Bazen düşünüyorum, acaba sana karşı da bencil miyim diye. Korkuyorum bazen de, acaba başkalarında sevmediğim karakterleri kendim de mi taşıyorum diye. Bazen de susuyorum, acaba beni dinleyen var mı diye...
Bugün böyle şeker komasına girecek kadar şeker tükettim. Bir yandan tüketiyorum, bir yandan sana yazıyorum.
Tarçınlı yeşil çay da içiyorum. Bütün günü dışarıda geçirebilecekken evde oturdum. En gereksiz işleri yaptım belki de bugün. Diyarbakır'dayım Çarşamba akşamından beri. Salı günkü boğaz ağrım sınavla daha da kötülemiş, üstüne Pegasus firmasıyla gelmek gibi yaptığım bir başka hatayla ekstra kötülemişti. Çünkü İstanbul'da 1.5 saat havalanında, bir kısmı uçağın içinde, bekleyip hızlı hızlı 1.5 saatte gelmek için ekstra kasan pilotlar sayesinde altüst oldu dengem. Bunlardan yakınınca insanlar ilk kez uçağa biniyormuşum tepkisi veriyor. Yahu ben senede ortalama 2-4 kere uçağa biniyorum, şöyle bir geçmişe bakınca.
O değil de iyi mil yapmışım ha. Velhasıl yeni düzeldim. Tabii geldiğim günden beri arada ablamla gezdim. Ben geldim diye başbakanımız ve cumhurbaşkanımız da geldi. Daha ne olsun değil mi?
Tabii.
Öte yandan içim boğuluyor Blog. Şunu daha iyi fark ediyorum, hayatım orada burada, yollarda ya da sürekli işle meşgul olsa, ben duygularıma hiç zaman ayıramasam; bu dünyada benden mutlusu ve güzeli olmazmış. Öbür türlü tökezliyorum hep. Her geçen gün "benden bir bok olmaz" ve "taşı bile sıksan suyu çıkar, beni sıksan paramparça olurum" felsefelerini kabullenir oldum. Bunları birine demeye de gelmiyor Blog. Hemen psikologa sarıyorlar. Sanırsın hepsi bilgili, hepsi görmüş geçirmiş, hepsi seçici geçirgen(!).
Şu anda balkonda oturmuş yine diyetimin içine etmiş bir halde sana yazıyorum. Yine sırtımda günahlarım, pişmanlıklarım, göz yaşlarım, hayallerim, umutlarım, vazgeçtiklerim ve daha nicesi var.
Sen de sevgisiz kaldın ben de yani...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder