Aslında yazmak istediğim çok şey var. Böyle sabahlara kadar yazasım var. Ya da konuşasım mı var? Yok, yazasım var, evet. En azından yazınca daha çok rahatlıyorum. Karşımda bön bön bakıp anlamadığı halde kendi doğrularına göre baştan savma çözüm yolları sunan ya da günümüzün Msn'i olan WhatsApp'ten adeta yardırarak yazışıp bana yoldaşmış gibi görünen biriyle muhatap olmaktansa her zaman yazmayı tercih etmişimdir Blog. Ve kimse de kusura bakmasın biraz açık söylediğim için. Ne yazık ki durum böyle. Oturduğumuz yerden bir çok şeye tepki gösteriyoruz. İşte, mesela hiçbir zaman ulaşmayacak internet tabanlı imza kampanyaları, 10 binde 1 belki bir ihtimal dikkate alınma ihtimali olan Twitter etiketleri, beğenmediğimiz siyasetçilere karşı sürekli bir tepki hali... Çok yordunuz be. Yemin ederim hepiniz çok yordunuz. Çoğunuzun altına giyecek "donu" bile yokken ısrarla çevresine mükemmel görünmeye çalışan insanlar olmanız, artık boğazıma kadar geldi. Israrla spor salonlarından çıkmayan, aynanın karşısında 15-20 dakika duran ve sonra utanmadan çevresindekilere "ben kendim için spor yapıyorum, kaslarımı geliştiriyorum" diyen tiplerden bu.nal.dım! Hele bir de Instagram tipleri yok mu, Allah'ım sizi neden yarattı hala anlamış değilim. Ben mi çok doğallıktan yanayım, bunu da anlamış değilim. Ama çok yapmacık hepsi. Bir yere kadar "kendine özen gösterme" durumunu anlıyorum tabii ki; ama artık devir öyle bir hal aldı ki insanların gerçekten nasıl olduklarını anlayamaz oldum. Aşırı bir gösteriş, aşırı bir "benim geri kalmamam lazım" düşüncesi... Merak ediyorum acaba nasıl bir enerjileri var? Kafamı nereye çevirsem o tip insanlarla dolu her yer. Instagram'deki poz verme şekillerinden artık karakter tahlili yapar oldum. Ve lanet olsun ki yanılmıyorum. Ve hayır, bu hiç de iyi bir şey değil. Süzme salak olmayı yeğlerdim.
Numaramı değiştirdiğimden beri kimseye vermiyorum Blog. Ailem dışında tabii. 1-2 kişiye vermek mecburiyetinde kaldım çok acil nedenlerden dolayı; ama onun dışında kimseye vermiş değilim hala. Ve ne tuhaftır, hiçbir fark hissetmiyorum. Sağ olsun, ısrarla numaranı ver diyen insanların da Facebook gibi yerlerde benimle iletişime geçebilme durumları varken, hiçbir şekilde oralı olmamaları da çok daha ilginç bir durum. Bu konuyu salladığımdan değil de daha çok bu mevzuyu ilgililerin yüzlerine söyleyemediğim için içimde bir rahatsızlık oluşuyor. Ondan yazıyorum. Yoksa beni sallamayanı ben ne yapayım Blog. Ama isterdim ki şöyle yüzlerine "Ya ne ayaksın arkadaş? Nerede kaldı o imalı/özlü sözlerin?" diyebileyim. Olmuyor, kırmak istemiyorum yine de; ama gördüğün üzere susan üzülüyor bir tek.
He evet, ben de filofobik olmuşum meğersem. Geçenlerde biri Twitter'ına yazdığında fark ettim. Suçlu olan da benim. Kimse değil. Salağım çünkü. Dini inançlarım ve sevgiye olan sonsuz saygım ile diğerleri arasında kalınca bocalamanın alasını yaşadım bugüne kadar. Oysa ben de diğerleri gibi sallasaydım, ne bileyim inançlarım kimliğimde yazmaktan ibaret kalsaydı, sevgi gibi bir duygu türüne inancım olmasaydı, 5 dakikalık ihtiyaçlar için ölüp bitseydim; ben de mutlu olurdum. Niye olmayayım? Bugüne kadar o 5 dakika için öldürmediniz mi her şeyi?
He evet, haftaya Cumartesi sınav var, biliyorum.
40 derece sıcaklıkta hiçbir şey çekilmiyor biliyor musun Blog? Ve galiba bu şehirden ayrılmadan 45 ve 50'yi bile görme ihtimalim var. Yok vallahi, çok ciddiyim. Görürüm yanı. Gün içinde klima ile ciddi anlamda bir yakınlaşmam var. Öyle böyle değil.
Şu anda, keşke geçen gün geçirdiğim ufak çaplı krizle ölseydim diyesim geliyor, ama susuyorum, sen beni anla Blog.
O değil de ölmek en kolay ama bir o kadar da en ağır olan bir sonuç. Cesaret mi istiyor, salaklık mı istiyor anlamış değilim.
Twitter, Instagram ve Facebook kullanmak istemeyip neden tuttuğuma dair kesin bir sonuca vardım. kesinlikle adıma göre olduklarından dolayı kaybetmek istemeyişimden kaynaklanıyor. Birkaçını dondurunca hesap gidiyor, dondurmasam olmuyor. O yüzden komple çıkış yaptım telefonumdaki uygulamalardan. Zaten bilgisayardan da bakmıyorum pek. Sınavdan sonra koyacağım asıl postayı ben. Şimdilik susuyorum, başkalarının sessizliğine de susuyorum.
Anlaşılan Ramazan'ın en az yarısını bu sıcak şehirde geçireceğim. Hoş, İstanbul'daki nemli havayla geçirmekten iyidir yine de. Ankara'ya da dönmeyi hiç istemiyorum. Yeteri kadar üzgünüm çünkü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder