tekrar bu arada. Instagram vs. bildirimlerim dahi sessizde duruyor. Kim ne yapmış ne etmiş... Bu sefer kendimi insanlardan soyutlamıyorum Blog. İnsanları kendimden soyutluyorum. Kim ulaşmak istiyorsa ulaşsın yani. Bir yerlere de kendim gidiyorum. 💛

16 Ağustos 2023 Çarşamba

GECEYE NOTLAR

Oturdu her şey içime.

İki senede olan her şey içime oturdu. Ağırlık desem, değil. Harcanılmışlık desem, değil. Vazgeçilmişlik desem, değil. Kullanılmışlık desem, değil. 

Kendime bakıyorum şöyle, 35 yaşındayım, şu anda işim yok. Hastalıklarım var. Ailemden, çevremden, yakınım dediklerimden insanlar benden türlü türlü şeyler bekliyorlar. Sözde benim için hepsi; ama ucu onlara çıkıyor aslında.

Hayatımdaki bütün negatiflikleri sarılarak gidermeye çalıştım 2 sene boyunca. Önemsememeye çalıştım. Yaptığım tek bencillik buydu, eğer adına bencillik diyeceksek. Başka ne yaptım? Kendimi düşünecek başka ne yaptım? Maddi ya da manevi olarak başka neye ihtiyaç duydum da bir kişiden, bunları alamayınca olay çıkardım, tartıştım kavga ettim? Yok çünkü.

Çok şükür kendi kahvemi de alabiliyorum, yemeğimi de alabiliyorum. Maddi anlamda 2 senede zorlasa zorlasa bunlar zorlardı beni ve ilişkimi. Derdimi de içime atıyorum çoğu zaman, 2-3 arkadaşımla dertleşiyordum, onlar da yok artık. Sorun değil, yine buradayım. Yalnız 2 senede, sarılmak istemek dışında nasıl bir beklentim oldu benim karşımdaki kişiden?

Olmadı. Ne parasını ne sarılmak dışında ötesini istedim. Daha çoğunu vermeye çalıştım bozulmasın, eksilmesin, mutlu olsun diye bence.

35 yaşıma girdim geçen ay bugünlerde. Sanırım 21 yaşıma girişimle 35 yaşıma girişimi ölene kadar unutmayacağım.

Hani bir dönem, başımı alıp oraya buraya gittiğim zamanlar olmuştu ya Blog, işte o dönemlere geçiş yaptım sanırım tamamen. Bu sefer daha farklı ruh halindeyim. Artık yalnızlıktan dolayı dem vurmuyorum her yazımda, her an'ımda, her duygumda.

Kimseyi de yormak istemiyorum artık. Belli ki üzüyorum da, beceriyorum bir şekilde; ama yapıyorum demek ki.

Boş verdim o yüzden.

21 Temmuz 2023 Cuma

Yaz Mevsimi

Yaz mevsiminin en sevindirici, aynı zamanda da en eziyet şeklinde geçen dönemindeyiz sevgili Blog: Doğum günüm.

Epeydir uzak kaldık seninle Blog. Yazmak istemedim, belki yazacak bir şeyim yoktu, belki ihtiyaç duymadım; bilmiyorum. Buradayım yine de. Tam da yolun yarısı dedikleri o yaşa girmeden son gün öncesinde...

Yıllardır doğru düzgün diyet yapmıyorum. Yaptıklarım çeşitli bahenelerle hep yarım kalıyor; ama hafta başından beri farklı bir moda girdim. Çünkü sağlığımın kontrolünü kaybetmek üzereyim. Daha dikkatli olmak'dan çok daha ötesinde olmalıyım. O yüzden bu sefer başka başladım diyetime; daha doğrusu benim için en doğru beslenme şekline...

Yarın 35 olacak yaşım. Kaç yaşındasın sorusuna dilimle 35 diyeceğim; yalnız ne yüzüm ne vücudum (belki) ne de hayata yaklaşımım 35 demeyecek muhtemelen. Bugüne kadarki edindiğim tecrübeler, bundan sonraki hayatıma yardımcı olacak gözüyle bakmaya çalışıyorum. Yine de hayat işte... her an yeni bir tecrübe edinmeye gebe bırakıyor insanı.

Havanın sıcaklığından söz etmeme gerek yoktur herhalde? Bu sene ekstra sıcak hava. Haklı çıkmak istemiyorum; ama karıncaların yoğun çalışmasından dolayı galiba ki kış mevsimi de felaket gibi geçecek.

Bir de bugün saat 15:56'dan itibaren Turkcell müşterisi olacağım. Yıllar sonra bakalım nasıl hissettirecek bu durum. Çünkü Vodafone beni ve telefonumu çok zorluyor. Ev internetimin de taşınması gerekiyor. Ona da önümüzdeki hafta bakacağım. Şimdi şöyle geçip 1 saat uyuyasım var Blog.

İyi ki doğmuşum.

Mutlu yıllar bana.

15 Nisan 2023 Cumartesi

İdare Etmek?

Ne zamandı hatırlamıyorum. Yani ne zaman tek başıma gelip de bloguma yani sana, bir şeyler yazdım bir Starbucks köşesinde. Belki de daha önce yapmadığım bir şeydi bu. Bundan sonra bol bol yapabileceğim şeylerden biri olabilir yine de...

Bir önceki yazımda da kullandığım görseldekilere atıfta bulunmam gerektiğini hissediyorum. Çünkü gerçekten hoş çizimleri ve renklendirmeleri var. Tam benim dünyam. Kendilerine Instagram profillerinden ulaşabilirsiniz. Şöyle bir tık! ötenizde. Mümkün olduğunca onların çizimlerini kullanıp link vermeye çalışacağım.

Neyse, bugün biraz kötü oldum bir film yüzünden. Normalde biriyle izleyecektim. Fırsat olmadı, çünkü altyazısı düşmedi. Ben de bugün dayanamadım İngilizce altyazı ile izledim: Spoiler Alert...

Yani antidepresana rağmen son zamanlarda olup bitenlerden dolayı o kadar içim paramparça da olsa dökemediğim gözyaşını döktüm. Rahatladım tabi az da olsa. Benim aradığım türde şeylerdi: Ölüm bizi ayırana dek? Ya, tabi...

Nasılsın diye soranlara "eh işte, idare etmeye çalışıyorum" diye cevap veriyorum bu arada. Evde hiç durasım gelmiyor. Normalde yarın da dışarı çıkmayacaktım; ama böyle sabah erkenden kalkıp gidesim var evden uzaklara.

Dipnot: Ben filme IMDB'de 8 puan verdim. Son 30 dakikası beni benden aldı.

13 Nisan 2023 Perşembe

Bahar Ne Zaman Gelecek?

Baharı bekliyorum Blog. Sadece mevsim olanı değil; gerçek baharı bekliyorum. İçime, ruhuma, hayatıma, elime, gözlerime, sağlığıma... bütün dünyama gelmesini umduğum baharı bekliyorum. 3 ay sonra 35 yaşıma gireceğim. Ben yolun yarısını çoktan geçtim de, böyle bir sayı bazında da yolun yarısına varmış olacağım. Ve hala daha bekliyorum.

Başka ne bekliyorum? Akıllanmayı bekliyorum Blog. Hala daha akıllanmadığım konular var. Tekrar tekrar aynı hataları yapmamayı öğrenmeyi bekliyorum. Mesela hiçbir zaman, hiçbir kimse için "herkes gider hayatımda; ama O kalır" gibi bir düşünceye, sevgiye, duyguya ve daha da önemlisi güvene yer vermemeliyim. Ne olduğunu anlatmaya duygularımın gücü yok. Sanırım çıkarmam gereken en büyük ders ve seninle paylaşmam gereken en önemli durum bu olmalı, biten ilişkimle ilgili. Tek iyi yanı var, oraya odaklanmaya çalışıyorum: Bundan 2 yıl öncesine kadar "ya içimde azıcık umut var gerçek bir ilişki için. Onu da son bir kişiye vermek istiyorum ölene kadar" diyordum. Ve o umut beni o kadar hırpalıyordu ki. Yeni tanıştığım biri için ya da marmarayda/metroda bakıştığım biriyle ilgili "acaba?" diye düşündüren kişi için... Beni soktuğu bomboş hayal dünyalarından hiç bahsetmiyorum bile. Umut insanı bazı konularda paramparça ediyor. O hallerimi hatırlıyorum hala. O zaman tanıştığım insanlar için "nasıl bu kadar rahatlar" diye düşünürdüm, bana çıkıp "gerçek ilişki diye bir şey yok" dediklerinde. Haklılarmış demek istemiyorum hala. Sanırım biraz olsun içimde kırıntılar kaldı; ama kullandığım antidepresanın dozunu, haftaya kısmetse olacağım burun ameliyatından sonra artırınca, o kırıntılardan da ölene kadar kurtulacağımdan eminim. Şu anda sadece tepkisizlik, kendime özellikle duyduğum azıcık nefret ve kızgınlık... garip duygular var içimde. İşte, düşünmeye çalıştığım iyi yanı da bu, bundan sonra gerçekten sevgiymiş, aşkmış vs. birine güvenmem için kapımın önünde 7 şiddedinde deprem olması lazım bir de dönüp de korkumdan sarılmam(!) için.

Dün bir yakın arkadaşıma 2022 model 13" Macbook Pro aldık Bağdat Caddesi'ndeki Apple mağazasından. Eğitim indirimimi kullandım yine. Yani 2500₺ gibi bir indirim sağladı. Şu sıralar beni teknolojik şeyler, yemekler ve antidepresan ayakta tutuyor. Daha da önemlisi kediler. Ondan öncesindeki 3 gün boyunca yine aynı arkadaşımlaydım. Neyse ki benden sıkılmadı. Farkettiğim bir diğer kötü durum da arkadaşlarımla ilgili oldu. Yakın arkadaş da kalmamış çevremde. Hele benim gibi biri şu anda yok. Böyle çağırayım kahve içeyim. Yok yani. Ben bu yaşımdan sonra arkadaş mı edineceğim o dünyadan? O yüzden şimdi böyle başkalarının beni anlamasını bekliyorum, benim dünyamla hiç alakası olmayan insanların yani. Ben çünkü sevgilim dediğim kişiyi de en yakın arkadaşım(!) yerine koyduğum için.

Olacağım burun ameliyatından bahsedeyim. Çok şükür ablam hemşire. Onun varlığını hastanede daha iyi anlıyorum. Çünkü doktorlar da hasta olarak beni daha iyi hatırlıyorlar. Özellikle nöroloji uzmanı doktorum. Esprileşiyoruz, o derece. Küçük bir deviasyon ameliyatı geçireceğim. Artık nasıl küçük geçer bilmiyorum. Başka zaman stres modunda olabilirdim; ama şu 2-3 haftadır olup bitenler ya da olmayanlar ve bitenler yüzünden tepkisiz geçiyor her şey. İnşallah daha rahat ve sağlıklı nefes alabileceğim bir ameliyat olur.

Önceki yazımı okumuştum bu satırları yazmadan önce. Bir de demişim ki "Yalnız kalmaya çalıştığımı düşünüyordum mesela bir süredir; ama durumun aslında öyle olmadığını düşünmeye başladım. Daha çok yanımda olsun istiyormuşum sevdiklerimin meğerse. Bunu da tabi dile getiremiyorum o kişilere. 'Bana daha çok sahip çık be gözü güzel ama bana kör insan' diyemiyorum mesela.

Yok ben kimseye güvenmeyeyim Blog. Beceremiyorum sevmeyi diyeyim, suç bende olsun...



5 Şubat 2023 Pazar

Bembeyaz Hava

Garip hallerdeyim Blog. Aslında iyiyim, çok iyiyim. Ne yapmam gerektiğini sonuna kadar biliyorum. Neye şükretmem gerektiğini de biliyorum ya da neyi değiştirmem gerektiğini de... Biraz cesaret, özgüven ya da her ne haltsa onlardan lazım sadece.

Diyabet konusunda bir şekilde yeter moduna girmem lazım çok geç kalmadan. Dışarıdaki bembeyaz olmaya çalışan havayı örnek almaya çalışıyorum biraz da. Hani kar yağsa da bütün negatif şeyleri kapatsa gibi... Zayıflamam da lazım, tekrar kitaplarıma da dönmem lazım. 

Yalnız kalmaya çalıştığımı düşünüyordum mesela bir süredir; ama durumun aslında öyle olmadığını düşünmeye başladım. Daha çok yanımda olsun istiyormuşum sevdiklerimin meğerse. Bunu da tabi dile getiremiyorum o kişilere. "Bana daha çok sahip çık be gözü güzel ama bana kör insan" diyemiyorum mesela.

Yarın yine pazartesi. Bakalım bu sefer ne kadar uyabileceğim kararlarıma.

26 Ocak 2023 Perşembe

Ah 2023!

Pazartesi başlayıp biten diyetler?

Depresyon sonrası, cuma günleri özellikle, yeni alınan kararlar falan filan?

Hımm yoksa yeni yıl kararları mı?..

Hoş geldin 2023! Yine de hepsinden öte, merhaba benim tatlı sevgilim, Blog'um! 😘

Neyse, ciddileşerek devam edeyim Blog. 1 haftadır iyi değilim ve aklımda "ya bloguma yazıp rahatlamam lazım benim" şeklinde dönüp duran o büyük dürtüye henüz yanıt verebiliyorum. Ve yazılarımı barındırdığın üzere buradayım. O yüzden hoş buldum ben de.

Geçen hafta sonu, şekerimin nasıl bir hale geldiğini sana nasıl anlatsam bilemiyorum Blog. O yüzden bir görsel bırakıyorum. Görselde gözüktüğü üzere, şeker ölçümüm bilmem kaç çeşit abur cubur yedikten sonra oluşan tokluk şeker ölçümü. Cihaz, 600 civarı ve üstü olan tokluk şeker ölçümlerini yüksek anlamına geldiğini varsaydığım "HI" şeklinde bir uyarı olarak gösteriyor. Hiperglisemideki "Hi" de olabilir. O da yüksek kan şekeri uyarısı... 

Ruh halimin nasıl bu hale geldiği konusunda yığınla sebep var ve hepsi tamamen benim hayatımla ilgili olan şeyler. Haliyle bendeki duygusal yiyicilik; duygusal kıtlık'a dönüşüp moralimi düzeltecek bütün tuzlu ve şekerli şeylere ulaşmaya zorluyor. Tabi markete gidip almak yerine, Getir gibi indirimleriyle beni daha da teşvik eden bir oluşum sayesinde ve yalnız geçirdiğim anlarla da birleşince "Arif ne duruyorsun? Helva da söylesene!" moduna sokuyor ve sonuç 600'e vurmuş şeker ölçümleri... Düşürüne kadar epey su içtim, vurduğum insülin iğnesini abartmadım çünkü 1 seneyi geçmesine rağmen, bana kalırsa hala tecrübesiz bir diyabet hastasıyım. Yine de düşürdüm. Ve abur cubura veda ettim Blog. 

Bana yıllar önce pat diye bıraktığım çay şekerini anımsattı bu durumum. Hiç unutmuyorum, son kesme şekerimi büyük bir kapanışla kullanacaktım ki arkadaşım çayına atıverdi. Ben de "olsun" dedim ve bir daha çayıma "aşırı zor durumda olmadığım sürece" şeker atmadım. Hala daha öyleyim. Kahvemi de şekersiz içerim. Türk kahvesi de dahil buna.

Abur cuburu bıraktım. Nasıl bıraktım, mesela o karşı koyamadığım cipsleri yemeyeceğim, bisküvilerle aram pek yoktur aslında; ama çikolatalı olanlara karşı koyamazdım, onları da yemeyeceğim. Gofret vs. ı-ıh. Yiyebileceğim en ideal abur cubur bitter çikolata. O da, lütfen, kakao ve kahve, benim en sevdiklerimden...

2022 yılını çok güzel bir roman okuyarak kapatmıştım. 2023'e de kitap okuyarak giriş yaptım. Faydalı bir alışkanlık edinmeye çalışıyorum; zira ben çok eskiden de ilgiliydim; ama son 7 yıldır galiba kitap çok geri planda kaldı, yerine dizi ve filmler geçti.

Harika 1-2 hedef de koymuştum sağlık konusunda; ama başarısız olduğumu anlamışsındır Blog. Bugün biraz ona da odaklanacağım.

Demiştim ya iyi değilim diye; bakıyorum insanlara, hani çevremdeki olanlara, onlardaki güzel şeylere bakınca kendi hayatıma üzülüyorum. Üzüntüm de depresif hallerimi pekiştiriyor galiba. Yakın diye tanımladığım buz gibi olan kuzenime bakıyorum, kendi sorunları sebebiyle artık rahatsız etmek istemediğim yakın arkadaşıma bakıyorum, beni çok başka yerlere koymuş ve benden çok yanlış şeyler bekleyerek beni uyarmaya kadar gitmiş yakın arkadaşım dediğim kişiye bakıyorum, hayatımdaki insana bakıyorum, aileme bakıyorum... Belki bir gün ölürüm; o zaman bu satırlar birileri tarafından belki okunur. Neden öldüğümü daha iyi anlarlar en azından, beni 2 günde unutmadan önce.

İnsanlardan etkilenmediğim bir zaman dilimi oldu mu diye hatırlamaya çalışıyorum. Herhalde hayatımın en umursamaz 2 zaman diliminden biri Amerika'daki tamamen bireysel olan yaşantımdı. 3 aydır; ama başından sonuna kendi ayaklarımın üzerinde ve planlarımla ilerliyordum. Diğeri de 95 kg olup da dibi gördükten sonraki hallerimdi sanırım. Dukan diyeti yapıp da başka deneyenlerin arasında az kişiden biri olup "başardım" diyebildiğim zamanlardı. İkisinde de insanlar yoktu mutluluk kaynağım olarak ya da hüzün kaynağı olarak... Birinde cebimdeki para, diğerinde de sağlığım ile ilgili konular vardı Blog.

Şimdi bekle geri gelsin süper zamanlarım. Beklemekle de gelmeyecek, ben de biliyorum Blog. Sanki bilmiyormuşum gibi davranan insanlardan da yoruldum. Ya da çözümü hızlıca bir şeylere bırakıp konuyu kapatmaya çalışmalarından da yoruldum.

Rahatladım gibi biraz sana yazınca.

İyi ki varsın Blog.

Nice senelerimiz olsun birlikte. 🌻

16 Ekim 2022 Pazar

Dinliyorum

 
Epey zaman geçti yazmayalı sana Blog. Aslında yazmayacaktım uzunca bir süre. Belki de hiç; ama yazmamamdan ötürü yaşadığım eksikliği daha da hisseder oldum son zamanlarda. Bazen birileriyle dertleştiğimde hissedemediğim o rahatlama duygusunu arar oldum iyice. Susuyorum, içime atıyorum; çok iyi yaptığım şeydir, biliyorsun. Olmuyor eskisi gibi artık. Yapamıyorum. Patlıyorum; içimdeki üzüntüyü ya da yıpranmışlığı bağırarak, ağlayarak ya da bir şekilde atıyorum içimden. Teoride iyi gibi geliyor kulağa bu durum; ama pratikte ve bunu yıllarca böyle yapmayıp sonradan yapmaya başlayan biri göz önüne alınınca... pek de iyi olmuyor. İyi değilim yani Blog.

Şunu da fark ettim ki uzun bir zamandan beri haddinden fazla enerjimi tüketmiş duruma geçmişim. Depo vs. kalmamış, bomboş şu anda her şey. Nasıl tekrar enerji yüklü konuma geçebilirim, hiçbir fikrim yok-tu. Son zamanlarda psikiyatriste gitmeyi düşünür oldum mesela. Birkaç şey daha var aklımda; ama henüz cesaretim yok onlar için. Yine de aklımdalar...

Özlediğim şeyler var Blog. Aslında özlediğim şeylerin neler olduğunu sadece sen biliyorsun gerçek anlamıyla. Çünkü hepsi senin birer sayfanda yazılı şekilde duruyor. Bilmiyorum nasıl tekrar elde ederim özlediğim şeyleri.

Yine bir pazar gecesi. Yine aklımda planlar. Yine ben, yine yalnızlık. Ve yine sen Blog...

3 Temmuz 2022 Pazar

Bir Melodi, Bir Söz...

"Seni sevdiğimi anladığım günden beri

Sesler değişti, renkler değişti

Yüzümdeki çizgiler başkalaştı

Geçmişim değişti, oyunlaştı


Yeşilin ortasında gelincik gibi

İnceleşti, yabancılaştı

Siste bağıran vapur düdükleri gibi

Geliyor muyuz, gidecek miyiz

Yoksa...


Çığlık çığlığa

Çığlık çığlığa


Seni sevdiğimi anladığım günden beri

Hiçlik değişti, yokluk değişti

Karşılıksızlık dengeleşti

Günler değişti, sana dönüştü


Nasıl gördüğün düşü yeniden istersen

Nasıl bir yılgınlıktır sabah zilleri

Zamanı gelince nasıl terk eder kuşlar

Kaçıyor muyuz, kalacak mıyız

Yoksa...


Çığlık çığlığa

Çığlık çığlığa


Seni sevdiğimi anladığım günden beri

Yüzler değişti, dostlar değişti

Yorgun sokaklar bile karşı çıktılar

Adresler değişti, evler değişti


Seni sevdiğimi anladığım günden beri

Gökyüzü değişti, geceler değişti

Çocuklar bile bana çiçek diye baktılar

Yaşıyor muyuz, unutacak mıyız

Yoksa...


Çığlık çığlığa

Çığlık çığlığa..."


3 Ekim 2021 Pazar

Başa Dönüş...

Evet Blog, yine depresyondayım. Yoksa başka nasıl çıkayım karşına aylar sonra?.. Bu hallerimi normal karşılayan tek şey sensin. Hani diyorum bazen, sen olmasan ne yapardım? Kime anlatabilirdim kendimi yargılanmadan, eleştirilmeden, sözüm kesilmeden, kırmadan, kırılmadan... Çünkü insanlar meyilli bu saydıklarıma. Birinin artısı, diğerinin eksisi... öyle dinliyorlar dertleşirken. Kendi süzgeçlerinden geçiriyorlar. Çünkü insanlar...

En son 33 yaşıma girmişim seninle. Ne de güzel umutlar beslemişim hayata karşı birlikte. Bak sana yazmışım ya "gidip alacağım o iPhone 13 Pro'yu. Sonra da yine almış olacağım Picopresso'mda latte yapacağım." diye... aldım ikisini de. Biri henüz ulaşmadı; ama buruk bir şekilde sevinmeye çalışıyorum 3 gündür telefonuma. Zorluyorum kendimi. Çünkü onun bile sevinci biraz kursağımda kaldı. Çünkü insanlar...

Çok eskiden ağlardım sana gelip "neden yalnızım" diye. Sanırım boşa ağlıyormuşum. Hayatta ağlamam gereken öyle şeyler varmış ki. Mesela "neden o şanslı(!) kişi ben olmuşum dünyaya gelerek." Seçim şansımın olmadığı şeylerle öyle yargılanıyorum ki anlatamam. İşim gücüm, hayatım, kalbim... Ne yaptığım konusunda artık hiçbir fikrim yok. Tam "her şey düzene girdi" diyorum, bir yerden başka bir şey patlak veriyor. Peki ne oluyor bunun sonucunda Blog? 2 gündür olan şeyler oluyor. Evde yalnızım, İyi ki yalnızım. Bütün sessizliğimi yaşıyorum kendimi dinleyebilmek için. İki gündür kaç saat uyudum hiçbir fikrim yok. Zaten uyuyorum, uyanıyorum, kalkıp dışarıdan belki modumu yükseltir umuduyla sanki yakın zamanda az yemişim gibi hamburger söyleyip yiyorum. Muhtemelen 2 gün daha böyle gidecek. Sonra neyse ki dönüyor bizimkiler. Daha önce bunun benzerini Amerika'dan döndüğümde yaşamıştım. Şimdi daha iyiyim. Mecburen iyiyim. Çünkü beni komaya sokabilecek bir hastalığım var...

Ben bu hayatı yaşamayı beceremiyorum Blog. İte kaka 33 yaşıma geldim. Yalnızlık ruhuma öyle bir yapışmış durumda ki kendim bile savaşamıyorum bununla. O yüzden bu sefer zorlamıyorum ne kendimi ne ruhumu ne karşımdaki insanı...

Makinede yıkanan çamaşırlar var. O arada sana yazayım dedim belki biraz rahat uyurum umuduyla. Yarın yine zoraki de olsa yeni bir gün olacak. Ne mutlu değil mi?..





24 Temmuz 2021 Cumartesi

Yeni Bir Yaş: 33

Ah be Blog... Hani bilmiyorum aylardır sana neden gelip yazmadım. Yazarken de ellerim titriyor, belki heyecandan, belki biraz serinledi hava, belki yine uzun bir aradan sonra depresife bağladım da sana sığınmaya çalışıyorum. Bilmiyorum...
Dün doğum günümdü. 33 yaşıma girdim. 30'lar galiba çabucak geçecek ve ben 40'lara gelirsem bir gün sağlam kafayla inşallah, o zaman anlayacağım "ya kaçırdım sanırım treni" diyerek. 2 pasta kestim.
Birini ailemle diğerini de teyzemle. Çünkü o teyzem başkaydı, gitmişken de aldım en çikolatalı fıstıklısından bir pasta... yedik afiyetle. Yedik falan diyorum da aslında yememeliydim. Çünkü'leri var sebep olarak, onları da anlatacağım.

Yeni yaşıma değineyim biraz. Asıl ana konumuz o çünkü. 33... bu yaşımı çok dolu geçirmeliyim Blog. İki tane güzel rakam bir araya gelmiş, hakkını vermem lazım. Bu arada 2021 güzel başladı. Seninle henüz paylaşıyorum; ama artık kendi mesleğimi yapıyorum şubat ayından beri. Sana makine mühendisi olarak yazıyorum. İşte bu yüzden biraz da yazamadım sana. Üst üste geldi birçok şey. Çoğunluğu da iş hayatımla ilgili. Güzel şeyler; Allah bozmasın. Bu yüzdendir ki 33 yaşım, yeni işim ve yeni bir ben olarak yazıyorum sana.

Yaklaşık 1 aydır diyetisyene gidiyorum Blog. 2-3 kilo verdim. Özellikle bel çevresindeki yağlardan gidiyor. Niye diyetisyen diyeceksin; çünkü kendi başıma diyet ya da spor yapamıyorum. Olmuyor. O dukan diyeti yaptığım zamanlardan eser yok. Tabi bana koca bir "öküz gibisin" diyen de olmadı ciddi ciddi. Hoş, dese de tınlamıyorum da neyse. 😅 O yüzden bu kurban bayramı döneminde yediklerim olsun, doğum günü pastalarım(!) olsun... şu 1 haftadır epey kaçırdım anlayacağın; ama olsun. Ne acelem var ne de başka bir kendimi zorlama durumum. Ne diyetisyen kaçıyor ne de ben...

Yalnızım Blog. Yal-nı-zım! 33'de değişir bu durum inşallah. Çok da ümitli değilim; ama Allah büyüktür, ne diyeyim. 😬 Böyle yalnız da iyiyiz; ama öyle anlar geliyor ki bir eksiklik, yarım hissetme durumu... olmuyor yani. Bakıyorum etrafımdakiler, en basitinden iş yerimdekilere. Bir yalnız/bekar/sevgilisiz ben varım. Yalnızlık da yoruyor.

En iyi arkadaşlarım uzaktalar. Sosyal hayatıma balyoz etkisi vuran Covid-19 pandemisi... Geriye kendimi vermem gereken iş hayatıma bırakıyor sonuç olarak. Mecburen öyle yapıyorum; ama değiştirmek istiyorum bu durumu. Zorla hayatıma birini de alamam ya da bütün dünyamı işime verip işkolik psikopat biri de olamam. Yapımda yok yani. Duygusal biriyim haddinden fazla. Haliyle her zaman yaptığım gibi akışına bırakıyorum durumu...

Paylaştığım görseldeki kedinin adı Miço. Teyzemlerin kedisi. Yani 1 senedir yanlarına nadir de olsa gider gelirim; ama bu sefercik az da olsa yakınlaşabildik. Kedi dediğin sırnaşık olur Blog. Yani hele ki benim gibi birini görünce kendini sevdirmeli o kedi; ama yok, bu kedi, kedi değil başka bir şey. Olsun, bir sabırla bekliyorum. Elbet o da bana ısınacaktır...

Bunların dışında diyetime uyduğum müddetçe şeker değerlerim normale dönüyor, daha az insülin tüketiyorum. İş arkadaşımla epey bir kahve olayına girmiş durumdayız. Kahve çekirdeklerimiz bittikçe yeni bir yerden kahve alıp birlikte deniyoruz. Ben bu dönemde Comandante C40 kahve değirmeni aldım mesela biraz paraya kıyıp. Onun da başka bir değirmeni ve bir de Wacaco'nın Nanopresso isminde manuel espresso yapan bir makinesi var. Ben de almayı planlıyorum; ama beni biliyorsun Blog, son sürüm delisiyim istemsizce ve firmanın yeni çıkardığı -henüz TR'de satışa çıkmayan- Picopresso versiyonunu almayı planlıyorum. Tabi gereksiz pahalı olmazsa. Pahalı demişken, iPhone 13 Pro almayı da düşündüğümü ekleyeyim ki ne kadar etrafa para saçacağımı/saçtığımı sen düşün. Yine de şükrediyorum; çünkü yıllar önce hayallerimde olan ve şu an sana bu satırları yazmamı sağlayan bir Macbook Pro'm ❤  var. Bir de şeytanın "Arif araba alsana bence" diye dürtmesi ve herkesin de şeytanı desteklemesi?.. Anlayacağın beklentilerim ve tatlı beklemelerim var.

Her şeye rağmen şükrediyorum iyi/kötü Allah'dan gelen, hayatın karşıma çıkardığı şeyler için. 33 oldum, epey olgun bir yaş. İçim hala 21. 😅

Şimdilik kaçıyorum sevgili Blog. 
Benimle kal.
👋

3 Ocak 2021 Pazar

Hoş Geldin 2021!

Nasıl geldiğin konusunda çok bir bilgim yok ya da umursamıyorum; ama geldiğin için teşekkürler sevgili 2021. Çünkü ben de dahil bütün insanların senden aşırı fazla umudu var. Malum, 2020 yılı ilginç(!) bir yıl idi.

20'lik dişimi aldırarak girdim yeni yıla. 1 hafta beni ağrısından öldüren bir diş düşün Blog. Hatta şöyle görselini de ekleyeyim de hatıra kalsın. Görselde yan yatmış şekilde duran dev bir diş var. Heh, o benim 20'lik dişim oluyor ve şu anda yok ağzımda. Sanırım yok, ne olduğunu bilmiyorum, ama cerrahi bir operasyonla adeta "yontularak" alındı o diş. Şu anda alınmayı bekleyen dikiş ipleri var ağzımın bir tarafında. Yeni yıla bir diş eksik girdim; ama çok şükür en değerli varlıklarım hayatımda. 🌿

2021 yılı için olan hedeflerimi geçen ay belirlemiştim. Buraya not almak yerine bu sefer direkt uygulamaya başladım. Geçen hafta bir önizleme şeklinde deneme yaptım. Pazartesiden itibaren de kesin şekilde başlıyoruz Blog.

Çok garip bir yıl oldu 2020. Yine de geçmişe dönük bir değerlendirme yapasım hiç yok Blog. Artık geçmişi sürekli irdelemekten yoruldum. Geleceğime dönük şeyler yapmaya başlama zamanım geldi; ama daha çok yaşadığım an'ın kıymetini bilmeliyim.

Bir tane Hitit duasına denk geldim geçen günlerde. Bunu uygulamalıyım dedim kendi kendime. O yüzden buraya da bırakarak senden sakince uzaklaşıyorum sevgili Blog.

"Tanrım,
beni yavaşlat.
Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir…
Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele…
Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin
sükunetini ver.
Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların
melodisiyle yıka, götür.
Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol…
Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret; bir çiçeğe bakmak için
yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı, güzel bir
kitaptan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara
dalabilmeyi öğret…
Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat.
Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı
arttırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim…
Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla.
Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi
büyümesine bağlıdır…
Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine
doğru göndermeme yardım et.
Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı
olarak yükseleyim.
Ve hepsinden önemlisi…
Tanrım,
bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret,
değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için sabır,
ikisi arasındaki farkı bilmek için akıl ve
beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak dostlar ver…"

Hoş geldin tekrar 2021 ve Blogumla birlikte olan 13. yılımız... 😇

5 Eylül 2020 Cumartesi

Yeni Bir Sonbahar

Nelerden uzak kalmadım ki senden de uzak kalmayayım sevgili Blog. Bu sefer çok geri plana attım seni. Elimde değildi. Ya da elimdeydi... Yazmadım. Yazamadım. İçimden gelmedi daha çok; ama boş vermem, ötelemem, önemsememem... sanırım daha baskın sebepler oldu. Ve şimdi bir sonbahar başlangıcıyla buradayım. O yüzden merhaba. 😊

Bugün yaşadığım ufak bir şeyle başlayayım. İşten otobüsle gelirken yanıma bir çocuk oturdu. 7-8 yaşlarında erkek bir çocuk. Önümüzdeki koltuğa da dedesi. Bir ara çocuğun midesi bulanır gibi oldu, dedesinden poşet istedi. Ben direkt elimi çantama attım, tesadüftür kabımı koyduğum bir poşet vardı. Ben veriyim dedim, direkt verdim zaten dedesi açana kadar ortalık batardı. Sonra dedesi de verdi ondaki poşeti, bendeki pek yetmedi gibi. Çocuk biraz rahatlayınca, çantamdaki ıslak mendilleri de verdim. Çocuk, maşallah, gayet terbiyeli yetiştirilmiş ki "teşekkür ederim abi" dedi birkaç kere. Üstüne de dedesinin "Allah razı olsun" deyip gülümsemesi; sabahki vardiyadaki yaşadığım gereksiz durumları silip süpürdü. Tabi diğer yolcular böyle her şeye dikkat edermişler gibi "korona" havası yarattılar kısmen. Neyseki maskemi artık tamamen rahatça takabiliyorum havalar az serinledi diye. Yoksa biliyorsun, fazla terleme durumum yüzünden zor nefes alıyorum, daralıyorum direkt maskeyle. Bugünün en güzel yanı buydu. "Hak eden" ve "zor durumda kalmış" birinin yardımına yetişmiş ve bunun memnuniyetini görmüş olmaktı. Belki çoğu insana göre basit kalır; ama beni mutlu etti. Çünkü ben o çocuğun yerinde olsaydım yardım eden olmazdı muhtemelen...

Bazı şeyleri artık kabul etmiş durumdayım Blog. Mesela, vazgeçtiğim o kadar şey varmış ki sırf o yüzden salmış halde yaşadığımı fark ettim. Ne sağlığıma ne hayatıma önem vermediğimi, benim huzurumu azıcık bile bozan şeylere fazla tepki gösterdiğimi fark ettim. Kendi kendime gereksiz bir şekilde çok yüklendiğimi fark ettim. Sonuç olarak ruhsal anlamda daha çok yıpratır olmuşum kendimi.

İş çok yoruyor. Bazı yönetici arkadaşların haddinden fazla yükleniyor oluşunu artık sadece ben değil başkaları da fark eder oldu. Anlamadıkları nokta, 32 yaşında ve gayet ciddi şeker hastası olduğum. Yine de yoruldum onlardan da. İşin kötü yanı, bunların yaşanmasına en alttakinden en üsttekine kadar herkesin izin veriyor oluşu. O yüzden bırakıyorum savaş vermeyi. Kendimce tepkimi gösterip sessizce devam etmeyi yeğliyorum.

Sana yazarken demleyip içtiğim yaseminli çayımı çok özlemişim. Havalar sıcak diye uzak duruyordum; bugünkü serinliğe bir de özlediğim çayımı ekleyeyim dedim. Artık sonbahar havalarına girdiğimize göre, yeşil, beyaz ve oolong çaylarıma dönebilirim. Bazen düşünüyorum; seneler önce başka bir yoldan yürüseydim şimdi nerede olurdum diye. Belki hiçbir şeye vaktim kalmazdı, belki daha rahat ve özgür olurdum. En son Kadıköy'e ne zaman gittiğimi bile hatırlayamıyorum. 1 günlük izin günümde de gitmeye gücüm yetmiyor. Çünkü o gün sadece omuz ağrımın, ayaklarımdaki kas ağrılarımın geçmesini bekleyerek geçiriyorum. Her gün eve dönünce yaşadığım durum gibi...

Artık bazı kararları uygulamaya koymak zorundayım. Nasıl bir vazgeçiş yaşıyorsam; hiçbir şeye adım atamaz hale geldim. Yalnız kalmaya alıştıkça kendime bakmaktan vazgeçtim. İşe kapılıp gidince keyif aldığım başka şeyleri yapmaktan vazgeçtim. 2020 yılına Vazgeçiş Yılı desem benim için en güzel tanım olurdu sanırım.

Şimdilik bu kadar şeyle ayrılıyorum senden Blog. Geç olmadan saçımı keseyim ben. Uzamış biraz.

10 Mayıs 2020 Pazar

Yaz Geliyor

Bu hafta çok garip şeyler oldu. Yıllardır konuştuğum bir arkadaşımla bağımı kopardım. Ve hiçbir pişmanlığım yok. Zira bence birine yapılmaması gereken bir şeyi yaptı. Öte yandan 6 senedir konuşmadığım bir arkadaşımla da artık konuşmaya başladım. Onunla olan kalp kırıklığı, zamanında bitirdiğim arkadaşlıklarımınki gibi değildi. Belki de ondan hiçbir şey olmamışçasına 2 saati geçkin telefon konuşmasıyla arayı kapatmaya çalıştım. Yani benim için gayet güzeldi. Garip diye nitelendirmem, birinin gelip birinin gidişinden ötürü sadece. Yoksa gayet güzel güzeldi Blog.

Karantinadan dolayı sürekli kafamda geçmişi deşme gibi eylemlerle yüzleşiyorum; ama iyi yanından bakıyorum bu duruma. Ne istediğimi daha iyi anlıyorum insanlardan artık. Ve ne istemediğimi de. Mesela öyle uzaktan uzaktan hayatımdaki insanların "aklımdasın aslında arayıp sormuyorum, hatta dertlerini dinlemekten özellikle kaçıyorum, kusura bakma ama, sini siviyirim cinim"'larını çekmemeye karar verdim. Uzaktaysanız, benim için uzakta kalın güzel kardeşim. Bu ailemi de kapsıyor. Kimse kusura bakmasın. Artık siz gibi olmaya karar verdim: Bencil. Beni telefonunuza Bencil Arif diye de kaydedebilirsiniz. Size kalmış. Blogumu bile ağlama duvarıma çevirdim. Beni salsın artık şu evrenin yanlış enerjileri.

Güzel bir haberi paylaşayım dedim. Bunların dışında blogumun yıllık domain ödeme vakti geldi. Dolar kuru böyle olmuşken tabi güzel bir masraf olmuyor; ama olsun. Sana değer Blog.

Şimdi yaseminli beyaz çayımı demlemeye geçiyorum.
Kaçtım!

13 Nisan 2020 Pazartesi

Kimsesiz Beklentiler

Tuhaf bir şekilde geçmişe dönük hatıralar ve eleştiriler aklıma geliyor. O kadar fazla hale gelmeye başladılar ki geceleri uyutmaz oldular. Durduramıyorum. Bazen rahat bırakır gibi oluyorlar; sonra 1 saat daha devam ediyorlar bana eziyet etmeye. Çoğunluğu kötü hatıralar...

Kendimi kitap okumaya, temizlik yapmaya ve sanırım blog yazmaya verdim. İki gündür de burayı düşünüyorum. daha doğrusu burayla ilgili... Merak ediyorum, neden hayatıma giren insanların, flört ettiklerimin ya da sevdiklerimin, hiçbiri son 11 yılımın özeti gibi olacak şu günlükten hallice blogumu açıp okuma zahmetine girmediler? Ben sosyal medya hesaplarını, sırf geçmişinde nasıl biriymiş diye merak edip de delik deşik ederken, neden bir kez olsun da Arif ne yazmış ya da ne yapmış şu lanet dünyanın bir gününde diye açıp bakmadılar? Okumak mı zor geldi acaba? Ya da aynı şekilde önemsemiyor muyuz? Ben okurdum ya. Hatta keşke böyle biri olsaydı hayatımda. Ve evet bir şekilde hepsinin blogumundan haber oluyor. Girip bakıp tekrar de uğramıyorlar.

Yine yalnızları oynuyoruz Blog. Alışkın olduğum bir durum aslında. Yıllarca dolu hayallerle; ama boş bekleyişlerle o popüler uygulamalarda bir yer edinmiştim. Bir süredir bakmıyorum bile. Korkuyorum çünkü. Bunu da yeni keşfettim. Korkuyormuşum meğer. Güvenecek kimseyi bulamamaktan korkuyormuşum. O yüzden uzak duruyorum, sırf beklentiye girmemek için, üzülmemek için. Yine birileri gelip beynimin içinde kendi mikserini kullanıp gitmemesi için. Ya da benden veremeyeceğim şeyleri istemelerinden korkuyorum. Çünkü benim gibi beklentisi olan yok denecek kadar az.

Neyse, kitap okuyayım biraz. Belki iyi gelir.

6 Nisan 2020 Pazartesi

2020 Nisan'ı

Yağmurlu geçiyor günler, haftalar... İçimde kopan fırtınalar sanki gerçek hayata yağmurlarını bırakıyormuş gibi geliyor. Korona virüsün etkisini gösterdiği şu aylarda, korkuyorum, sanki içimde baskıladığım yığınla şey varmış da hepsi ilk fırsatta açığa çıkmayı bekliyormuş gibi... Yalnız yaşıyor olsaydım, belki gidip bir hastanenin karanti bölgesinde her gün durup sürekli insanlarla iç içe yaşayıp sonra da "evet, sanırım virüsü kaptım. Şimdi gidip ölümü bekleyebilirim" derdim. Eh, intihar cesaret ve farklı bir ruh sağlığı bozukluğu istiyor. Onlar da yoksa zaten geriye ölümün size gelmesini bekliyorsunuz.

Çok şey istiyorum Blog. Benim istediğim mutluluk sanırım fazla "şey" belli ki, baksana. Ne yapmalıyım sence? Bütün renklerimi gösterek yaşamalı mıyım ailemin çizgisiyle hiç alakam yokmuşçasına? Ya da öylesine girdiğim bir işte neredeyse 1 yılımı dolduracak olmamı iyice sindirmeli miyim? Ya da bana merhaba deyip yakınlaşan birine fazla anlam yükleyen Arif modunda kendimi kandırarak devam mı etmeliyim yaşamaya? Ya da böyle fazla sorgulamayı bırakmalı mıyım, öylesine yaşamalı mıyım, diğer insanlar gibi o an'ı yaşıyorum diyerek daha da mı bencil olmalıyım sırf kendi mutluluğumu düşünmeye devam edip?

En güzel yaptığım şeyi yapayım ben en iyisi. Herkesi uzaklaştırayım kendimden. Bunu çünkü yıllardır çok iyi yapıyorum. Son 2 senedir birkaç kişi kalsın diye savaş verdim; ama onlar da kendileri kendince sebepleriyle set çektiler. Ben de kalanları uzaklaştırayım artık. Çünkü kaçmayı çok güzel beceriyorum. Ve tuhaftır kaçtıkça daha sakin oluyor dünyam, düşüncelerim, duygularım. Mutluluk ve mutsuzluk kaynağımın insanlar olmasını nasıl beceriyorum, hiçbir fikrim yok.

Hiçbir şey için keyfim yok. Öylesine yaşıyorum bazen. Artık savaşmıyorum bile. Yenilgiyi kabul ettim hayat. N'olur kına yak. En azından beni tınladığını bileyim.

19 Ocak 2020 Pazar

Acaba Neler Oluyor?

Eskisinden daha açık sözlü oldum Blog. Nasıl ve neden oldu, anlamış değilim; ama eskisinden daha da emin bir şekilde -o nasıl oluyorsa artık- açık sözlü oldum. İnsanlara karşı, kısmen kendime karşı, hayata karşı... Pat pat söylüyorum içimdekileri. Kaybedecek bir şeylerim yokmuşçasına adeta. Yine de konuşacak kimse tutmadığım için etrafımda, geriye sadece kendim kalıyorum açık sözlü olmak için.

Pazartesi sözümde durdum ve Kadıköy'e gittim. Marmaray'ın o saatlerdeki saçma kalabalığı yerini Kadıköy'ün kendine has, her telden çalan kalabalığına bıraktı. Bir yerlerde hamburger yedim. Sonra dedim ki "Arif, bence vapura binmelisin. Çünkü 'Keşke Kadıköy'de olsam da vapurla karşıya geçsem' diyen birçok insan vardır şu an" ve Karaköy'e geçtim. Kahvemi de Karaköy'de bir kafede içtim Blog. Ve bunları zorla tek başına takılmaya ittiğim kendimle yaptım. Pazartesinin o yüzden bir anlamı vardı bende: Tek başına gezen Arif'i tekrar geri getirmek. Kaçıyordum bu durumdan malum. Ben yalnız olmaya mahkumum. Ne zaman biri için "heh bu sefer yanımda olacak galiba" desem, uçup gidiyor kendi dünyasına ve ben bir parçası eksilmiş gibi geride kalıyorum. Bunlara kendi bırakıp gittiklerim de dahil. Çünkü o sefer de ben yerleştirmeye çalışıyorum o kişiyi bir yere. Sonra dönüp kendi halime acıyorum, üzülüyorum, hatta sinirleniyorum bile; neden beni bu hale soktu diye... Hepsinin sonunda geriye özlem kalıyor. Onunla 1 gün de geçirsem, 10 gün de geçirsem, 1 ay da geçirsem. Bazı yerler hala çok saf ve temiz içimde, o yüzden birilerini o konumlara yerleştirirken aynı saflığı koruyorum ister istemez. Sonra çıkartırkenki üzüntüm dışardan bakılınca "Arif çok abartıyorsun bence" oluyor.

Abartıyorum diyelim Blog. En güzeli kimseyi yerleştirmemek. Şimdilik öylesine bir yerlerde profil tutuyorum. Zaten bana hep ilişkisi olan ve arkadaş olmak isteyenler yazdığı için problem de olmuyor.

Az önce yine saçlarımı kestim. Kısmen onun yenilenmiş hissi ile yazdım sana. Galiba 2020 yılı, sana en çok yazdığım yıllardan biri olacak. Neyse, bunlar hep yalnızlıktan...

11 Ocak 2020 Cumartesi

Ve İki Bin Yirmi...

Bence 2020 en iyi senin için geçiyor aramızda, sevgili Blog. Bak ikinci haftası oldu. Dünyam tepe taklak bir halde. Havanın yağmurlu hali, insanların umursamaz ve anlık zevkler derdine düşen hali, sağlığımın artık daha da önemsemediğim hali... Her şeyi boş vermiş gibi duruyorum oradan değil mi? Yine de hayır, beklettiğim dizilerimi izliyorum bol bol. Tek düzenli giden bu. Vallahi bak.

Yazmak istediğim insan-lar(?) var; ama yine beklentilere düşüp üzüleceğimi bildiğim için yazmıyorum. Hatta artık silsem iyi olacak. Birilerine ciddi gözle de bakamıyorum. Bakasım da gelmiyor, midemi bulandırıyor herkes. Duygusal bir boşluğum da var anlayacağın.

Sana yazayım dedim. Henüz şizofreni boyutuna ulaşmadan senle konuşuyorum sadece. Bu arada epeydir Kadıköy'e gitmedim biliyor musun? Şeker hastalığım çıkınca bir kere sanırım bir arkadaşımla buluşmuştum. En son o da kendi dertlerine dönünce tamamen, ona da yazmaz oldum. Pazartesi gitmek istiyorum. Hatta gideceğim. Güzel bir hamburger yerim. Sonra gider bir kahve içerim. Biraz sahilde gezer, insanları izler, dönerim evime. Kulağa çok zevkli geliyor; sanki epeydir yapmamışım gibi... Yağmur yağmaz inşallah o gün, bugünkü gibi güneşli olur hatta umarım. Şemsiyem yok çünkü.

Beni koruyan bir şemsiyem bile yok Blog.

14 Kasım 2019 Perşembe

Neyi Takip Ediyorum?

Ertesi güne uyanmamın benim için ne kadar önemli olduğundan emin değilim artık mesela. Nefes alışımın ne kadar faydalı olduğu, cebime giren parayla ne yapacağım, insanlarla tartışmalarımın sonrası, attığım mesajların etkileri ya da ne kadar sevildiğim konuları da beni bağlamıyor mesela. Kardelen gibi yaşamak varken, bir ineğin faydalanacağı bir ot gibi yaşamak var uzun bir süredir gündemimde. Elimde mi? Hayır.

Çok bilmiş insanların ya da "büyüklerimizin" hayat konusunda verdiği vaazlarına maruz kalıyorum çoğu zaman. Gerçi yaklaşık 6-7 aydır onlar da beni rahat bırakmış durumda. Sessizliğimi koruyorum ben de çoğu zaman. Etkiye tepki misali belki de. Belirsiz yani durumum. Öylesine her şey.

Geçen gün yaşadıklarımın etkisindeyim Blog. Bana yöneltilen "e senin pek arkadaşın da yok" cümlesi bir anda bende "bu kişi beni tanıdığını düşünüyor; ama hem yanılıyor hem de nasıl oldu da hayatıma bu nebze yorum yapacak kadar girebildi" tepkisi yarattı. Biraz afalladım ve o an bir süredir yaptığım şeyi yapıp "başımla onayladım". Şu sıralar bunu da güzel yapıyorum. Bırakıyorum insanlar kendi dünyalarının patronları olmaya devam etsinler.

Özlediğim şeyler çok. Yalnız oluşum en büyük sebebi aslında. Uğraştığım hastalıklar, iş meseleleri, insanlar... evden mutlu bir şekilde çıkıp mutsuz ve isyankar bir şekilde dönüşlerim... birçok şeyin kötü olmasının sebebi aslında. Bunları değiştirmek benim elimde mi? Evet. Haliyle yazımın başındaki duruma da dolayı yoldan etki ettiği için "her şey benim elimde" gibi bir sonuç çıkıyor. Bu konuda başarılı mıyız Blog? Hayır. En azından şimdilik değiliz. Bu ay sonuna kadar yani yaklaşık 2 haftalık bir zaman dilimim var. Kendime verdiğim bir süre bu. Sonra ya "bir süre daha böyle gitsin" ya da "hayır Arifcim, daha fazla uzatmanın bir anlamı yok" deyip bir karar alacağım. Ve bunu kendim için yapacağım. Yapmak zorunda olduğum için.

Hayatın zorluğundan bahsetmiyorum hiç. Hayat zor mu? Zor olan parasızlık mı? Yoksa insanın sağlıklı olmayışı mı? Bence hayatın zor oluşunun bunlar üzerine tartışılması gerekiyor. Sağlık elbetteki ki sadece fiziksel olanı kapsamıyor. Hepsini içeriyor demek istediklerim.

Bilmiyorum Blog. Aksilikler mi var yoksa her şey yolunda gidiyor da ben mi aksilikleri görüyorum sadece... bilmiyorum. Bulanık bazı şeyler. Ben de çomak sokup iyice karıştırmamaya çalışıyorum. Yoksa iyice kontrolümü kaybedeceğim.

Hiç mi güzel şey yok diyorsun hayatında, değil mi? Varsa bile bunları paylaşmamaya çalışıyorum artık galiba. Ya da bunu da farkedemeyecek kadar dolu gözlerimin önü.