27 Ekim 2024 Pazar
Bir Süredir
16 Temmuz 2024 Salı
Neler Oldu/Bitti
Yok cidden, ağlayamıyorum. Bazen şarkılar var tüylerimi diken diken ediyor; tam 1-2 damla düşecek gibi oluyor, bakıyorum yalnız değilim ortamda... Saklıyorum, içime atıyorum göz yaşımı.
En son ne zaman ağladım uzun uzun, hatırlamıyorum. Hani böyle dünyevi şeylere değil de, kendime, içime, duygularımın örselenişine ne zaman ağladım hatırlamıyorum. Çok istedim sakin sakin ağlayayım, hafif esen serin havada...
Neyse, geçen çarşamba yine istifa ettim. 40 gün falan çalıştığım bir başka "baristacılık" işinden. Ve yine aynı tepkiler, şaşkınlıklar: "aaa makine mühendisisin, ne işin var burada"
Müdürle ilgili yığınla eleştiride bulunurdum; ama seni kirletmeye değecek biri değil Blogcum; ama yatırım yapan patronumu seviyordum.
Hayat... bu yaz çok sıcak geçiyor ve bendeki hastalıklar "yeteeeeer!" dedirtti. Aşırı terleme ve diyabetin kombinasyonu karşısında Superman olsa yarışamaz sanırım... O derece.
18 Temmuz tarihinde sağlık konusunda başka bir adım atacağım. İnşallah bu sefer etkili olacak... Detayına inmek istemiyorum; ama güzel olsun diyelim.
Ve söylemeden geçemeyeceğim güzel bir şey de oldu. Geçen salı günü, izin günümdü ve ilkokul 1-4 arasında birlikte okuduğum ilkokul arkadaşımla görüştüm. O Akçaabat'dan gelmişti Yunanistan gezisi için. O arada İstanbul'da görüştük. Şimdi diyorum kendime keşke görüşünce ağlasaydım. Çünkü onun yüzüne de demiştim "sana bakınca bütün masumiyetimi, saflığımı görüyorum" diye. 26-27 sene geçti üstünden. Ah ah...
22 Temmuz tarihinde 36 yaşıma giriyorum Blog. Hazır olalım. 😜
Yazımı 1 haftadır keşfedip sürekli dinlediğim bir sanatçı ile sonlandıracağım; Ece Ata. Kendisi de sesi de çok zarif. Sezen Aksu'nun Sen Ağlama şarkısını bir de kendisinden dinleyelim:
21 Mart 2024 Perşembe
Giden Zaman
Epeydir sana yazamadım. Bundan sonra daha çok kayıt girilecek sana belli ki. Çünkü bir psikologa 2 haftada 1500₺ verecek kadar keyfi bir harcama yapamayacak durumdayım. Tut ki harcadım diyelim, ellerimin titrediğini farkedecek kadar kullandığım bir epilepsi ilacım var ve yanılmıyorsam bu ilacın antidepresan amaçlı kullanıldığını da söyleyebilirim. Nereden neyi dengeleyebilirim?
Son 1-2 aydır da garip bir şekilde kabus görüp öyle ağlayabildim. Tabi ağlayarak uyandım; ama asıl demek istediğim, ağlama eylemini bu şekilde yapabiliyorum sadece. Ha bir de Past Lives fiminin final sahnesinde ağladım biraz.
Benim dünyamda ağlamak en büyük rahatlama şekli; ama ben bunu yapamıyorum uzunca bir zamandır. Hani Allah büyük bir dert vermesin öyle uzun uzun ağlayayım diye. Yine de böyle açayım bir albüm, beni daha önceleri derinden etkileyen şarkıları mesela, öyle ağlayayım isterdim. Belki yalnız değilim evde diye ağlayamıyorum. Gizlice de yapamam çünkü. Buna da alışacağım sanırım Blog.
İşsiz olmak, artık engelli raporu almaya tamam deyip o yola çıkmak, "şu saatten sonra kimi mutlu edebileceğim kendimi mutlu edemezken" demek zorunda kalmak... Yolun yarısını geçmek ve "hadi bir de buradan yakalım" moduna girmek... Bütün bunlara Berlin Duvarı misali bir utanç gözüyle bakan çevrem, sanki hepsi elimdeymişçesine ve yıkmamak için ben direniyormuşum gibi değerlendirilmem...
Engelli raporu almaya çalışıyorum Blog. Evet, diyabet ve epilepsi için bir de bu devletin bana sağlayabileceği hakkımdan faydalanmaya çalışacağım. Hani ne kadar ve nasıl geçireceğim bir ömrüm kaldı bilmiyorum; ama bir de böyle deneyelim diyorum ya da diyoruz sevgili çevremle...
Haftaya salı heyet görüşmem var. Doktorları dolaşırken zorlanmadım. İki sorun vardı: Biri dahiliye doktorunu odasında bulabilmek için 2 kere boş yere hastaneye gittim geldim, diğer sorunsa dahiliye doktorunu sanırım Tip-1 diyabet olduğumu inandırmak oldu. İstediği testler yüzünden işler uzadı çünkü. Ve ağzıyla yanındaki çalışana %20 diye bir şey geveledi; ama bilemedim. Sanırım salı günü anlaşılacak. Zira "tescilli engelli" olabilmem için %40 oranını almam lazım toptan. Numara yapan biri de değilim ki Blog. Keşke numara yapan biri olsaydım; ama belki genç gözüküyordum yaşıma ve hastalıklarıma göre, bilmiyorum. Sonuç olarak bu hastalıklar bana bir zaman sonra çok farklı zorluk çektirecekler.
Bugün sana yazma sebeplerinden biri de bilgisayarımı temizlerken, Macbook Pro yazısının köşesinde bir yerde kırık oluşturmuş olmam. Öyle içim acıdı ki tam dedim "şimdi ağlayacaksın Arif" ama "sağlık olsun, nazarıdır belki" dedim. İçimde bir acısı oluştu; ama sağlık olsun diyorum yine de. Bilgisayarımı bile kaç zamandır temizlemiyordum. Tozdu her yeri, ekran da dahil. Geçen gün odamı temizledim, düzenledim. Bugün de bilgisayarımı. Yavaş gidiyor bu tür işlemler.
Yeni aldığım gözlüklerimin biri gözümde tam durmuyor. O gözlükleri bana Diyarbakır'a gittiğimde ablam almıştı. 3-4 günlüğüne gezmeye gitmiştik bir yakınımla. Gözlükler sonradan kargolandı. Alınma sebebi ise, oradayken gözlüğümü çat diye ortadan kırmamdı. 19 Nisan'da diğer ablamla gideceğim Diyarbakır'a tekrar. O zaman gözümde durmayan gözlüğüme ayar verdiririm. Yani gösterdiğim en masum şeydi aslında "hayatımdaki yarı buçuk giden şeylere" örnek olarak son aylardaki.
2024 ne güzel geldi, değil mi sevgili Blog? Böyle geldi, parça parça alıp götürüyor. Sana kötü giden sağlığımdan bahsetmedim bile henüz. Neyse seni de zorlamayayım böyle. Zamanla hepsini dinlersin benden sanırım.